ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Washington’da düzenlediği günlük basın toplantısında, Türkiye’deki her gelişme karşısında sürekli açıklama yapıyor...
Yapmazsa içimizdekiler küsüyor...
Rusya, Çin, Hindistan’a dair bir kelime yok, varsa da biz bilmiyoruz, sonuçta Kirby’nin tek derdi Türkiye...
Ergenekon, Balyoz, Şike gibi kurgu operasyonları karşısında “Türkiye’deki hukuki süreci sonuna dek izleyecekleri” ifadesiyle yetinen ABD ve AB ülkeleri, artık kuş uçsa, sözcüler hukuki süreçleri izlemekle yetinmekle kalmıyor ve davalara hemen müdahil oluyor ve sert açıklamalarda bulunuyor...
Son üç yılda gelişen olaylara ilişkin sorulara verdiği yanıtlarında, Türk hükümetine adil yargı ve hukuk önünde eşit muamele ilkesine uyma çağrısı yapan Kirby, kibirli ifadeleriyle bu ülkenin iç işlerine sürekli müdahale ediyor...
***
Ne hikmetse, bu ülkede kimsenin sesi çıkmıyor!
Ve birileri, düne kadar Türkiye’nin muz cumhuriyeti olmadığını söyleyip dururken, artık dış dünyadan gelen tepki açıklamalarına sığınıyor...
Kirby, farklı açıklamalarında demiş ki;
- Evrensel demokratik değerler ve Türkiye anayasasında da kutsal kabul edilen değerler çerçevesinde davranma çağrısında bulunuyoruz.
- Kaygı duyduğumuzu belirttiğimiz özgür medya, ifade özgürlüğü ve toplanma hakkı gibi konulara ilişkin kaygılarımız sürüyor...
- Siyasi motivasyonlu soruşturmalara son verilmeli!
- Özellikle seçim kampanyaları döneminde kutuplaştırıcı ve antisemit söylemlerden uzak durulmalı.
***
AB ülkeleri sözcüleri de bundan farklı açıklamalar yapmıyor.
Ve ülkemizdeki en küçük olay dahi takip ediliyor...
Yani; teknik ve fikri takip altındayız!
Lakin, Suriye’deki vahşeti seyretmekle yetinen bir dünyanın eşiğinde merhamet beklemekteyiz!
Bağdat’ı harabeye çeviren, sözde demokrasiyi getirecek olan küresel katillere kimse bir şey diyemedi hâlâ...
Filistin’deki katliamlara seyirci kalındı.
Mısır’daki darbe alkışlandı.
Rusya’nın Ukrayna ve Kırım’ı işgali nerdeyse alkışlandı.
***
“Rivayet sanılır belki” diyen Ahmed Arif’in dediği gibi, düzensiz sorumsuzluğun zirvesinde dolaşanların kapılarında adalet bekliyoruz.
Ay yıldızlı bayraklara sarılı şehitler için tek satır açıklama yapmayan ABD ve AB ülkeleri ve bir şehit annesinin kapısını açmayan ve elini sıkmayan içerdeki yandaşları da hâlâ ifade özgürlüğünden bahsedebiliyor.
Asker, polis vurma hürriyeti gelmiş, haberimiz yok!
Kandil Dağı’nda eşkıyaların basın toplantılarını izleyenlerin, kütüphane önünde yapılan özel röportajların şahidiyiz, unutmadık, sen de unutma ey halkım!
Teröristlerin de silah kullanma hürriyetine dair açıklamaların da yapıldığını bir gün duyarsanız şaşırmayın...
Çünkü silahları da kendileri veriyor!
Yakalandıklarında ise; inkâr stratejisine sığınarak, diplomatik bir dille yalanlayarak, diyorlar ki: “Irak güvenlik güçlerine verdiğimiz silahların PKK’ya verilmiş olmasından endişe ediyoruz.”
Ve bu ülkedekiler de hâlâ “Rivayet sanılır belki” diye diye ağustos böcekleri gibi tutundukları dallarda bizler gibi karıncalara türkü söyleyerek gün tüketiyor...
Biz, rivayet sanılmasın diye bir daha yazıyoruz!
Kayıtlara geçsin, unutulmasın diye...