Avrupa ülkeleri diken üstünde duruyor.
Ve adeta ateş üzerinde yürüyor...
Küresel sermaye savaşları ülkelerin ekonomilerini etkilemeye, tehdit etmeye başlayınca faturayı da halk ödüyor.
Plansız ve çılgın projelere milyarlarca euro harcayarak hazineyi israf çılgınlığına sürükleyen hükümetler finansal krizlerden de kaçamıyor.
İhtiyaç listesini oldukça kabarık tutanların israf çılgınlığını görerek büyüyen ve yaşayan halkın yoksul kesimleri de geçinmeye çalışıyor...
Ve dayanılmaz yılların sabrı bir yere geldiğinde ise hemen herkes öfkesine yenik düşüyor...
Halkın yoksulluğunu, öfkesini çok iyi yöneten ve analiz eden küresel efendiler halkın sabrını sabırsızlığa da çevirebiliyor...
Yıllarca geleneksel medyayı kullanan küresel efendiler ve istihbarat kuruluşları artık kitlesel iletişim araçlarını yani sosyal medyayı kullanıyor ve kullandırtıyor.
***
Akaryakıt vergilerine tepki olarak başlayan eylemlere en çok “beyaz” Fransızlar iştirak ediyormuş.
Lakin, aldığımız bilgilere göre yağmalama eylemlerine PKK örgütlerinin mensupları da katılıyormuş.
Mitterrand çiftinin PKK’lılara karşı aşırı ilgisinin bugün nerelere vardığını görüyoruz işte...
Sarı Yeleklilerin çoğunluğu ise kırsal kesimlerde yaşayanlardan oluşuyor.
Kontrolsüz bir alan haline gelen sosyal medyada ilk eylem çağrısını da Paris’in varoşlarında yaşayan kamyon şoförü Éric Drouet Facebook üzerinden yapmıştı.
17 Kasım’da 500 bin kişinin günlük hayatını kilitleyen isyanın ilk taşlarını döşeyen Drouet şimdi dünyanın gündemine girdi...
***
Ünlü markaların lüks mağazalarını yakıp yıkan, yağmalayan göstericiler “Sefalet ekersen öfke biçersin” diyerek sokaklarda sloganlar atıyorlardı...
Olayları bağımsız bir bakış açısıyla analiz eden uzmanlar ise diyor ki:
- Yeni teknolojik dönüşüm, sadece mavi yakalıları değil, rutin işler yapan beyaz yakalıları tehdit ediyor. Yaşlanan Avrupa için robotların devreye girmesi bir avantajmış gibi görünse de daralan talep, yükselen gelir dağılımı eşitsizliği ve yeni iş kollarına uyumlu kaliteli eğitimin gittikçe pahalanması gibi sorunlara nasıl çözüm bulunacağı büyük soru işaretleri olarak duruyor.
***
Ünlü klasik romanlardan Sefiller’deki hikâyeyi ve Jan Valjean’ı hatırlamadan duramıyoruz. Ekmek çalan ve hapse atılan Valjean defalarca cezaevinden kaçar...
Ve her defasında yakalanır...
Hayata ahlak ve fazilet sahibi iyiliksever bir insan olarak yeniden başlamak isteyen Valjean, son kaçışında başarılı olur ve ismini Madlen Baba diye değiştirir...
Artık milyonlarca Valjean’ın yaşayacağı bir Paris’ten söz ediyoruz...
Cuma günü devam edeceğiz...