ABD ile birlikte emperyalist Avrupa ülkeleri dünya siyasetini çıkarları doğrultusunda yerli işbirlikçileri kanalıyla dizayn ederken...
Dizayn ederken de daha rahat sömürebilmek için bölerken...
Birden kendileri bölünmeyle tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar.
Her ne kadar son günlerde Merkel başta olmak üzere bazı AB liderleri gülücükler dağıtsa da, avro kriziyle sanayi üretiminin iyice azaldığı, yoksulluğun hissedilmeye başladığı, işsizliğin had safhaya ulaştığı bazı AB ülkelerinde, ekonomisi iyi bölgelerin merkezi hükümetlerin dayatmalarına gösterdikleri tepkiler nedeniyle artık bölünme tehlikesi baş gösteriyor.
Örneğin, Avrupa’nın beşinci ekonomisi İspanya’da işsizlik yüzde 24.6 ile rekor kırarken, ülkenin zengin bölgesi Katalunya, Madrid’e baş kaldırıyor. 7 özerk bölgeden oluşan İspanya’da, yüksek turizm ve sanayi geliri olan Katalunya, İspanya’nın yoksul bölgelerine para aktarmaya yanaşmıyor. Katalunya’nın dışında görece daha zengin olan Bask, Galicia ile Navarra özerk bölgelerinin de Madrid’in krizle mücadele yöntemlerinden rahatsız oldukları ve Madrid’deki merkezi hükümetten bağımsızlaşmak için çaba sarf ettikleri yazılıyor.
O derece ki İspanya’da gazeteler
iki gün önce okullar açıldı ve çocuklar, yeni eğitim-öğretim yılına “merhaba” dediler. Bu vesileyle 2012-2013 öğretim yılının sevgili öğrencilerimize, velilerimize ve öğretmenlerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Bunu söylerken bir yandan da, okul sütü projesinin bu sene en azından nisan ayına kadar uygulanmayacak olmasından duyduğum üzüntüyü de ifade etmek istiyorum.
Oklu sütü projesi olmasa da bu yazıda da velilerimize, çocuklarının beslenmesi ile ilgili birkaç ipucu vermek istiyorum
Anaokulu ve ilköğretim çağındaki çocukların fiziksel büyümeleri ile zeka gelişimleri hızlı olduğu için özellikle bu yaşlarda dengeli beslenmeleri son derece önemli. Çocuklar bu yaşlarda kazandıkları alışkanlıklarını, yaşamları boyunca devam ettirirler.
Okul çağı çocuklarının beslenmesinde kahvaltının çok özel bir yeri bulunuyor. İyi bir kahvaltı, onların okul başarısını olumlu yönde etkiliyor. Akşam yemeği ile kahvaltı arasındaki yaklaşık 10-12 saatlik süreden sonra çocuk, açlık düzeyinde oluyor. Yapacağı iyi bir kahvaltı onu mutlu bir güne hazırlıyor.
İdeal bir kahvaltıda çocuklar...
Süt, peynir, yumurta, zeytin, bal veya pekmez, ekmek gibi gıdaları tüketmeliler. Özellikle süt,
Dünyada var olan devletlerin tamamı ekonomik büyümeyi hedefliyor. Ekonominin büyümesi de, genel anlamda doğal kaynakların daha fazla israf edilmesine neden oluyor.
Bir yandan ekonomi büyürken, diğer yandan gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkelerde nüfus artışı doğum yoluyla, diğerlerinde de göç yoluyla giderek fazlalaşıyor. Ve pek tabii ki hepsinin gıdaya olan talepleri de artıyor.
Son on yılda tüm dünyada yaklaşık olarak bir buçuk milyar artan orta gelirli nüfus daha fazla et ve süt ürünleri tüketmek istiyor.
Bütün bunlardan da doğal olarak enerji ve su üretiminin arttırılması sonucu çıkıyor.
Nüfus arttıkça, ekonomi büyüdükçe artan gıda, su ve enerji talebinin nasıl karşılanacağı uzmanları kara kara düşündürüyor.
Nasıl düşündürmesin ki? 2050 yılında 2.5 milyarlık nüfus artışına karşılık, tarımsal üretimin bugünkünden yüzde 70, su miktarının da yüzde 55 daha çok olması gerekiyor. Bu öngörülen artışlara karşın dünyadaki toprak ve su kaynakları hemen hemen aynı kalacak. Sadece Afrika’da bir miktar toprak kullanıma açılacak.
Madem ki toprak ve su kaynaklarının artırılmasına olanak yok, o zaman tarım üretiminde verimliliğin artırılmasına yönelik başka çözümlerin
Geçen eğitim-öğretim döneminde özellikle ilköğretim birinci basamaktaki çocukları ilgilendiren iki önemli karar alınmıştı.
Bunlar kamuoyunda bilinen adlarıyla; “okul kantinlerinde gazlı içecek satışının yasaklanması” ile “okul sütü projesi” idi.
Birinciden başlayarak hatırlayalım. Milli Eğitim Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının ortaklaşa aldığı kararla;
Kantinlerde, doğal maden suları hariç, enerji yoğunluğu yüksek, besin değeri düşük olan; enerji içecekleri, gazlı, aromalı ve kolalı içecekler ile kızartma ve cipslerin satışının yapılmaması, otomatik satış yapan makinelerin bulundurulmaması...
Bunların yerine Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan üretim veya ithalat izni bulunan süt, ayran, yoğurt, meyve suyu, taze sıkılmış meyve suyu ve tane ile satışı yapılabilen meyvelerin bulundurulması benimsenmiş ve uygulamaya da geçilmişti.
