Galatasaray, Balıkesir maçını pazartesi oynamıştı... Sarı-kırmızılılar salı günü izin yaptı, futbolcular tesislere gelemediği için çarşamba antrenmanı da iptal edildi. Perşembe günü salonda basketbol oynadılar, sahanın bir türlü kardan temizlenememesi yüzünden cuma da Florya yerine Sivas'ta çalıştılar.
Özetlersek Galatasaray, Sivas deplasmanına tek saha çalışmasıyla çıktı. Futbolcular pazartesiden, cumaya kadar ayaklarını topa bile değmedi... Ali Dürüst maçtan önce, "İsteseydik Arena'da çalışabilirdik, problem yok" derken, Florya'nın 3 gün boyunca temizlenmemesine hiç değinmedi! Hamza Hoca da, "Sadece 1 antrenmanı iptal ettik, 2 gün üst üste dinlenmenin zararı yok, hatta yararlı olabilir" diyerek meseleye olumlu yanından bakmaya çalıştı...
Sivasspor gibi hem sportif hem de termometrenin eksi 10 dereceyi gösterdiği sert bir deplasmana çıkacaksanız eğer, her şeyden önce fizik olarak çok iyi durumda olmalısınız. Ancak Galatasaray maç öncesi hazırlığını yapamadığı gibi Hamzaoğlu'nun doğru bir uygulamayla riske etmediği Melo'dan da yoksun sahaya çıktı...
Maça etkili başlayarak kontrolü ele geçiren Sivasspor oldu, Galatasaray ise ilk atağında golü buldu. Balıkesir maçının en
Fenerbahçe, Gaziantep'le 21 Eylül'de Kadıköy'de oynadığı maça aynı orta saha ve aynı forvet hattıyla çıkmıştı. Kaleyi yine Mert korumuştu, Egemen (Bekir) haricindeki üçlü de sahadaydı. Sarı-lacivertli takım, Emre'nin 81'deki penaltı golüyle 1-0 kazandığı maçta rakibine istatistiklerde büyük üstünlük kurmasına rağmen "üretim" sorunu yaşamıştı. Öyle ki yüzde 63'e yüzde 37'lik topla oynama üstünlüğüne karşın 22 şutun yalnızca 4'ü rakip kaleyi bulmuştu...
21 Eylül'de Emenike merkezde, Sow sol kenarda maça başlamıştı. İsmail Kartal rövanşta Webo konusundaki tüm ısrarlara rağmen bu ikiliden vazgeçmedi, beklentilerin aksine görev bölgelerini de değiştirmedi. Kartal'ın merkez forvetteki ilk tercihi Emenike, burası kesin... Kaleden çok uzakta topu tabanıyla tutup, anlamsızca etrafa bakmadığı ve küskün tavırlar içinde olmadığı sürece de Webo'nun ilk 11 şansı yok gibi. Maçın başında attığı golle Kartal'ı haklı çıkardığını da söyleyebiliriz...
Fenerbahçe'nin golden hemen sonra rakip yarı alanda top tutamadığı için oyun üstünlüğünü Gaziantepspor'a kaptırmasının en önemli sebebi, pres karşısında dağılan Diego'nun yaptığı kayıplardı. Ciddi bir dirençle karşılaşmayan ve orta sahayı çok
Ersun Yanal'ın Trabzonspor'a imza attığı 12 Kasım günü geri sayım başlamıştı Kadıköy'deki Fenerbahçe-Trabzonspor randevusu için... Erkan Zengin'in iki kulüp arasında 'pinpon topu' gibi gidip geldikten sonra Trabzonspor'u seçmesi heyecanın dozunu biraz daha artırdı. Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu'nun "sahadan çekiliriz" tehdidi ve maçın hakemi Bülent Yıldırım'ı telefonla aradığını açıklaması ise son derece gereksiz bir biçimde tansiyonu zirveye yükseltti.
Ezeli rakiplerin üç puan mücadelesi bu çok gergin ortamda başladı. Sahadaki futbolcuların neredeyse tamamı 'savaşa çıkmış' gibiydi. Ayaklarındaki ise alev topuydu sanki rakibi yakıp kavurmak istedikleri...
