Kendini ifade etme biçimi stratejisiyle başlayan sosyal medya serüveni gittikçe yerini ilkesiz sunuşlara bırakıyor ve biraz daha sosyal bataklığa doğru kayıyor.
Kentlerin arka sokaklarında karanlıkta yürümeye benziyor.
Elinde hançerle dolaşan birinin her an bir köşeden çıkma ihtimalinden daha yüksek bir ortamda gezindiğimizin farkına vardığımızda, belki her şeyi eski ayarlarına döndürmek için çok geç kalmış olacağız.
Maskeli ve isimsizlerden oluşan meçhul kalabalıklar Alamut Kalesi’nde buluşan Haşhaşiler gibi kelimelerin suikastçılığına soyunmuşlar...
Oysa, laf teröristliğinden bir adım öteye gidemiyorlar.
***
Karşı kültürün değerlerine, inançlarına, fikirlerine saldırmakla kendi kültürlerine daha güzel duygular yüklediklerini sananlar büyük bir yanılgının hâlâ farkında değil.
Kendine ateş açarak kendini vuran agresif bir stratejinin geri dönüşü hesaplanamıyor...
Açık bir toplumun örnek filozofu Karl Popper, her fikri yanlış olma ihtimaline karşı test etmek gerektiğini, insanların akıllarında oluşmuş kusurlu kurgulara dayanan bilgilerin de testten geçmesiyle doğru bilgi envanterinin zenginleşmesinin gerçekleşebileceğini belirtiyor...
***
Kendini ifade etme biçiminin uzağında kalmış, küfre bulaşmış propagandistler, gün boyu tehdit eden bir üslupla kin ve nefret saçarak düşmanlık tohumları saçıyor.
Sırların ifşa edildiği, itibarsızlaştırma operasyonlarının belki de ilk adresi; sosyal medya...
Tartışılan, bilgi paylaşılan ve “duvar olan yerlere pencereler açmak” zemininden çok uzak ve mahrum kafaların tek başarabildiği, var olabildiklerini düşündüğü tek toplanma meydanı; Twitter...
Lakin, bu dans da bir yere kadar!
Elbet bir gün bu şarkı da biter...
Ve tüketen insan bir gün kendi bataklığında tükenir, daima son sözü de musalla taşında ölüm söyler...
Hayatın bir hayal olduğunu iki metrekarelik çukurda açılan bir pencere gösterir; kimine ateş, kimine su gösterilir... Kim neye layıksa ve nasıl yaşamışsa!