Futbolcuların kazançlarına getirilen vergi oranlarının oyuncuların ülke tercihlerinde ne ölçüde etkili olduğu hep tartışma konusu olmuştur. Birçok ülkede konuyla ilgili farklı uygulamalar olması acaba futbolcuların tercihlerini etkiliyor mudur?
Uluslararası bir hukuk firması olan Berwin Leighton Paisner’ın sporla ilgili bölümünün başındaki isim olan Graham Shear’ın İngiliz basınına yaptığı açıklamalara bakılacak olursa ‘evet!’, bu oranlar oyuncuların ülke seçiminde belirleyici oluyor.
850 avukatı bünyesinde barındıran çokuluslu şirkette çalışan ve ülkesinin spor hukukunda önde gelen isimlerinden olan Shear son zamanlarda geçmiş yıllara göre büyük paralı transferlerin İngiliz futbolunda görülme sıklığının azaldığını belirtiyor: "Sadece bonservis ücretleri değil; oyuncu ücretleri de, verginin üzerinde etkisi olduğu önemli bir konu haline geldi. Daha düşük vergi oranlarına sahip ortamlardaki kulüpler daha iyi oyuncuları kendilerine çekiyor.”
Graham Shear şöyle devam ediyor: “Britanya’da futbolcu maaşları üzerindeki vergi oranları yüzde 45 sularında seyrediyor. Örneğin Türkiye ve Rusya’da bu oranlar çok daha düşük. Bu oranlar bazen yüzde 10-15 seviyelerine kadar geriliyor. Bu
4. HAFTA
Yaz transfer sezonunun kapanmasına az bir süre kala Arsenal yönetiminin üzerindeki baskı artmıştı. Taraftar, yönetimi ve teknik heyeti cimrilikle suçluyor, ellerini ceplerine atmalarını ve bir an önce takıma takviye yapmalarını istiyorlardı. Transfer için izin verilen son güne gelindiğinde artık umutlar yavaş yavaş tükenmeye başladı. Artık saatler geriye sayılırken Londra ekibi bombayı patlattı. Real Madrid’den Mesut Özil’i kadrolarına kattılar. Bu haber Arsenal taraftarı tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Wenger zaten eskiden beri Mesut’a hayrandı, her seferinde birlikte çalışmak isteğini dile getiriyordu. Yaklaşık 50 milyon euro bonservis bedeli ile alınan Türk asıllı Alman futbolcu kulüp tarihinin en pahalı ismi olurken, gerekli takviyenin yapıldığı konusunda tatminkar olan camia da rahat bir soluk aldı.
Daha önce Almanya ve İspanya liglerinde oynayan Mesut’un dünya futbolunun zirvesi olarak kabul edilen Premier Lig’in doruklarında neler yapabileceği merakla beklenmeye başlamıştı. Ne var ki Mesut, bu bekleyişin süresini fazla uzatmadan hemen ilk maçında soru işaretlerini silerek, sahanın yeşil olduğu her yerde oynayabileceği konusunda inandırıcı bir
Dünyanın en önemli spor organizasyonlarından bir tanesi olarak kabul edilen Formula 1 her geçen yıl gelişiyor. Araçlarındaki teknoloji sürekli ileriye giderken, pilotlarının maaşları, izleyici sayıları artıyor. Daha çok ülkede etkinlik alanı bulan dev motorsporları organizasyonu, gelirlerini de yukarılara çekiyor.
Formula 1 için yarışları yeni ülkelere taşımak çok önemli. Çünkü yeni bir ülke yeni seyirciler anlamına geliyor. Bu da sponsorlar için, kendi markalarını daha büyük bir kitleye tanıtma ve reklam demek. Zaten sponsorluk ve TV yayınları en önemli gelir kalemleri arasında yer alıyor.
Son 10 yıllık zaman dilimine bakıldığında, organizasyonun gelirlerindeki düzenli artış hemen göze çarpıyor. 2003'te 730 milyon dolar olan yıllık gelir hanesi, sonraki iki yılda 1 milyar dolar seviyesinde seyrediyor ve bu yükselme ilerleyen yıllarda şu şekilde devam ediyor: 2006 (1.071 milyar dolar), 2007 (1.156 milyar dolar), 2008 (1.388 milyar dolar), 2009 (1.428 milyar dolar), 2010 (1.429 milyar dolar), 2011 (1.523 milyar dolar), 2012 (1.600 milyar dolar).
