Hakkı ya da adaleti hiç kimseye satmayacağız, kimseyi bundan yoksun bırakmayacak veya bunu sağlamakta gecikmeyeceğiz.(Magna Carta)
Başkent Viyana, Graz ve Linz'in ardından Avusturya'nın dördüncü büyük kenti Salzburg. Her şehrin belli isimlerle özdeşleşme durumundan, payını büyük bir parçayla almış bir kent... Ünlü besteci Wolfgang Amadeus Mozart'ın doğduğu yer... Son günlerde Türkiye'yi ilgilendiren ise özel bir anlamı var. Malum, şehrin takımı FC Salzburg, UEFA Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme turunda Fenerbahçe'nin rakibi oldu. İki takım arasındaki ilk maç çarşamba akşamı Avusturya ekibinin sahasında oynanacak.
Salzburg takımını ülkesindeki diğer kulüplerden ayıran önemli bir farklılık var. Bu da yaklaşık sekiz yıl önceki el değiştirme süreci. Avusturya'nın köklü ekiplerinden bir tanesi olan Salzburg, 2005 yılında önemli bir dönüşüm geçirdi. Ünlü içecek firması Red Bull, Formula 1'deki atağının ardından gözünü statlara dikmişti. Pistlerde sonradan David Coulthard, Mark Webber ve Sebastian Vettel gibi isimlerle Avusturya lisanslı firmayı kanatlandıracak olan girişim, Salzburg kulübünü de bünyesine katarak, enerji içeceğini ülkenin milli içkisi yapma yolundaki
Didier Drogba herkesçe çok sevilen bir isim. Nasıl Alex de Souza Galatasaraylılar tarafından da sevilip sayıldıysa, Fildişi Sahilli futbolcu da, Fenerbahçelilerin de içinde olduğu geniş bir hayran kitlesine sahip olsa gerek. Ancak bunca hayranı olan bu yıldız ismin farklı yönleri birçok kişi tarafından pek de bilinmiyor. ‘Bu Drogba’nın filmini çekmek lazım!’ şeklinde kulağıma çalınan sesler, aslında onun hali hazırda zaten bir filmi olduğunun bilinmediğini gösteriyor.
Evet, süper golcünün bir filmi var. Ancak bu film sahadaki gollerinden çok, saha dışında attığı gollerin filmi. Sadece kendisini anlatan bir film de değil. Onun gibi olan başka futbolcuları da içine alan ve ‘futbolun asla sadece futbol olmadığı’ gerçeğini yaşanmış örneklerle gözler önüne seren bir film. Üstelik son derece de ünlü bir yapıt. Dünya çapında film festivallerini gezen ve birçok ülkenin televizyonunda da yer bularak geniş bir izleyici kitlesine hitap etme fırsatı yakalamış bir film.
Güney Amerika’nın Cartagena film festivalinde Kolombiyalılar’ın, Al Jazeraa kanalında Arapların, Fransa’nın Arte televizyonunda Fransızların, Brezilya’nın Cultura TV’sinde Sambacıların izleme fırsatı yakaladıkları 2012
38. HAFTA
Manchester United’ın çoktan şampiyon olduğu 2012-13 Premier Lig sezonunda son hafta maçları ile birlikte kapanış gerçekleştirildi. Wigan, Reading ve Queens Park Rangers’ın küme düştükleri ligde, takımların Otuz sekizinci buluşmalarında gözler Avrupa kupalarına katılma mücadelesindeydi. Chelsea, Arsenal ve Tottenham için kritik bir viraj dönülecekti. Haftanın en kârlı ekibi Arsenal oldu. Deplasmanda Newcastle United’ın karşısına çıkan Londra ekibinin bu mücadeleden alacağı 3 puan, bir altındaki Tottenham’ın oynayacağı karşılaşmanın skoruna bakmaksızın onları Devler Ligi biletini alan son takım yapacaktı. Nitekim zorlu maçı 1-0 kazanarak bu hedeflerine ulaştılar. Tottenham da elinden geleni yaptı. White Hart Lane’de Sunderland’i aynı skorla geçerek haftayı 3 puan ile kapattılar. Ancak Arsenal’in kazanması onları 5. sırada tutu ve Avrupa Ligi’ne yolladı.
