Hiddink olsam ağlardım

27 Ağustos 2010

Gökhan Gönül’ün kondisyonu o kadarken Mehmet Topuz’unki nasıl bu kadar olur? Aynı kanatta önlü arkalı oynuyorlar... İlki Almanya’da doğsa Real’de oynar, diğeri Brezilyalı olsa Türkiye’ye gelir...
Aynı takımın aynı kanatta oynayan iki oyuncusunun dayanıklılığı, fizik birikimi nasıl bu kadar farklı olur? Aynı antrenmanlara çıkmıyorlar mı? Birisi ekstra mı çalışıyor, yoksa diğeri mi kaytarıyor?
Bu kadarla kalmıyor... Stoch’la Niang bu kadar ezbere oynarken diğer herkes (Emre hariç diyelim) nasıl bu kadar kekeme kalıyor? İkisi başka öğretiden geldiğinden ve diğerleri tamamen doğaçlama oynadığından olabilir mi?
4 Avrupa ve Trabzonspor maçlarından sonra artık rahatlıkla söyleyebiliriz:
Bu Fenerbahçe yıllardır görmediğimiz kadar kötü çalışmış bir takım. Fizik kondisyon açısından belki 20 yıldır görmediğimiz bir durumda. Hani Avrupa’dan, hangi ülkeden kim gelse fizik olarak Türk takımlarının ezildiği karanlık çağlardan kalma bir takım bu. Organizasyon açısından ise belki çok daha da kötü diyebiliriz.
Özetle durum şu: Takımın ortasında bir takım var... Tek başına Emre. Ona destek olan kalburüstü iki transfer... Batı Avrupa vasatının hemen üzerinde iki sistem oyuncusu: Niang ve

Yazının Devamı

Trabzon yola girdi

24 Ağustos 2010

Trabzonspor’un pas otomatiği rakibine oranla çok daha iyiydi. Gerçi golleri bu yolla bulmadılar, ama daha net şablonları oyuna büyük ölçüde hakim olmalarını sağladı.
Colman’ın mükemmel bir şekilde takımı yönlendirişi, Yattara’nın hiç ara vermemiş gibi güvenli oluşu bu duruma yardım etti. Yattara umursamaz duran, üstün yetenekli futbolcuların önde gelen temsilcisi. Umursamazlığı onun Real seviyesine çıkmasını engelledi belki... Öte yandan bu sayede bu kadar uzun süren araya rağmen hiçbir baskı hissetmeden mevzuya balıklama dalabiliyor.
Sonuçta Trabzonspor topa sahip olup bütünlüğünü sağladığı dakikalarda topu neredeyse hiç boşa kullanmadan tek pasla hızla çevirerek boşluk aradı. Fenerbahçe’yi de peşinden koşturdu, yordu.
Konuk ekipte ise herhangi bir hücum şablonundan bahsetmek mümkün değil. Hemen herkes doğaçlama oynuyor. Semih ve Mehmet Topuz bu mantık içerisinde Stoch oyuna girene kadar kısmi itici güç oldu. Stoch oyuna girince de Fenerbahçe biraz olsun oyunu rakip alana yıkmayı başardı.
Bu durum aslında hızlı hücumculara sahip Trabzonspor’un da istediği bir durumdu, ama onlar Teo ve Yattara’yla akıl almaz goller kaçırırken, Fenerbahçe bir şekilde ite kaka da olsa

Yazının Devamı

Kötü oynarken de...

23 Ağustos 2010

Galatasaray’ın bu oyuncu grubuyla bu kadar sonuna kadar oynarken maçın sonunda Bursaspor’un fizik olarak gerisinde kalmasının bir sorumlusu olmalı

Ertuğrul Sağlam’ın bu maçı Galatasaray’ın organizasyon sorunları, savunmada eksik yakalanması ve çabuk yorulması gibi durumların üzerine kurduğu en başından belliydi.
Şampiyonun hocası için bu stratejiyi kurmaktaki bir diğer itici güç ve motivasyon ise bu maçı bir Şampiyonlar Ligi deplasmanı provası olarak görmesi olmalı.
Temelde savunmada yoğunlaşan, fizik gücünün farkında ve hızlı hücum oyuncularına güvenen bu oyun yapısını tercih etmesi anlaşılabilir.
Eğer maçın özetleriyle yetinen ya da sadece skorlara bakan seyircilerdenseniz bu stratejinin yüzde yüz tuttuğunu da düşünebilirisiniz. Çünkü galibiyet net bir skorla geldi.
Ancak maçı dikkatli bir şekilde ve 90 dakika seyrettiyseniz şampiyonun bu oyun şeklini uygulamada büyük zorluk çektiğini görmüş olmalısınız.
Açık söylemek gerekirse Bursaspor “Büyük takım kötü oynarken de kazanmalı” klişesine uygun bir maç yaşadı. Geçen sezon başından bu yana Trabzonspor Süper Kupa Finali dahil en yetersiz oyunlarından birini oynarken kazanmaları ilginçti. Buna sevinmeleri mi, yoksa endişe