*****
Bu ekonomik tablo ve yakalanan ivme gerçekten ilgi çekici. Dikkat çekici başka rakamlar da var. Örneğin pilotların
Galatasaray’ın yeni transferi Bruma'yı Türkiye'nin ev sahipliğinde düzenlenen 20 Yaş Altı Dünya Kupası'nda tanıdık. Kayseri'de Portekiz formasıyla attığı goller herkesin dikkatini çekti. Turnuvayı 4 maçta 5 gol ile tamamladı. Gol atamadığı tek maç ikinci turdaki Gana maçıydı, onda da Portekiz yenildi ve turnuvaya veda etti. Bu erken vedaya karşın en çok gol atan ikinci oyuncu olarak gümüş krampon ödülünü aldı. Takımı finale kadar devam etse muhtemelen gol kralı o olacaktı.
Bu başarılı performans birçok takımın ilgisini çekti. Başta bazı İngiliz kulüpleri olmak üzere, önemli ekipler oyuncuyu izledi. Ancak, Portekiz'in erken vedası bu ilgilerin somut bir sonuca varmasını engelledi. Örneğin şampiyon olan Fransa'nın forveti Sanogo turnuva esnasında Arsenal tarafından transfer edildi. Bruma eğer meslektaşı gibi daha üst turları görebilseydi, o da belki daha turnuva bitmeden dev kulüplerden birinin yolunu tutacak ve belki de sarı kırmızılılara hiç gelmeyecekti.
Galatasaray, Çaykur Rizespor ile birlikte U-20 Dünya Kupası'nın Türkiye'de düzenlenmesinden en çok faydalanan iki takımdan biri oldu. Karadeniz ekibi, organizasyonun parlayan isimlerinden Iraklı Ali Adnan'ı alırken, sarı
3. HAFTA
Aslında kolaylıkla 'Maşallah Sturridge' de diyebilirdik!
Liverpool 2013-14 sezonuna iyi bir başlangıç yaptı. Çıktığı üç maçı da 1-0'lık skorlarla kazanan Kırmızılar'da tüm goller Daniel Sturridge'den geldi. Brendan Rodgers'ın topu Sturridge ile (tercihen ilk yarıda) buluşturmayı içeren basit taktik varyasyonu, şu ana dek dokuz puanı ceplerine koymalarını sağladı. Tabi artık su yüzüne çıkan bu 'Rodgers açılışı'na, gelecek hafta Swansea'de bir 'Laudrup savunması' ile yanıt verilme olasılığı çok yüksek.
Neyse ki 3'te 3 yapan bir Liverpool görmeyi özlemişiz. Üstelik üçüncü haftada yendikleri takım Manchester United olunca, bu seri daha da bir anlamlı hale geldi. İki ekip geride bıraktığımız hafta sonunda Anfield Road Stadı'nda karşı karşıya geldiler.
Sturridge başlama vuruşunun ardından, daha henüz seyircilerin içlerinden 'Ne güzel bir futbol pazar öğleden sonrası' diye geçirdikleri bir sırada, 3. dakikada sahneye çıkarak karşılaşmanın skorunu belirledi. Maçın geride kalan bölümünü büyük bir dikkatle takip eden seyirciler ne yazık ki kalan bölümde gol göremediler.
Maç günü, 1 Eylül doğumlu Sturridge'in doğum günüydü. Manchester United yüzde 57 ile topa daha çok
2. HAFTA
İngiltere Premier Ligi denince uluslar düzeyinde dünya üzerindeki en önemli lig organizasyonu akıllara geliyor. İngilizlerin uluslaşma aşamasını da, futbolla tanışma ve ligleşme sürecini de en erken düzeylerde yaşamış olması bu yakıştırmada mutlaka önemli bir pay sahibidir. Ancak Premier Lig’in etkisini ve gücünü sadece bunlarla açıklamak herhalde çok feodal kalırdı.
