Gecenin bir vaktinde kırık dökük bir bankın üzerine oturup düşünmeye çalıştınız mı?
Ve elleriniz uzanırken geçen yılların hatıralarına doğru kan revan içinde kaldınız mı?
Sönmüş ateşin külleri sayılan toprağın üzerindeki savaşlar hiç bitmiyor.
- Silahlara veda edilmiyor.
- Cinayetler bitmiyor.
- Günahlar yakılarak yok olmuyor.
- Unutulmuyor.
-
PwC, Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forum Toplantısı’nda 22. Küresel CEO Araştırması’nı açıkladı.
Geçen yıllara göre bu yıl daha iyimser bir tablo çizen CEO’ların ekonomide yavaşlama beklentileri de yüksek...
Yani, dünyada ticaret azalacak...
Ve ticari savaşlar belki daha acımasızlaşacakmış...
***
Amerika cazibesini koruyacakmış.
Tabii ki CEO’ların çoğunluğunun kıblesi Washington...
CEO’lara göre 2019 yılının başlıkları şöyle:
Venezuela’da yaşananlara dünya sessiz kalmadığı gibi, aksine, destekleniyor...
Petrol, altın zenginliklerine sahip olan ülkede yıllardan beri Amerika ve diğer emperyalist devletlerin gözü var.
Namuslu ticaret yapmak isteyen yok, Türkiye dışında.
İkiyüzlü siyasetin de ötelerinde bir yerlerde geziniyor sömürgeci stratejisine sahip devletler...
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gittiğimiz Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te G-20 Liderler Zirvesi Sonuç Bildirgesi açıklandığında savaşların yerini barışa bıraktığına dair bir hayli umutlanmıştık...
Bildirgede geleceğe yönelik iş birliği, kalkınma için altyapı, sürdürülebilir gıda stratejisi ve cinsiyet eşitliği gibi başlıklarla ilgili umut verici sözler iki ay sonra unutulup gitti...
***
Moskova’daydık...Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Putin’in görüşmesini takip ettik.
Kış soğuğunun zirvesini yaşadık.
Gündüz eksi 12 derece, gece eksi 17 derece...
Dışarı çıkmak bile ürkütücü.
Rusya’nın eksi 40 derece soğuklarıyla da tanışmış biri olarak sıcak denizlere inme hayallerini anlamıyor değiliz...
***
Kış günlerinde dahi savaşlar sona ermiyor...
Deli Petro’dan beri Rusya’nın sıcak denizlere inme hayallerinin olduğunu da biliyoruz.
BBC Dünya Servisi’nden Yolande Valery ile yapılan röportajda söyledikleri aslında dünya medyasının içinde boğuştuğu büyük sorun...
“Paylaşımlarınızda sağduyulu davranın, şüpheye düşerseniz danışın” diyen Valery, şunları vurguluyor:
- Bağımsız olmak bir gazeteci için temel ilkelerden biridir. Seslendiğiniz kitlenin, yazdıklarınıza ya da söylediklerinize kuşkuyla yaklaşmamasını sağlayacak şekilde haber yapmalısınız.
Size güvenilmesini istiyorsanız bağımsız olmanız çok büyük önem taşır.
Bizdeki gazeteciler, bağımsızlık denildiğinde, istediğini yazan, çizen ve aklına estiğini söyleyen olarak anlıyor...
Ve asıl sorun da burada başlıyor...
***
Valery bu konuya açıklık getirerek diyor ki:
Dünyada yayıncılık ilkeleri de her geçen gün güncelleniyor...
Dünyanın en saygın medya kuruluşları, çalışan profesyonellerinin sosyal medyada çok zaman geçirmelerinden bir hayli şikâyetçi.
Ve geçirilen bu zamandan kurumsal olarak kazanılan bir katma değer hiç yok...
***
Ülkemizdeki geleneksel medyanın durumu da dünyadakinden pek farklı değil...
Profesyonel gazeteciler kurumlarının yayın organlarına çalışması gerekirken, hemen hepsi ellerindeki telefon, tablet ve bilgisayarlar vasıtasıyla sosyal medyadaki kişisel hesaplarından bir şeyler yazma, gönderme gayretinde...
Mesai saatleri içerisinde dijital dünyada geçirdikleri süre ise belli değil.
Kurumlara olan aidiyet duyguları da gittikçe zayıflıyor...
***
BBC’nin, güncellediği, yayın ilkeleriyle ilgili bir röportajdan söz etmek istiyorum...
Birinci kuralı; çalışan gazetecilerin sosyal medya hesaplarını kullanırken tarafsızlık ilkesini gözetmesi gerekir.
“Yayında söylemeyeceğiniz hiçbir şeyi kişisel hesabınızda da paylaşmayın” diyen BBC Dünya
Tek bakışlı düşünceleriyle yaşayanların yol haritası
en güvenceli yaşam biçimi diye görülür.
Ve tarih boyunca her kim tek bakışlı düşünceleri tartışmaya açsa ve “rüzgârlandırmaya” kalksa, köküne kibrit suyu dökerek yok etmeye çalışırlar.
***
Bu ülkedeki geleneksel medyayı gelecekte bekleyen tehlikeleri yazıyoruz.
Ve diyoruz ki:
- Reklam pastasıbüyümüyor. Aksine, pastaya her gün yüzlerce yeni ortak çıkıyor...
-
İzm’lerini yıkamayan toplumlara demokrasi gelmiyor. Bağımlı bağımsızlık da olmuyor.
İzm’lerin savaşlarında neler kaybetti bu ülke.
Muhasebesini yapan çıkmıyor.
Yüzleşmekten kaçıyor herkes.
Lakin bu kaçış daha nereye kadar sürecek belli değil.
***
Kimlerin ayaklarında kaç pranga pas tuttu...
Bilmiyoruz ki...