Yazının Devamı

Favori Bursaspor

22 Ağustos 2010

Galatasaray’ın Karpaty Lviv maçında göz önüne iyice çıkan eksiklikleri, sorunun temelde kadroyla ya da transferle alakalı olmadığını ispatlıyor.
Misal geri dönüşlerde Hakan, Servet ve Ali Turan’ın rakiplerinin hep gerisinde kalması ve yorgunlukları takımın fizik olarak çok geride olduğunu açıkça gösterdi.
Bu durumun altını Sivas maçından sonra Rijkaard da çizmişti. Milli oyuncuların çok yorgun geldiğini de ekledi. Ancak Hiddink’e sorarsanız, oyuncuların büyük çoğunluğu (buna Galatasaraylılar da dahil) fizik olarak çok kötü durumda kampa katılmışlar. Bu durum ilginç bir Hollandalı diğer Hollandalı’nın takımı çalıştırma şeklinden hiç memnun değil.
Fizik yeterlilik eksik olduğu zaman her şey eksik oluyor. Ciddi bir organizasyon sorununa yol açıyor. Çünkü oyuncular dönmekte zorluk çekecekleri yere gitmez oluyorlar. Kafada bu düşünceler olunca konsantrasyon dağılıyor ve takım bütünlüğü bozuluyor.
Galatasaray kısa dönemde bunu çözebilir. Ligin ilerleyen haftalarında fizik olarak üst seviyeye ulaşabilir. Ancak bugün itibarıyla Bursaspor seviyesindeki takımlara karşı zorluk çekecekleri kesin. Bursa her anlamda lige hazır. Eğer Şampiyonlar Ligi döneminde bu maç olsaydı Galatasaray

Yazının Devamı

İddiasının gerisinde bir takım

20 Ağustos 2010

Yarım saatten fazla bir süre PAOK bir kişi eksik, ileride kimseyi bırakmadan dolayısıyla Fenerbahçe’yi hiç tehdit etmeden oynadı. 2 stoperi orta yuvarlak çevresinde bırakarak rakibin üzerine gitmenizin mümkün olduğu bir oyundu bu.
Seyirci Fenerbahçeli oyuncuların sakatlanmasına dahi gol atmış kadar seviniyordu. Yani Avrupa’nın en zor seyircilerinden biri de süt dökmüş kediye dönmüştü.
Dermitzakis hücum oyuncularını hem zorunluluktan hem rakibin gücünden çekindiğinden oyundan almıştı.
Yani özetle her bir hal PAOK’un kendisinden endişeli rakibin kapasitesinden çekinceli olduğunu gösteriyordu.
Bu durumda Fenerbahçe temposunu yükseltemedi. Hücum alanını genişletemedi ve PAOK savunmasını dağıtamadı. Emre, Stoch gibi oyuncuların yokluğu Semih’in oyundan alınmış olması bu durumda etkili oldu kuşkusuz. Ancak 2 oyuncu yok diye bir takımın bu kadar istikrarsızlaşması da anlatılabilir bir durum değil. Çok yavaş kaldılar. Oyunun yönünü hızla değiştiremediler. Top yavaş dönüp Fenerbahçe rakip alana enine yayılamayınca iş yürümedi.
İlk yarıdaki defansif oyun Fenerbahçe açısından anlaşılabilirdir. Doğrusu fazla pozisyon vermeden büyük bir beceri golüyle geri düştüler. Bir takımı bu golü