Chelsea de Arsenal gibi son haftanın kazananlarındandı. Temmuz ayından itibaren Manchester United takımını çalıştırmaya başlayacak olan teknik direktör David Moyes’in Everton’ın başındaki son maçında, Liverpool temsilcisini yenmeyi başardılar. Mata ve Torres’in gollerine Naismith’ten gelen tek golle karşılık
37. HAFTA
İngiltere Premier Lig’de 37. hafta oynanan karşılaşmalar içinde bir tanesi ayrı bir öneme sahipti. Şampiyonluğunu geçtiğimiz haftalarda ilan eden Manchester United sahasında Swansea’yi ağırladı. Chicharito ile öne geçen Kırmızı Şeytanlar’a, konuk ekip Michu ile cevap verdi. Karşılaşmanın son dakikalarında savunmadan ileri çıkan Rio Ferdinand fileleri havalandırarak takımını bir kez daha öne geçirdi ve mücadele 2-1 ev sahibi takımın üstünlüğü ile sona erdi.
Tabi bu maçın sonucundan çok daha önemli bir yanı vardı. 1986’da başına geçtiği Manchester United’ın 27 yıl boyunca teknik direktörlüğünü yapan ve hafta içinde görevi bırakacağını açıklayan Alex Ferguson koltuğunu David Moyes’e devretmenin arefesinde takımının başında Old Trafford Stadı’nda son maçına çıkıyordu. Hal böyle olunca gün özel bir güne dönüşüverdi. Avrupa Kupası finali değildi ama bu yaşayan efsaneyi Düşler Tiyatrosu’nda ekibini son kez idare ederken görmek belki ondan bile önemliydi. Kırmızı beyazlı taraftarlar karşılaşmaya büyük ilgi gösterdiler. ‘Gösterseler ne olacak? Sonuçta stadın kapasitesi belli ve zaten hep dolu oluyor’ denebilir. Olan şuydu: Bilet fiyatları patladı! Reuters dedi ki:
36. HAFTA
Speedy Gonzales… Türkçe olarak ‘Hızlı Gonzales’ diyebiliriz. Bir zamanlar ülkemizde de severek izlenen bir çizgi film karakteriydi. Sürati ile kedilerin elinden kurtulmayı başaran, onları faka bastıran bir fareydi. Yıllar boyu hep aynı kelimelerin kullanılmasından doğan bıkkınlık, belli dönemlerde popüler olan figürlerin bu sıfatların yerine kullanılmasına yol açıyor. Bir işi ivedilikle yapan, elini çabuk tutan insanlara bir dönem (hatta belki hala) ‘Speedy Gonzales’ diye seslenildi.
Premier Lig’in 36. haftasında bir fubolcu da bu yakıştırmayı hayli hayli haketti. Arsenal, Queens Park Rangers ile deplasmanda karşı karşıya geldiği mücadelede sahadan 1-0 galip ayrılırken, maçın tek golü karşılaşmanın 20. saniyesinde Theo Walcott’tan geldi. 90 dakikalık mücadelenin kalan 89 dakika 40 saniyelik bölümünde başka gol olmadı, bu gol müsabakanın da kaderini tayin etti. ‘Speedy Walcott’ santranın hemen akabinde fileleri bulan vuruşuyla takımına 3 puanı getirdi. Sahadaki süratiyle rakiplerinin yanından rüzgar gibi geçen Walcott yine hızlı bir işe imza attı, Londra ekibi ligin ilk üç sırası için olan iddiasını son iki haftaya taşıdı.
