Ocak ayı başında 1.29 dolara kadar yükselen euro tekrar geriye dönmüş görünüyor. Geçtiğimiz iki haftada Avrupa'dan gelen birkaç açıklama ile euro 1.24 doların altına gerileyiverdi.
Ancak bu son gelişme ekonomik etmenlere değil, açıklamalara dayandığı için geçici sayılmalı. Nihayet finansal parametrelerdeki değişimler ekonomik değişkenlere dayanır. Geçtiğimiz yıl sonunda Wim Duesenberg Avrupa Merkez Bankası'nın başından ayrılınca, yerine daha esnek bir bankacı olan Jean - Claude Trichet gelmişti. Duesenberg çok katı bir monetaristti. Enflasyon hortlar korkusuyla faizleri bir türlü indirmemişti. Trichet ise farklı. Piyasalar onun gerektiğinde faizleri düşürebileceğine inanmış vaziyette. Bu da doların hızlı çıkışını engelliyor.
Öte yandan, aşırı boyuttaki cari işlemler açığını finanse etmekte zorlanan ABD doların değeri kaybetmesinden gayet memnun. Üstelik bu açık öyle fazla ki, kim ne demeç verirse versin, dolardaki düşüşü durdurmak gayet zor. Hele hele müdahale olmadığı taktirde.
Ancak değerli euro ABD yetkililerini rahatsız etmese de, Avrupalı bazı yetkilileri rahatsız ediyor. Üstelik son haftalarda sık sık bunu beyan ediyorlar. Oysa değer kazanan euro değil. Çünkü euro tüm para birimlerine karşı değer kazanmıyor. Değer kazanan yok. Kaybeden var; o da ABD doları. Bir başka deyimle, değer kazanan euro Avrupa'nın ihracatını o ölçüde olumsuz etkilemiyor. Bu yükselme sadece dolarla ihracat yaptığı ABD ile dış ticaretinde etkili oluyor.
Yukarıdaki ilk grafikte doların değer kaybetmeye başladığı Haziran 2001 itibariyle hem parite, hem de euronun dış ticaret ağırlıklı reel değeri yansıtılıyor. Burada gözlediğimiz ilk olgu Haziran 2002'ye kadar bu iki değişkenin birlikte hareket ettiği. Ancak daha sonra paritenin hızla euro lehine değiştiği, yani doların hızla değer kaybettiği gözleniyor.
Dikkat edilirse, son bir buçuk yılda euro dolara karşı yüzde 50 değer kazanmış. Ancak euronun kendi içinde kazandığı değer ise daha sınırlı; yüzde 20 kadar. Kısacası, asıl değer kaybeden dolar. Tabii, doların euro karşısında değer kaybı açık bir gerçek. Fakat Avrupa'nın yitirdiği rekabet kaybı bunun yarısından az.
Bundan sonra beklediğimiz gelişme ise farklı. Biz yılın ilk yarısında euronun yeni tepeler arayacağını, böylece dış ticaret ağırlıklı endeks ile arasındaki farkın daha da açılacağını düşünüyoruz. Bunun da nedeni ABD'nin içinde bulunduğu bütçe açıkları. 1992 yılında dek milli gelirin yüzde 5'ine yaklaşan bütçe açığı demokratların yönetiminde giderek küçüldü. Nihayet 2000 yılında milli gelirin yüzde 2'sini aşacak biçimde fazlalık verdi. Ancak Bush kısa sürede işleri berbat etti. Şimdi açıklar yine milli gelirin yüzde 4'üne yaklaşıyor.
Yıllardır izlenen yüksek faiz politikası ve canlı ekonomi doların aşırı değerlenmesine neden olmuştu. Şimdi ise Bush'un bütçe açıklarıyla tepe taklak gidiyor. ABD ekonomisi canlanır, sermaye akımları güçlenir ve cari işlemler de bir miktar toparlanırsa dolar tekrar toparlanabilir. Ancak bunun için yıl sonuna kadar beklemek gerekiyor.