1880’lere dek uzanan İngiliz birinci liginin evriminde en önemli geçişin 1992’de Premier Lig’in kurulmasıyla yaşandığını söylemek gerek. Çağın gereklerine uygun kurumsal bir organizasyon oluşturma ihtiyacı, futbola ekonomi hayatının genel - geçerlerini aktarma yoluyla, yeni bir organizasyonun kolayca yaratılmasına ön ayak olacaktı.
Aslında futbolun seyri açısından asıl kırılma noktası, gelişen teknoloji ve beraberinde getirdiği teknik olanaklardı. Bir maçın, sadece o maç için stada gelen kişiler tarafından izlenen bir etkinlik olmaktan çıkması, güzel oyunun o tarihte ve sonrasında tüm seyrini değiştiren ana etken oldu. Televizyon yayıncılığının gelişmesi, futbolun statlarda bir grup insan tarafından takip edilen bir hafta sonu eğlencesinden başka bir şeye doğru kabuk değiştirmesini zorunlu
Süper Lig'de 2013-2014 sezonu bu akşam başlıyor. Türk futbolu yeni sezona birçok konuyu tartışarak giriyor. Son zamanlarda üzerinde en çok konuşulan iki başlık ise maçların gündüz oynanması ile deplasmana seyirci almama konuları oldu. Bu uygulamalaraTürkiye dışında nasıl yaklaşıldığını farklı ülkelerden spor gazetecilerine sorduk. Görüşlerini SKORER'e açıklayan spor yazarları, yayın yönetmenleri, taraftar birliği başkanları ve muhabirler gündüz maçlarının pek çok açıdan gece maçlarına göre avantajlı olduğunu söylediler. Deplasman yasağının ise futbol açısından yararlı sonuçlar doğuracak bir uygulama olmadığı görüşü öne çıktı.
1)Futbol maçlarının gündüz oynanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
2) Taraftara getirilen deplasman yasağı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
ANDRE KFOURI (Lance gazetesi yazarı - BREZİLYA)
1)Brezilya’da takımlar genelde haftada iki kere oynarlar. Hafta içleri genelde gece maçı oynanır. Hafta sonları ise karşılaşmaların büyük bölümü gündüzdür. Hafta içindeki maçların gece oynanması iyi bir şey. İşinden çıkanlara statlara yetişme imkanı veriyor. Ancak gece maçları ulaşım ve seyahat anlamında ciddi sıkıntılar doğuruyor. Bu yüzden iş yükünün olmadığı
Futbol kulüplerinin geçmişlerine dair yazılara göz atmak okuyucu için her zaman keyifli bir uğraşı olmuştur. Özellikle de bu kulüp son günlerde ülke gündeminde hatırı sayılır bir yer edinmiş ve kulaklara çalınmayı alışkanlık haline getirmişse... Eğer yerli bir takımdan bahsedilmiyorsa İngiliz olması da tercih sebebidir. Adalılar modern anlamda futbolu icat eden millet olarak yakalarında adeta görünmez bir rütbe taşır ve birçoğu henüz 19. yüzyılda kurulmuş ekipleriyle içlerinde bir dolu hikayeyi barındırırlar.
1860'da Sheffield FC ile Hallam FC arasında oynanan ve dünyanın ilk kulüplerarası karşılaşması olarak kabul edilen futbol maçının 26 yıl sonrasında Londra'nın güneydoğusunda yeni bir kulüp kurulur. 1886'nın sonlarına doğru, Woolwich banliyösündeki Arsenal Cephanelik Fabrikası'nda işdışı saatlerde farklı hareketlenmeler yaşanmaktadır. Fabrikadaki bir grup işçi yeni bir futbol takımı kurmak üzere harekete geçmiştir.
Kendilerine Dial Square adını uygun görürler. Bu isim fabrikanın giriş kapısının üstündeki güneş saatine göndermede bulunmaktadır. 11 Aralık'taki ilk maçlarında Eastern Wanderers karşısında 6-0'lık bir galibiyet elde ederler. Kısa bir süre sonra takımın ismi