35. HAFTA
Manchester United’ın önceki hafta şampiyonluğunu ilan ettiği Premier Lig’de zirve yarışı kalmasa da Avrupa kupalarına katılma ve ligde tutunma potalarında mücadele devam ediyor. Şampiyonlar Ligi’ne 3’ü direkt ve 1’i eleme ile olmak üzere 4 takım gönderen İngiltere’de 5. sıra da Avrupa Ligi için önem taşıyor. Manchester City, Chelsea, Arsenal, Tottenham, Everton ve Liverpool bu basamaklar için iddiasını koruyan ekipler olarak göze çarpıyor. Alt sıralarda da ciddi bir mücadele var. Reading ve QPR’a artık ‘düştüler’ gözüyle bakılsa da; Wigan, Aston Villa, Newcastle United, Norwich ve Sunderland son ‘talihli’nin kendileri olmaması için yoğun çaba harcıyor. Geride bıraktığımız haftaya bakınca üst sıralarda Man. City, Everton, Liverpool ve Chelsea’nin istedikleri sonuçlara imza attıklarını görüyoruz. ‘Aşağıdakilerden hangisi?’ diye sorunca ise Aston Villa dışında muradına eren takım bulmakta zorlanıyoruz. Bordo Mavililer, son iki maçını kazanan formda Sunderland’i 6-1 yenerek hem biraz soluklandı hem de gelecek haftalar için moral depoladı.
*
Lider ve de şampiyon Manchester United, Londra’da Arsenal karşısındaydı. Kırmızı beyazlılar sahaya ev sahibi ekibin
34. HAFTA
Normalde haftanın en çarpıcı konusu olan Suarez’in ısırığı bu yazının başına otururdu ama Manchester United şampiyonluğunu ilan edip, sezonun sonunu erken getirince onları başlıktan vermek zorunlu hale geldi.
Anlaşılan United cephesinde geçtiğimiz sene kaçırılan şampiyonluk büyük yara açmış, son haftada ezeli rakip City’nin ipi göğüslemesi bu sezon için Ferguson’un öğrencilerini kamçılamış.
Old Trafford Stadı’nda oynanan karşılaşmada Aston Villa’yı 3-0 mağlup eden Manchester United bitime 4 hafta kala ligi zirvede bitirmeyi garantiledi. Kırmızı Şeytanlar Robin Van Persie’nin 2, 13 ve 33. dakikalarda attığı gollerle rakibini devirirken, puanını 84’e çıkardı ve en yakın takipçisi Manchester City’nin önünde mutlu sona ulaşmayı başardı.
Geçtiğimiz sezon şampiyonluğu City takımına son haftada kaptıran kırmızı beyazlı ekip böylelikle 1 yıllık aranın ardından tekrar ipi göğüsleyen taraf oldu ve lig tarihindeki 20. şampiyonluğuna ulaştı. 1986 yılından beri Manchester United’ı çalıştıran Teknik Direktör Sir Alex Ferguson da (heykelinin dikildiği yılda) takımın başındaki 13. şampiyonluğunu yaşadı.
United’da şimdi ise gözler Chelsea’nin 95 puan ile elinde bulundu
33. HAFTA
Ada’da bu hafta futbola siyaset karıştı. Geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher yeşil sahalarda da unutulmadı. Bir döneme damga vuran ve ülkenin ilk kadın başbakanı olan ‘Demir Lady’ lakaplı Thatcher için Reading-Liverpool maçında açılan pankartlar ise büyük tartışma yarattı.
Premier Lig’de Liverpool Reading deplasmanına çıktı. İki takımın da gol fırsatları yakaladığı ve Liverpool’un özellikle ikinci yarıda rakip kaleyi ablukaya aldığı karşılaşma 0-0 sona erdi. Maçın son bölümlerinde konuk ekip dalga dalga gelirken, gerek Reading savunmasının çabası gerekse kaleci McCarthy’nin yaptığı kurtarışlarla mücadele başladığı gibi golsüz şekilde sona erdi.
Liverpool taraftarı bu karşılaşmada takımının da önüne geçti. Hayatını kaybeden eski başbakan Thatcher için tribünlerde alaycı ve sert mesajlar içeren pankartlar açılırken tezahüratlar da eksik olmadı. Kulüp tarihinin en büyük trajedisi olarak anılan Hillsborough faciasına da göndermeler yapılan mesajlarda, ‘Yalan söylediğinizi önemsemiyorsanız biz de ölümünüzü umursamıyoruz’, ‘Haydi dansa, Maggie artık yok’ ifadelerine yer verildi.
*