Yazının Devamı

Necip’in değiştirdikleri

17 Ağustos 2010

Beşiktaş’ın hücum gücü hem reel anlamda hem de imaj olarak tedirgin edici. Türkiye Ligi baz alındığında Guti ve önündeki tüm oyunculara özel tedbir alınacak belli ki. Quresma’nın kanadında rakip çok çıkmayacak. Guti sürekli ikili sıkıştırmaya alınmaya çalışılacak vs.
Yani temel olarak Beşiktaş’ın zaaflarından yararlanmaktan çok tedbir ön plana çıkıyor. Şu ana kadarki durum ve yaklaşım bu.
Beşiktaş’ın lehinde bir durum. Özellikle de Necip’in katılımıyla... 32 yıldır bilinçli olarak futbol seyrediyorum. Bu kadar kısa zamanda bu kadar ilerileme kaydeden başka 3 oyuncu hatırlamıyorum.
Eminim ki, Schuster de en az benim kadar şaşkındır. Onun varlığı Beşiktaş’ı ligdeki rakiplerinden farklı yapıyor. Beşiktaş şu an önliberosuz oynayan tek takım. 3 iki yönlü orta sahayla oynuyorlar ve bu onları hem savunma hem de hücum anlamında ayakta tutuyor. Şöyle düşünmek lazım. Beşiktaş savunması İzmir’de, Schuster’in birinci tercihi olmayan 3 savunmacıyla ve 1 santrforla oynadı. Ve çok az açık verip yeterince pozisyon buldu.
Bir takım hocasının kafasındaki kadrodan bu kadar uzakken bunu yapabiliyorsa orta sahasına çok şey borçludur. Bunu mümkün kılan da Necip’in peformansıyla herkesi

Yazının Devamı

Övmek mi lazım yermek mi?

16 Ağustos 2010

Fenerbahçe’nin bir Semih çıkmazı var. Sanki şöyle düşünüyorlar: “Bizim çocuk bile bu kadar kolay ve çok atıyorsa şöyle uluslararası bir yıldız alsak kimbilir n’apar?”.
Ellerindeki uluslararası yıldızın farkına varamamalarına bu yol açıyor sanki.
Ailesi zamanında Almanya’ya göç edenlerden olsa... Misal Gelsenkirchen’de doğmuş olsa tüm büyüklerin tüm yöneticileri şu anda Almanya’da evinin önünde yatıyor olurdu herhalde. Ama İzmir’de doğmuş olması algıyı değiştiriyor. Belki kendisini kavrayışını, kendi algısını da.
Semih, hiç duraksamadan söylemek mümkün ki, ligin şu anda en uyumlu ikilisinin bir parçası. Hatta Alex’in varlığını manalı kılan adam o.
Semih’le ilgili bir ezberimiz var. “Pivot özellikleri var. Ve top tutarak takımına zaman kazandırıyor”. Sadece bu değil. Gerektiğinde oyunu hızlandıran zeka ve beceri de onda var. Zaten Alex’i boşa çıkaran oyun sürati de onun oyunuyla mümkün oluyor.
Dünkü performasını nasıl algılamak istiyorsanız öyle algılayabilirisiniz.
“İstediğinizi getirin, en iyisi benim” diyen bir meydan okuma. Ya da bir jübile rahatlığıyla sergilenen bir gösteri...

Yazının Devamı

Ceyhun Eriş’in peşinde

15 Ağustos 2010

Galatasaray’ın oyunu kendi sahasında kabul edecek kadar iyi bir savunması yok.
Ve bu durum ve mantalite iki yönüyle de Galatasaray’a zarar veriyor. Hem savunma hem de oyuna hükmetme anlamında.
Savunma yönüne bakarsak: Buradaki sorun oyuncu kalitesiyle alakalı değil. Bu bir taktik ve koordinasyon sorunu.
Misal OFK’dan yenen golün aynısının Sivas’tan da yenmesinin anlattıklarına bakmak lazım. Galatasaray kaleye paralel gelen duran toplarda takım halinde 6 pasa yığılıyor, ki bu normal. Ama orada alan değil adam savunması yapmaya çalışıyor. Dolayısıyla çok basit kandırmacalarla oyuncu kaçırıyorlar. Golde topa Zita’yla birlikte atlayan Ali Turan’ın durumuna bakın! Topa yetişse kendi kalesine golü atan o olacak. Çok basit bir kandırmaca oyunu milli bir oyuncunun başını döndürüyor. Rijkaard’ın 1 sene sonunda bu kadar basit bir sorunu çözememiş olmasını anlamak mümkün değil.
Burada faulün faul olmadığını söylemek kolay. Doğru da. Karara itiraz etmek de doğal. Ancak bu kadar basit hatalar için seyirci kime itiraz edecek.
Bu yapı Sivasspor’un savaşçılığı ve cesaretini ödüllendirdi. Özellikle de maç boyunca Galatasaray orta sahası Ceyhun’un peşinden koşturmak dışında çok az şey

Yazının Devamı