Bu karar ile aslında, çocukları yanlış beslenme alışkanlıklarından uzak tutarak, kalp rahatsızlıklarından, diyabete kadar birçok hastalığa neden olan obezitenin önlenmesi hedef alınmıştı. Ayrıca kamu spotlarıyla da obeziteye karşı mücadele eden Sağlık Bakanlığı’nın kaynağına yani çocuklara inmesi açısından da önemli bir projeydi.
2011-20
Bundan iki yıl önce Ziraat Bankası büyükbaş hayvan çiftliği kurmak isteyen amma velakin sektörden olmayan herkese “0” faizli kredi verirken...
Yazdığım bazı makalelerde bu uygulamanın yanlış olduğunu, kredinin aslında yıllarca hayvancılıkla uğraşan, üç-beş ineği, 50-60 koyun ya da keçisi olan yetiştiriciye verilmesi gerektiğini...
Böylece gece demeden, gündüz demeden ömrü boyunca hayvanla uğraşan cefakar köylünün sahip olduğu hayvanına daha iyi bakacağını, yeni hayvanlar alacağını, ahırını ağılını modernleştireceğini...
Halbuki sektörde oluşacak bir istikrarsızlıkla birlikte asıl mesleği yetiştiricilik olmayanların krediyle aldıkları ineklerini elden çıkaracağını yazmıştım.
Yazımın üzerinden daha bir buçuk yıl bile geçmeden...
Olanlar, benim gibi düşünenleri haklı çıkardı.
“0” faizli krediyle iki sene önce 7 bin liradan alınan inekler;
1 Ağustos tarihli Milliyet Ege’deki “Türkiye’nin gıdadaki şansı” konulu köşe yazımda, dünyadaki gıda krizinin bir nedeninin de biyoyakıt üretimi olduğunu belirtmemin üzerinden henüz on gün geçmişken...
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), biyoyakıt üretimi sınırlanmazsa, önümüzdeki yıllarda dünyada ciddi bir gıda krizi yaşanabileceği konusunda uyarıda bulundu.
FAO yaşanan aşırı yağışlar ve kuraklık nedeniyle düşen gıda üretiminin biyoyakıtlar nedeniyle iyice azalacağını ve bunun da yeni bir gıda krizine yol açacağını duyurarak, ABD’den tarım alanlarında biyoyakıt üretimini sınırlandırmasını istedi.
İstedi, çünkü ABD’de mısır üretiminin yüzde 40’ının yakıt olarak kullanılan etanol üretimine ayrılması yasal olarak mümkün. Son elli yılın en kurak yılını yaşayan ABD’de, mısır üretimi büyük zarar gördü. Şayet etanol üretiminde bir kısıtlamaya gidilmezse dünya mısır fiyatlarinda artış söz konusu olacak ve bu da zaten yüksek olan hayvan yemi fiyatlarını daha da arttıracak.
Bunun diğer ithalatçı ülkeler gibi ülkemize yansıması da olumsuz olacak. Çünkü bize özellikle tavuk ve inek yemlerinde kullanılmak üzere yılda yaklaşık 1 milyon ton (üstelik de genetiği
Genetiği değiştirilmiş gıdalar (GDO) ile ilgili tartışmalar uzunca bir süredir mehter takımı gibi bir ileri bir geri sürüyor. Zaten sürmesi de gerekiyor. Çünkü günümüzde de on yıl, yirmi yıl sonra da toplum sağlığını ilgilendiren en önemli konulardan birisi olmaya namzet GDO’lar...
Son tartışmalar Ulusal Biyogüvenlik Kurulu’nun (UBK) bazı soya çeşitlerine izin vermesi ile başladı. Kurul, izin silsilesi içerisine tam rafine yağ üretiminde kullanılması şartıyla üç çeşit soyayı eklediğini açıkladı.
Bunun üzerine bazı sivil toplum kuruluşları kurulun internet sitesinden ve www.yemezler.org adresinden söz konusu ürünlere izin verilmemesi yönündeki görüşlerini bildirmeye başladılar.
Ulusal Biyogüvenlik Kurulu, faaliyete geçtiğinden beri, GDO’lu bazı çeşitlerin Türkiye’ye girmesine izin verirken, bazılarını sakıncalı bularak reddediyor.
Geçen hafta Türkiye’nin gıdadaki şansı başlıklı yazımda ”İnsanları doyurmak için 2023’te şu andakinden yüzde 30 daha fazla gıdaya gereksinim duyulacağı bilinerek, tarım ve tarıma dayalı sanayi yeniden önemli hale getirilmeli. Bunun için de belli başlı olarak; tarıma verilen destekler artırılmalı, çiftçilerin kooperatifler ya da birlikler şekline örgütlenmeleri teşvik edilmeli, kooperatifler tarımsal sanayi ürünleri yapmaları ve bunları ihraç etmeleri konusunda desteklenmeli, özel sektörün kuracağı yeni tesisler için krediler verilmeli ve ihracatın önündeki engeller kaldırılmalı” demiştim.
Bu yazının üzerinden henüz bir hafta geçmişken...
Gazetelerde pek fazla yer almamakla birlikte “Gezegen üzerindeki baskılar konferansı”nın komisyon raporu yayınlandı.
Raporda başlıca...
Endüstriyel tarımın açlığı tetiklediği, 2023 yılında hem şu anda aç olan bir milyar insanın içinde olduğu yoksulluğa hem de dünya nüfusuna eklenecek bir milyar yeni insana ilişkin çözümler üretmek için tarım üretiminde dev bir artış gerçekleştirmek gerektiği, bunu yaparken de iklime duyarlı, sürdürülebilir tarım tekniklerinin geliştirilmesinin zorunlu olduğu, söz konusu değişikliklerin yapılmaması