10 Mayıs 2024’te uzun süren bir açık artırma savaşının ardından Only Watch müzayedesinde Rexhep Rexhepi isimli bir ustanın yaptığı Chronometre Antimagnétique isimli bir saat 2,3 milyon dolara satıldı. Patek Philippe’ten sonra müzayedenin en pahalı ikinci saatiydi. Üçüncü sırada ise F.P. Journe markasının Chronometre Bleu Furtif modeli vardı. Bu üç isim ilginç bir şekilde birbiriyle bağlantılı.
Chronometre Antimagnétique şimdi 37 yaşında olan Kosovalı saat ustası Rexhep Rexhepi’nin (veya Recep Recepi) 2012’de İsviçre’de kurduğu Akrivia isimli atölyesinde üretilmişti. Patek Philippe kimilerine göre dünyanın en iyisi ve 185 yıllık bir saat markası, yılda 60 bin saat üretiyor. F.P. Journe, 1999’da kurulmuş bağımsız bir saat markası, yılda bin kadar saat üretiyor. Kurucusu bir dahi olarak görülen ünlü saat ustası François-Paul Journe ve 67 yaşında.
Rexhep Rexhepi ise Patek Philippe’te çırak olarak işe başlamış sonra François-Paul Journe’un yanında çalışmış genç bir usta, bu
Antropolog Marc Augé “Yaşsız Zaman” isimli kitabında “Hayal gücümüzün hammaddesi zamandır” diyor. O hayalperestlerden biri de 36 yaşındaki Simon Brette.
Mekanizma tasarımcısı Brette’in çocukluğu Fransa’nın Auvergne bölgesinde marangoz babasıyla birlikte diğer zanaatkarları izleyerek geçti. Brette, ahşaptan çok mekanik araç gereçlerin kullanımıyla daha çok ilgileniyordu. Kendisini saat yapımına götüren bu merakı günün birinde bildiği bütün büyük saat şirketlerine e-postalar göndermesine neden oldu. Gelen cevaplarda saatçilik eğitimi alması gerektiği yazıyordu. O da İsviçre’ye gidip bir saat yapım mühendisi oldu.
Simon Brette 2011’de mezun olunca ünlü saat ustası Jean-François Mojon’un kurucusu olduğu Chronode’da mekanizma uzmanı olarak çalıştı. Sonra MB&F dönemi başladı. Bu dönemde yapımına katkıda bulunduğu LMX modelinin başarısı üzerine kendi adını bir saatin üzerinde görme hevesine kapılmış olabilir
Her hayalperest saat meraklısının gönlünde “kendi saatini yapmanın vakti geldi” diye arada sırada kükreyen bir aslan yatar. Fakat bu vahşi ses aynı zamanda çok korkutucu bir yolun da habercisidir. Bu yola adım atmak maddi/manevi cesaret ve daha önemlisi zevk sahibi olmayı gerektirir.
Her alanda olduğu gibi, saatçilik dünyasında da cesaret var ama zevk sahibi pek azdır. Bu nedenle piyasayı yavaş yavaş estetik zevk yoksunu saatler ele geçiriyor. Oysa bir saati üst düzey yapan estetik (tasarım) ve teknik kalitedir. Ustalık ve işçiliğin yanında zekâ, yenilik ve mizah da varsa işte o zaman ortaya muhteşem bir eser çıkar. Bu özellikler meraklısına bir saati aldıracak cazibe demektir. (Yatırım için saat alanlar zaten saate meraklı değil.)
Saat meraklıları arasında cesur ve zevk sahibi bağımsız saatçilerin özel bir yeri var. Bu arada “bağımsız” tanımı bazen yanlış anlaşılıyor, büyük kurumsal yapıların dışında kalanlar yani küçük ölçekte üst düzey saatler üretenler bu kapsamda değerlendirilir.
Bu sayıca az ama tutkulu
İlk dijital ekranlı saat 1972’de piyasaya çıkan Hamilton Pulsar oldu. Samsung da 1999’da dünyanın ilk saat formundaki telefonu üretti. Daha sonra giderek artan sayıda firma birçok “akıllı” daha doğrusu “bağlantılı” saat üretse de hiçbiri 2014’te çıkan dokunmatik ekrana sahip Apple Watch kadar ilgi görmedi.
Tüketici elektroniği verilerini analiz eden Statista’ya göre Apple Watch 2015’te 8 milyon adet satıldı ve yıllarca sürekli yükselen bir satış grafiği gösterdi. 2022’de 54 milyon satarak zirveye çıkan Apple Watch 2023’te %45 ile yine pazarın lideriydi ama satış sayısında 38 milyonla ilk kez büyük bir düşüş yaşanıyordu.
Şimdi herkes soğukkanlı bir şekilde sektör verilerini analiz ediyor ama 2015’te saatçilik dünyasında kaotik bir hava vardı. Dünya saatçilik sektörünün merkezi İsviçre’deki otoritelerin ilk tepkisi mekanik saatlerin akıllı saatlerden üstün olduğunu öne sürmek oldu. Örneğin Blancpain tıpkı 1970’lerdeki pilli
Günümüzün artık sık rastladığımız gösterişli erkek saatlerinin temellerini atan kişi Franck Muller oldu. Kendisi aynı zamanda bağımsız saat yapımcılığının yükselişinde ve yaratıcı zanaatkârlığın mikro mekanik sanatlarla olan bağının inşasında önemli bir pay sahibidir.