Fenerbahçe, İsmail Kartal'ın hafta arası çalışmalarında sık sık dile getirdiği gibi presle başladı. Diego, Kuyt, Emenike ve Caner'le önemli fırsatlar da yakaladı ama o çok arzulanan gol, Trabzonspor savunmasının dikkatli isimlerine takıldı. İyi bir kontra atak takımı olan ve geri adım atmayan bordo-mavililer de Mehmet ve Erkan'la öne geçme şansı buldu, fakat Volkan çok sağlam durdu...
Maçta 29. dakika dolarken Fenerbahçe'den Alves, Trabzonspor'dan ise Salih, Erkan ve Sefa sarı kart görmüştü. Ersun Yanal yerinde bir
Bursaspor adına "müthiş", Galatasaray için "kabus" gibi başladı maç...
Şenol Güneş'in öğrencileri henüz 11. dakika dolarken Volkan Şen, Fernandao (2) ve Ozan Tufan'la 4 kez gole çok yaklaştı. Tribündeki Selçuk İnan'ın yokluğu hem organizasyon hem takım savunması anlamında büyük bir sorun olarak göze çarpıyordu yeşil-beyazlıların dalga dalga geldiği dakikalarda...
Ozan Tufan'ın kaçırdığı net fırsat, Galatasaray'ı derin uykudan uyandıran sert bir uyarı etkisi yaptı. Sarı-kırmızılı takım, Bursa'nın çılgın temposuna aynı çılgınlıkla yanıt vermeye başladı ve çok geçmeden büyük bir kalite gösterisine tanık olduk. Sneijder'in nefis pası, Olcay'ın harika ortası ve Umut'un karşı konulamaz kafası Galatasaray'ı üstünlüğe taşıdı, ustaların şovu ayakta alkışlandı...
Bursaspor yediği şok golden sonra hız kesmedi, "kamikaze" misali saldırmaya devam etti. Eksik olan belki de kadroda yer almayan Josue'ydi ve yeşil-beyazlı takımın özellikle 20. dakikadan sonra yaptığı sert ataklarda "akıl" hep devre dışıydı. Bakambu'nun karşı karşıya durumda kaçırdığı, Şenol Güneş'i çileden çıkaran fırsatta da ne akıl ne de kalite vardı, sadece 'acemilik' vitrine çıktı.
Nefesleri kesen ilk yarı, Süper
Türkiye Kupası'nda 4 gün önce Diyarbakır'a kaybeden eksik Galatasaray'ın, Hikmet Karaman'ın Çaykur Rizespor'u karşısında oyuna kontrollü ve tedirgin başlayacağını düşünenler yanıldı. Sarı-kırmızılı takım geleneğini bozmadı, müthiş bir 15 dakika oynadı, Sneijder'le golünü de attı... Bruma biraz daha becerikli ve dikkatli olsa daha 10. dakikada maçın fişini çekebilirdi ama Serkan farkın açılmasına izin vermedi.
Büyük fırtınayı 1 golle atlatan Çaykur Rize takımı ancak 20. dakikadan sonra oyuna tutunabildi. Yeni transfer Obraniak'ın yanı sıra Kıvanç orta sahada pas yapmaya başlarken, Holosko ve Eren de kanatlardan top taşımaya çalıştı. Ancak başta Melo ve Emre olmak üzere Galatasaraylı oyuncuların sıcak temaslı oyunu Rize'nin oyunu dengeleme çabalarına set çekti.
Devre biterken sahanın yıldızı Sneijder bir kez daha kalitesini gözler önüne serdi. Hollandalı, zamanlaması ve şiddeti mükemmel bir pas gönderdi, Bruma da çok şık bir aşırtmayla ligdeki ilk golünü attı, farkı ikiye çıkardı.
*****
İkinci yarı Obraniak'ın nefis şutu ve Muslera'nın harika kurtarışıyla başladı. Muslera ne kadar değerli bir kaleci olduğunu yine kanıtlarken, Rize de kolay pes etmeyeceğinin mesajını
İsmail Kartal'ın övünerek sıkça altını çizdiği istatistikler maç öncesinde Kasımpaşa'nın özellikle ofansif alanda Fenerbahçe'den hiç de aşağı olmadığını gösteriyordu. Pasaportu Gürcü, kafası Hollandalı olan Şota'nın ekibi 16 haftalık ilk yarıyı gol pozisyonu sayısında 111/102, şutta 260/250, isabetli şutta 106/94 ve asist adedinde 19/14 önde kapatmayı başarmıştı Kartal'ın takımından...
