Mehmet Soysal

Mehmet Soysal

mehmet.soysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankara’daki siyasi dalgalan-maların ve gri günlerin sona ermesi önemliydi...
Ve perde arkası oyunlara yenik düşülmeden olası siyasi bir kriz önlendi.
En başından beri, Binali Yıldırım’ın Başbakanlık koltuğuna oturması gerektiğine inananlardan biriydim.
İDO Genel Müdürlüğü’nden beri kendisini tanıdığım, sevdiğim ve hatta bir ağabey gibi gördüğüm, inandığım biri...
Daha ötesini de yazmak isterdim ama methiye de, ağır eleştiri de haddim değil...
Bizdeki medya cambazlarının sürekli düştüğü durumun çok uzağındayım.
Ülkeye üç kuruşluk bir faydası olmayanları, sabahtan akşama kadar Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a ve bakanlara akıl vererek ya da küfrederek geçinenleri ise hâlâ anlayabilmiş değilim..
***
32 yıldan beri bizdeki gazetecilerin methiye ve küfür arasına sıkışıp kaldıklarının şahidiyim...
Özal. Demirel, Erbakan, Türkeş ve Ecevit’le ilgili de hep aynı çizgiyi korumaya çalıştım...
Gazeteci, halkın dertlerini ve ülkedeki yanlışları belgeleriyle yazarak liderlerin dikkatini çekmek yerine, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a ya akıl vermeyi, ya hakaret etmeyi ya da methetmeyi tercih ediyor...
***
Başbakan Binali Yıldırım’ın bu ülkeye sevdalı biri olduğunun şahidiyiz.
Projelerini anlatmaya bile ihtiyaç duymuyor, çünkü, milyonlarca insan bu hizmetlerden her gün faydalanıyor...
AK Parti’nin yeni bir liderliğe, yeni bir siyasi çizgiye, yeni bir stratejiye ve yeni bir söyleme ihtiyacının olduğunu da hiç düşünmüyorum...
Çünkü ülkenin yeni bir lidere değil, projeleri hayata geçirebilecek güçlü bir icracı kadroya ihtiyacı var.
Artık kuru laf değil, icraat zamanı...
***
Yeni Türkiye diyerek hâlâ eski Türkiye modelini savunmak ise büyük bir tezadın resmiydi.
Ve bu resim de büyük ve sessiz kalabalığı rahatsız etmekteydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı klasik bir Cumhurbaşkanı duruşuna mahkum etmek ise daha büyük yanlıştı...
Bu duruşa mahkum etmek isteyenlerin yüzünden dava büyük bir çöküşe doğru gitmekteydi ve yaşanan çelişkiler de çöküşün habercisiydi...
Başbakan Binali Yıldırım’ın “21 milyon oy almış Cumhurbaşkanı ne yapacaktı?” dediği gibi “Seçilmiş” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı saraya mahkum etmeyi, yalnızlaştırmayı düşünmek ise bize göre davaya karşı büyük sadakatsizlikti...
Ve hele de kendi medyasını, kendi patronlarını ve siyasi kadrosunu kurmaya teşebbüs etmek ise ihanetti.
İhanetin tarifini herkes farklı yapıyor ama bazen bir ihmal en büyük ihanettir.
***
Başbakan Binali Yıldırım, TBMM’de kendisine laf atarak muhalefet ettiğini sanan vekillere de gülerek, hoşgörülü davranarak gerilim siyasetini devam ettirmek isteyenleri de mahcup etmiş oldu...
Çünkü aklı fikri ve yüreği projelerde olan biri kavgayla gün tüketmez...
Kavga lafla değil, yeni projeler, yasalar ve sistemlerle yapılır.
Yeni bir dönemle birlikte daha güzel günlerin, köprülerin kurulacağına inanıyoruz...
***
Bugün 27 Mayıs...
O darbe günleri de artık çok geride kaldı...
Menderes ve arkadaşları bu ülkedeki demokrasi uğruna canlarıyla büyük bir bedel ödedi...
Diyoruz ki; terör ve darbe dahil bütün gri ve karanlık günler geride kalsın...