Yüksek saatçilik tarihinde bir referans noktası olan Franck Muller’den önce erkek saatleri genellikle 34-36mm gibi son derece mütevazı boyutlardaydı. Zaten bir saatin 39 mm olması bile onun “Jumbo” olarak adlandırılması için yeterli olduğu bir dönemden söz ediyoruz. Neredeyse yüz yıl boyunca lüks erkek saatlerinden beklenen/istenen şeyler incecik bir yapıya ve zarif bir mimariye sahip olmaları, altın benzeri değerli metallerden üretilmeleri ve sade görünmeleriydi. İşte bu değerler uzun bir zaman temel standartları oluşturdu. Öyle ki 1980’lere kadar neşeli, insanı gülümseten lüks bir saat üretmek tabuydu, saatçilik dünyasından dışlanmak anlamına geliyordu. Yenilikçi kasalar yok değildi ama hep ölçülüydü hep çekingen
Otomobil yarışları ve otomobillerden ilham alan pek çok saat var ama geçtiğimiz günlerde tam tersi oldu, ilk kez saatlerden ilham alınarak tasarlanan bir otomobil duyuruldu. Hatta 2 saniyede 100 kilometre hıza ulaşan bu yeni süper hızlı otomobilin adı bile saat meraklılarının çok iyi bildiği bir yüksek saatçilik terimi: Tourbillon.
Yaklaşık 5 milyon dolara satılacak Bugatti markalı otomobilin ana gösterge paneli tıpkı mekanik saatler gibi analog
tasarlanmış. Saat ustaları tarafından montajı yapılan 600’den fazla bileşen içeren hız ve devir göstergelerindeki ibreler de saatlerde kullanılan akrep ve yelkovan şeklinde.
Tourbillon (Fransızca kasırga anlamına geliyor ve torbiyon diye okunuyor) 1795’te icat edilen 1801’de patenti alınan çok ilginç bir mekanizma. Tourbillon içeren saatlerde mekanizmanın kalbi olan eşapman kendi ekseni etrafında sürekli dönen bir kafes içindedir. Tourbillon ile amaçlanan saatin yatay veya dikey gibi farklı konumlarda bulunmasına bağlı olarak yerçekiminden kaynaklanan düzensizliklerin ortalamasını esas almak.
Milyonlarca
Zamanımızın en büyük saat ustalarından biri olan ama dünyanın en küçük saat üreticilerinden biri olarak hayatını sürdüren Dr. Ludwig Oechslin, üniversitede arkeoloji, Eskiçağ tarihi ve Yunanca bölümlerini bitiren, felsefe, araştırma tarihi, teorik fizik, teknik arkeoloji ve astronomi dallarında doktora yapan meraklı bir insan.
Oechslin’in saat merakı
24 yaşındayken bir mağazanın vitrininde gördüğü dakika tekrarlayıcılı bir saat ile başlamış. O gün hissettiklerini kendisi şöyle anlatıyor: “Olağanüstü bir saatti, satın almak istedim ancak param yetmiyordu ve asla yetmeyecekti. O zaman ben yaparım dedim.”
Oechslin akademik kariyerine devam ederken bir yandan saat yapımını öğrenmiş. İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’nde eğitim gören Oechslin tarihi ne kadar eski olursa olsun antik mekanizmaları yeniden yapabiliyor. Örneğin, M.Ö. 2. yüzyıla tarihlendiği için dünyanın ilk mekanik bilgisayarı sayılan, o çağda bilinen beş gezegenin yaklaşık konumlarını ve dönemin çeşitli takvimlerini
Yüksek saatçilikte daha doğrusu yüksek nitelikli saat üretiminde tasarımın çok önemli olduğu tartışılmaz bir gerçek. Elbette tasarım önemli ama her şey demek değil. Mekanizma da bir saatin mütemmim cüzü yani ayrılmaz parçasıdır. Bazı mekanizmalar bir sanat eseridir bazı mekanizmalar ise teknik bir başyapıttır.
Ne yazık ki klasik saatçiliğin doğasından kaynaklanan, saatin görünen yüzü kadran ve arka kapak arasında gözlerden uzak duran gizemli mekanizmaların güzelliğinden çoğu insanın haberi yok. Meraklılar, teknik ve estetik gelişmeleri takip edenler bu güzelliklerin farkında fakat 21. yüzyılın başında her şey geri dönülemez bir şekilde değişti ve sadece saatleri dönüştürmekle kalmadı saatçilik sektörünü de başka bir zirveye taşıdı.
Her şeyi değiştiren isimler geleneksel deniz kronometreleriyle ünlü saat üreticisi Ulysse Nardin (kuruluş 1846) ve vizyon sahibi iş insanı Rolf W. Schnyder ile mucit, tarihçi, arkeolog, matematikçi, fizikçi, filozof ve saat ustası Dr. Ludwig