Karanlık tünelden çıkıp sisler bulvarına girilen günlerden geçiyoruz.
Kanlı bir darbe teşebbüsü diyerek de geçiştiremeyiz.
Osmanlı Devleti’nin tasfiyesinin ardından dış güçlerin gizli dolaplarında duran gizli eylem planındaki birinci öncelikleriydi; Türkiye’yi yedi parçaya bölmek ve sonra da yönetmek, sömürmek...
Bizleri bu coğrafyadan silmek için bir dünya savaşı yapılmış, ikincisi ise Osmanlı’nın mirası yüzünden çıkan kavgadır...
Başka bir gerekçesi yoktur.
İsyanımız, milletin bağrından çıkan ve ülkesini, bayrağını, toprağını, namusunu, şerefini düşmanlardan korumakla sorumlu bir askeri kurumun -diğer sivil kurumları da dahil ediyorum- içine bu kadar hainin ve düşmanın nasıl sızdığıdır.
Bugün sadece nasıl sızdıklarını öğreniyoruz.
Ve kimlerin kullandığını da...
Bilemediğimiz tek şey, devletin tüm istihbarat kurumlarının böylesine nasıl körleştirildiğidir!
***
Ve sokaklarda, şirketlerde, kurumlarda olağanüstü bir güvensizlik fırtınası esiyor.
Herkesin psikolojisi bozuk.
Kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
Bir günde kurumlardan binlerce insan tasfiye edildikçe, insanlar daha çok ürküyor...
Devleti ele geçirmişler, devletin haberi yok!
Ve elli yıllık bir ihanetin öyküsüdür bu.
Bizi kimler koruyormuş meğerse...
Ve gazetecilik hayatımızın otuz üç yılı bir film şeridi gibi geçip gidiyor aklımızdan...
Niçin bu kadar düşmanımızın ve sevmeyenimizin olduğunu daha yeni anlıyoruz...
Ve nedenlerini de...
Demokrasinin kalesi diye yere göğe sığdırılamayan Taraf gazetesinin misyonunu biz kurulduğu gün biliyorduk, devlet ise yeni öğrendi...
Biz bu yapının büyük bir dış proje olduğunu söylediğimizde kimseyi inandıramıyorduk.
Yazıklar olsun diyebiliyoruz sadece...
***
Büyük bir kalabalık var işin içinde.
Herkes bir yerinden satmış bu ülkeyi.
Benim bir tek kara fotoğrafım ve irtibatım nasıl yok ise, kimin FETÖ ile fotoğrafı, ziyareti varsa hepsinden hesap sorulmalı...
Kim olursa olsun...
Ve sadece asker kesiminden değil, oraları su yoluna çeviren gazetecilerden de, siyasilerden de, iş dünyasından da ve kamudaki-lerinden de hesap sorulmalı.
Bir kez daha söylüyoruz kiminin bir çakıl taşı, kiminin bir dağ kadar ihaneti olmuş diyerek bir tasnife yönelmenin de hâlâ büyük hata olduğunu düşünüyoruz.
Bu insanlar utanmadan hâlâ aramızda dolaşıyor...
***
Daha önemlisi, yüz binlerce insan bu milletin arasına döndürüldü...
Her biri büyük bir tehlike...
Bu ülkenin namuslu vatandaşları bu kadar hain ve namussuz eli kanlı hainlerin bir kısmını cezaevlerinde besleyecek...
Ve büyük kalabalık ise aramızda dolaşıp ticaret ve başka yollarla beslenmeye devam edecekler!
Devlet artık onların kim olduğunu biliyor ama bu millet yüz bin kişiyi tanımıyor ki bunlardan kendini nasıl soyutlayacak?
Belli değil.
On beş yıl önce bir general dostumuz bu yapının tüm pisliklerini ve arkasındaki güçlerini, amaçlarını anlatmıştı ve ardından şu analizi yapmıştı:
- 1989 yılında Rusya’nın çözülmesiyle Türkiye sahipsiz kalmıştır. Soğuk Savaş dönemi sona ermiş ve bu ülkenin stratejik ortaklığına ihtiyaç kalmamıştır. İçimizde terörist ile savaşan milli duruşu olanlara postallı diyorlar. Geleceği yer ise en fazla buralar... NATO, Pentagon tarafından devşirilen, İngilizce bilme kompleksine sokulanlar ise salon subaylarıdır, gelecekleri yer ise her zaman en tepelerdir. Bu damar sürekli açık ve beslenmektedir. Yaz bir köşeye, biz Soğuk Savaş bitiminden sonra Amerika ile karşı karşıya gelmemek için dönüp duruyoruz ama eninde sonunda bu topraklarda bir gün kafa kafaya geleceğiz... Bunu unutma!
***
Ve K. Irak’ta Türk askerlerinin kafasına çuval geçirilince telefonda konuştuğumuz general dostumuzun canı yanıyordu ve;
- Bu daha bir!
Şimdi, ne demek istediğini daha iyi anlıyoruz.
Bizler bir köşeye yazdık ama devletin bir köşeye yazma hakkı yok...
Demokrasiye sahip çıkmak artık milletin birinci görevidir...
Lakin herkes de bilmelidir ki, “Çocuklar istediğimiz gibi değil, yetiştirdiğimiz gibi olurlar” ilkesinden yola çıkarak bu ülkeye evlat yetiştirmeliyiz...
Bir köşeye yazmakla ihanet çözülmüyor!