Bu topraklarda pusuya yatan eşkıyaların ihaneti yeni bir şey değildir... Eskiye dayanır, tarihini nereden başlatacağımızı bilemeyiz...
Kızılderililerin adeta günümüzü anlatan bir atasözü var:
- Bir dere kenarında iki kurbağanın kavga ettiğini görürseniz, bilin ki oradan mutlaka bir İngiliz geçmiştir!
Yüzyıl önce, İngilizler Ortadoğu’dan ve İstanbul’dan öyle bir geçmiş ki o günden beri ne savaş bitiyor ne de kavga...
Büyük bir bataklığa dönüştürdükleri coğrafya bu gidişle dünyanın en büyük mezarlığı olacak gibi.
***
Ve yüzyıl sonra görüyoruz ki bu topraklardan gelip geçmeyen devlet kalmadığı gibi, artık bu defa kalıcı olarak yerleşmeye çalışıyorlar sanki...
Arap dünyası hâlâ derin bir uykunun kucağında uyumakta.
Kraliyet ve aileleri ise saraylarında saltanat sürmeye devam ediyor.
Yüzyıldan beri kendisiyle savaşan bir halk, silahların gölgesinde çocuklarını başka bir savaşa hazırlıyor gibi büyütüyor!
Ve Osmanlı Devleti’ni tasfiye eden küresel güçler son yüzyıldan beri Türkiye’ye diz çöktürmeye çalışıyor...
Cemil Meriç diyor ki:
- Bu ülkenin tapu senetleri kanla yazıldı... İmparatorluklar bir hamlede çökmez. Parça parça, duvar duvar, taş taş yıkılır... Yıkılışların öyküsü de böyle başlıyor işte...
***
İngilizlerin İstanbul’u üç yıl işgal ettiği günlere ait olan siyah beyaz fotoğraflara bakıyoruz. Kentin yıkık dökük binalarından kara dumanlar tütüyor... Taş duvarlarına sıkılan kurşunların açtığı deliklerden Boğaz’ın açıklarında sulara saplanmış bir hançer gibi duran İngiliz savaş gemileri gözleniyor.
Boğaz’ın soğuk sularında pusuya yatmış, bir çivi gibi adeta sulara çakılırcasına duran ve bir tetikçi tedirginliğindeki o gemiler; kenti her an bombalayacak gibi...
Ve bir gün duramayacaklarını anlayıp gittiler...
***
Savaşların birbirini kovaladığı günümüzde; topraklar, sular, nehirler, dağlar her geçen gün biraz daha kana bulanıyor... Saat başı yüzlerce, binlerce insan ölüyor...
Geçmişin zaferlerine sığınarak yaşamakta ısrar edenlere diyoruz ki Birinci Dünya Savaşı’nda üç yıl boyunca işgal edilen İstanbul’un siyah-beyaz fotoğraflarına bir kez daha bakmak gerekiyor.
Ve o siyah beyaz fotoğraflara bakıldığında, ‘hürriyet kuşunun milletlerin ayağına kanat çırparak’ gelmediği anlaşılıyor.
***
Kurşun seslerinin duyulmadığı günlere doğru bir umudun yeşerebilmesi için hep birlikte mücadele etmeliyiz.
Çocukların, savaşların gölgesinde korkarak büyümediği günleri görebilmek için teröre hep birlikte karşı duruş sergilemeliyiz.
Türkiye’nin sükûtsuz günlere hasret kalabilmesi ve belki de mutluluğun en güzel resmini çizebilmesi için içimizdeki savaşları durdurmalıyız.
Duvarların ardındaki şüpheli ölümlerin, ihanetlerin karalanmış planları açığa çıktığı ve birçoklarının yüzünün milyonların yüzünden utanacağı günler geldiğinde birçokları pişman olacak belki de...
Bu topraklarda pusuya yatarak kurşunla, bombalarla, kanla ve ihanetle yazılmak istenen her şey duvarlara çarpacaktır...