Ekonomi gündeminin ana konusu IMF. Artık işin cılkı çıktı. Tam “Demek ki, bu sefer anlaşma oluyor” diyoruz, şaka gibi ters köşeye yattığımızı ve anlaşmanın suya düştüğünü anlayıveriyoruz. IMF konusu gerçekten bıkkınlık verdi. Krizin göbeğinde IMF ile anlaşma yapılmayıp, neredeyse iki yıl sonra tekrar gündeme gelmesi herkesi şaşırtıyor. Herkes sanıyordu ki, IMF’siz her şey güllük gülistanlık oldu! Hatta kredi notumuz bile yükseldi! Meğer doktorluk olmuşuz da haberimiz yok.
Birincisi, ortada ciddi bir büyüme kaygısı var. 2009 yılında ekonominin yüzde 6’ya yakın daralacağı düşünülüyor. 2010 yılında ise bunun tam olarak telafisi beklenmiyor. Çünkü olasılıkla büyüme yüzde 4’ün altında kalacak. İşsizlik oranı da (bırakınız düşmeyi) aynı düzeyde kalacağına göre bu sıkıntılı bir durum yaratacağa benziyor. Kısacası, 2011 yılında seçimlerin olduğu düşünülürse böylesi bir ekonomik toparlanma süreciyle Ak Parti’nin düşen oylarını telafi etmesi mümkün olmayacak görünüyor. Yani IMF yardımı daha hızlı bir toparlanma için şart görünüyor.
Finansman sıkıntısı
Öte yandan, IMF yardımı özel kesimin dış borç yükünün döviz tarafını rahatlatabilir. Unutmayalım ki, 2010 yılında dış açığın 25 milyar doları bulması bir hayli olası. Üstüne üstlük önümüzdeki yıl çok ciddi bir borç servisi Türkiye’yi bekliyor. 13 milyar doları kamunun, 41 milyar dolara yakın da özel kesimin anapara ve faiz servisi var. Bu iki veri üst üste konulduğunda hükümetin karabasan içinde olmaması olanaksız. Çünkü rakam 80 milyar doları buluyor.
Geçenlerde Milliyet’te yazmıştım. 4 milyar dolar kadar özelleştirme, 3 milyar dolar birleşme ve satın alma, 4 milyar dolar kadar da “gerçek” yatırım beklenebilir. Yani toplam 11 milyar dolar. Fakat bu net olarak en fazla 7 milyar dolarlık giriş sağlar. Bu durumda bankaların ve diğer iş âleminin bulacağı krediler nasıl olacak da 70 milyar dolara yaklaşacak?
Tabii bir de işin kamu finansman ayağı var. Geçen yıl kamu finansman açığı 150 milyar TL kadardı. Bu yıl ise neredeyse 200 milyar TL’yi bulacak. Bu paranın bulunması çok ama çok zor. Tamamını iç piyasadan borçlanma yoluyla bulunsa, faizler aşırı ölçülerde artar, yani kalabalıklaşma etkisi yaratılmış olur. İşte bu durumda da bir miktar IMF borcu işe yarayacaktır.
Kesin tedavi şart
Kısacası, özel kesimin dış ödemelerindeki yoğunlaşma, diğer yandan, dış açığın büyümesi gibi kamu finansmanındaki sıkışıklık ve nihayet hükümetin daha hızlı bir ekonomik toparlanma arzusu IMF’yi kaçınılmaz hale getiriyor. Tabii bunlar işin IMF’ye yandaş olmayı gerektiren tarafları. Ama konuya uzun vadeli bakıldığında işi sürekli bu hale getiren de IMF değil mi? Sürekli borç alınması adeta uyuşturucu müptelası gibi ekonomiyi böylesi bir yapıya itiyor. O nedenle IMF ile anlaşmadan ve borç almadan sorunları aşmanın yollarını bulmak gerekiyor. Yani ağrı kesici yerine, kesin tedavi kaçınılmaz.