Küçük, sakin ve ıssız bir sahil kasabasında yaşamaktan daha güzel bir hayal kalmamış kimsede. Artık, trafikteki geçiş süreci altı saate çıkınca, yaşadığın kente yabancılaşıyor ve bıkıp usanıyorsunuz...
Ve o küçük kasabayı aramaya başlıyorsunuz...
Ve ezber bozan yığınla radikal teklif geçiyor aklımın ucundan; emeklilerin İstanbul’u terk etmesi, TIR, kamyon ve otobüslerin gece 24 ila 06 arası giriş-çıkış yapması, üniversiteler, fabrikalar dahil hepsinin başka kentlere taşınması gibi...
İnsanın bir çakıl taşı kadar değerinin olmadığı bu kentlerde yaşayanlar bilmeli ki; ne kadar insan varsa hayatımızda, bir o kadar dağ var sırtımızda demektir...
Mesele, taşıyabilmek değil; sırtımızda tırmanışa geçenlerin belirsiz vakitlerde yanardağa dönüşmelerinden ve ateş dağlarını taşımaktan yorgun düşüyoruz, bu yüzden de hayata küsüyoruz.
Ve kara-ak ciğerlerimizde yığınla kara delikler açılıyor...
***
Kalabalıkların arasında kaybolup gidiyoruz... Dost arıyoruz mum ışığıyla.
Günah ortaklıkları uzun sürüyor hâlâ...
Yiğit, mert, dürüst, doğru, vefa kelimelerinin içi boşaltılmış, dil ile kolay söylenebilen kuru bir lakırdının kelimelerine dönüşmüş...
Bedevilerin, çöl bitince develerin hükmü sona erermiş kolaylığına dönüşmüş dostluklar, sırdaşlıklar ve arkadaşlıklar...
***
Alıp başını gitme vakitleri geldiğinde unutmayalım ki bir gülümseyiş dahi çok görülür. Düşmanlık tesis ederek ayakta duranların rağbet gördüğü dünyanın başkenti İstanbul’da her saat başı ve her saniye binlerce insan bir ihanet duvarına çarpıyor.
Anlayana kadar ise develer dama çıkmış oluyor!
Burası Bizans, oyunları kalmış miras kenti...
Yani, Aziz diye başlayıp da yaşamaya çalışanlar belki bin defa lanet okuyor bu şehre...
Yüreğinle yaşamayacaksın, yüreğinde taşımayacaksın İstanbul’un kahrını.
Bir deli kurşun gibi gelip de çarpar her insan ruhunuza.
Kanayıp durursun...
Alıp başını gitme vaktidir köhnemiş limanlarından.
***
Dün 19 Mayıs’tı, gençliğin bayramı idi.
Artık yeni bir kitabe yazma vakti, yiğitliği, dürüstlüğü, dostluğu ve aşkı anlatan...
Bir ömür kahraman diye çağrılanlara bir saniyede hain diyen kaç ülke daha vardır yeryüzünde? Bilen var mı?
Ve tahammülsüzlüğün bu kadar zirvelerde gezindiği...
Yaşamak bir işkence olmuş artık bu kentte...
7 bin kamerayla bu kenti izleyen kuru kafalara diyoruz ki; bu yazdıklarımız da görülüyor mu...