Kasımpaşa gibi 'sert ofansif' ve Scarione üzerinden merkez hücumları yapmayı seven bir rakibe karşı Fenerbahçe'nin, Mehmet Topal ve Emre'siz sahaya çıkmak zorunda kalması, 2-0 kazanılan Başakşehir maçından bu yana sarı-lacivertlilerin aklını kurcalayan en ciddi problemdi. Kartal, Topal'ın görevini beklendiği gibi Selçuk'a verdi, forvet arkasına da form grafiği yükselişe geçen Diego'yu monte etti.
Fenerbahçe'de maç öncesi 'ne oynayacağı belli olmayan' üç adam vardı. Selçuk, Diego ve elbette Emenike... Bu kırılgan üçlünün ortaya koyacağı performans sarı-lacivertli takımın kaderini çizeceğe benziyordu...
Başakşehir maçını bunaltan pres, pas oyunu ve Alper'in harika performansıyla kazanırken liderlik koltuğunu da ele geçiren Fenerbahçe bıraktığı yerden oyuna başladı. Gökhan ve Caner'in
Emenike cezalı, Webo sakat, Kuyt bu kadar formsuzken bile sezonun tek transferi Diego ilk 11'e giremiyorsa bir yerde mutlaka bir yanlış var demektir. Ligde artık 15. haftaya geldiğimize göre rahatlıkla şunu söyleyebiliriz; Ya Diego sisteme, ya bu sistem takıma ya da İsmail Kartal, Fenerbahçe'ye uymuyor...
Ersun Yanal geçen sezon Aykut Kocaman'dan devraldığı 4-3-3 sistemini, agresif pres ve koşuyla destekleyerek açık ara şampiyonluğu elde etmişti. Yanal'ın olmazsa olmazı tempo, pres ve koşuydu. Bireysel kriterleri yerine getirmeyene sezon başındaki Sow ve Emenike örneklerinde olduğu gibi forma vermiyordu.
İsmail Kartal, Fenerbahçe'nin karakteri haline gelen sistemi bozmadı. Diego'nun sezon başında yaşadığı uzun süreli sakatlık da bir bakıma Kartal'ın elini güçlendirdi. Ancak Fenerbahçe, Caner-Gökhan ikilisinin düşüşe geçmesi, öndeki Emenike, Sow ve Kuyt'ın son derece verimsiz oynaması nedeniyle sürekli geriye gitti. Bunlara Egemen'in sahalara dönüşünün gecikmesi de eklenince takımın bütün hatları çatırdamaya başladı.
Ancak İsmail Kartal yaşanan ciddi kan kaybına rağmen sistem değişikliği yapmayı düşünmedi. Hal böyle olunca iyileşse de, form tutmaya başlasa da Diego'ya
Roberto Mancini ve Cesare Prandelli ile toplamda yaklaşık 1 yıl geçiren Galatasaray'ın bu süreçte yaşadığı en önemli problem, belli bir felsefe - sisteme sahip olmamasıydı. Türkiye'ye ilk kez gelen İtalyan teknik adamlar çareyi hep dizilişte aradılar. 4-2-3-1, 4-3-3, 5-3-2, 4-3-1-2, 4-4-2, 3-5-2... Aklınıza hangi sistem geliyorsa denediler. Hem futbolcuların hem sarı-kırmızılı taraftarların resmen başını döndürdüler.
Hamza Hamzaoğlu göreve gelir gelmez ilk iş olarak bu belirsizliği ortadan kaldırdı. Akhisar'da sahneye koyduğu 4-2-3-1 düzeniyle sahaya yayılacaklarını açıklamasına rağmen genelde 4-4-2 görünümlü 4-4-1-1'i tercih etti. Mersin karşısında Sneijder solda, Burak forvet arkasında, Umut en uçta başladı. Selçuk, Melo, Emre üçlüsü de bozulmadı.
Ancak hesapta olmayan bir şey yaşandı ve son 4 deplasman maçında 3 yenilgi, 1 beraberlik alan Rıza Çalımbay'ın takımı maça yüksek özgüven ve tempoyla giriş yaptı. Nakoulma, Khalili, Futacs ve Güven ilk dakikalarda sarı-kırmızılı savunmayı bir sağa, bir sola harmanladı. İki büyük tehlikenin ardından Güven'in golü de geldi. Mersin takımı ilk 15 dakikada açıkça Arsenal etkisi yarattı...
Güven'in çok şanssız biçimde kendi