Kitle cinayetleri işleyen, ırkçı ve aşırı dinci-radikal teröristler Müslüman ise bilim insanları, iletişim uzmanları, anlayanlar, anlamayanlar, kaleme-mikrofona sarılıp başlıyorlar açıklamalar üretmeye: İslam dini, inananların nasıl bir takım inançlar geliştirmesine sebep oluyormuş ki bu inançlar bu kişileri nasıl iradeleri dışında terörist haline getiriyormuş.
Bunu ayet-hadis ve Siyer alıntıları ile anlatan ama hayatında formel ilahiyat eğitimi görmemiş insanların yazdığı en az on makaleyi sayabilirim.
Ne hikmetse aynı melaneti işleyen bir Hristiyan veya Musevi ise, bu kuram üretme çabaları duruyor ve aynı çevreler bu kez en fazla, “atomize bireyleşmeyi teşvik eden aşırı modernleştirmenin ortaya çıkarttığı yalnız kurtlardan” söz etmeye başlıyorlar.
Nitekim bu “Yalnız kurt” teorisi, tamamen bu amaçla ortaya atılmış bir açıklama tarzıdır. Bu, bilimsel ciddiyet atfedilecek kadar uzun bir araştırma ömrü olmayan, ABD Federal Soruşturma Bürosu FBI’ın, Amerika’daki ırkçı saldırılardan ırkçı grupları adeta beraat ettirmek
Rusya, 10 gündür aynı planı ısıtıp Türkiye’nin önüne sürüyor. Güya bu planın amacı, Türkiye’nin denetlemeye ve çatışmadan alıkoymaya söz verdiği İdlib’deki (Rusya’nın terörist saydığı) silahlı grupların, Rusya’nın Lazkiye’deki Hmeimim üssüne saldırılarını durdurmaktı. Rus ve Suriye birliklerinin en son 18 Şubat’ta saldırdıkları İdlib noktalarından aşağı yukarı 200 kilometre uzakta bulunan Hmeimim üssüne son saldırı haberi tam bir ay önce 18 Ocak’ta (ve sadece Rus haber ajansı Sputnik tarafından) verilmişti. Bu haberde bile Rus üssünde kimsenin burnunun kanamadığı ne üsse ne de piste zarar gelmediği belirtiliyordu. Ama bu 30 gün içinde İdlib’de en az 300 kadın ve çocuk ölmüş bulunuyor. Tabii bu haberler Sputnik ve Suriye ajansı tarafından asla verilmiyor.
Rusya hava üssünü korumak istiyorsa, neden saldırdığını öne sürdüğü teröristlerin bulunduğu yerleri ve geldiği yolları bombalamıyor da tamamen ayrı bir yer, çatışmasızlık gözlem noktasında bulunan
Geçen haftanın çok dikkat çekmeyen ama son derece önemli gelişmelere yol açması ihtimali bulunan gelişmesi İsrail savunma bakanı Naftali Bennett’in ABD ziyareti sırasında yayınlanan bir haberdi. Birden fazla kaynakta yer alan bu habere göre, altı yıl İsrail’de Yahudi Vatanı Partisi’nin genel başkanlığını yapmış olan Bennett, ABD ziyaretinde savunma bakanı Mark Esper ve diğer üst düzey savunma yetkilileri ile görüştükten sonra, İsrailli gazetecilere, Trump’ın ABD’nin Irak’taki yabancı güçlerle (yani Hizbullah ve öteki İran yanlısı gruplarla) mücadeleyi kendi üzerine aldığını, Suriye’deki teröristlerle mücadeleyi de İsrail silahlı kuvvetlerine bıraktığını söyledi. ABD savunma bakanlığı sözcüsü bu açıklamayı doğrulamayı reddetti, ama “Savunma Bakanlığı İsrail ile çok güçlü bir askeri işbirliğine ve DAEŞ’in yenilmesi konusunda ortak çabalara sahiptir,” dedi.
Bu açıklamanın, İsrailli bakan tarafından kendi partisinin seçim mitinglerinde dile getirilmesi, bir
James Jeffrey, bir türlü fişini çekemediği Soçi’nin cenazesini kaldırmak için, Ankara’ya geldi ve ayağını Türk topraklarına basar basmaz, demecini patlattı: “ABD’nin NATO’daki müttefiki Türkiye askerleri İdlib’de büyük bir tehditle karşı karşıya ve bu tehdit Rusya ve Esad rejiminden geliyor.”
Sayın özel temsilci ülkesinin dört gün önce Fransa ve Yunanistan ile Ege Adaları’nda, “Büyük İskender” adını verdikleri bir güç gösterisi yaptığını unutmuş görünüyor. Jeffrey beyefendi, bu adalardan çoğunun askerden arındırılmış olması gerektiği halde ABD silahlı kuvvetlerinin resmen Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaları ihlal ettiğinin hiç farkında değilmiş gibi davranıyor. Bu adalardan Türkiye çıplak gözle görülebilir. Jeffrey sorsa idi, tatbikata katılan ABD subayları o saatte İzmir veya Marmaris halkının ne yaptığını, kimin sahilde yürüdüğünü, kimin balık tuttuğunu anlatırdı kendisine.
Bu Türkiye’nin batısı. Ya
ABD başkanı Trump’ın, senatodaki azil davasının oylamasından bir gün önce Kongre’nin ortak oturumunda yaptığı yıllık konuşmasına davet ederek “onurlandırdığı” kişiler arasında Venezuela muhalefet lideri Juan Guaidó’nun da bulunduğu dikkatinizi çekmiş olmalı. Trump Guaidó’yu aya kaldırdı ve alkışlattırdı. Kongre’deki demokratlar Trump’ı alkışlamadıkları, hatta Temsilciler Meclisi başkanı Nancy Pelosi konuşma metnini kürsüde yırtarak adeta Trump’ın başına attığı halde, Guaidó’nun her iki parti tarafından dakikalarca alkışlanması nasıl yorumlanmalı.
Guaidó, sıradan bir muhalefet lideri değil. O, ABD’nin sadece liderinin siyasetini beğenmediği için yoksulluğa mahkûm ettiği, her an işgal ederek, liderini de iktidar partisini de ortadan kaldıracağı izlenimini verdiği bir ülkenin ikinci başkanı. Ülkenin (üstelik iki kere) seçilmiş başkanı Nicolás Maduro’nun 2019’daki seçimlere hile karıştırdığını öne sürerek kendince bir seçim düzenlemiş ve milletvekili seçilmiş; kendisi gibi 2019
Uluslararası ilişkilerde kullanılan çeşitli araçlar vardır. Diplomatların konuşması bu araçlardan biridir. Ekonomik önlemler bu araçlar arasındadır. Ülkeler muhatap ülkenin ihtiyacı olan bir mal veya hizmetin satışını, teslimi önleyerek, geciktirerek, kendi iradelerine boyun eğilmesini sağlamak isterler. Ve nihayet savaş gelir... Güç kullanımı tehdidinden başlanır, sınırlı güç kullanımına, hatta topyekûn savaşa bile başvurulur.
Türkiye, kendisine son 10 yılın en büyük sorunlarını açmış olan Suriye ile doğrudan diplomatik görüşmeler yapmıyor; bu görüşmeleri, hatta iki taraflı anlaşmaları (çatışmasızlık bölgelerin kurulması, İdlib’de gözetim noktaları oluşturulması) bile Rusya üzerinden yürütüyor. Bu, elbette bir zaaftır. Ama Suriye tarafı, Türkiye’nin bu doğrudan teması kesme kararına yol açan tutum ve tavrını değiştireceğine, ikili ilişkileri nerede ise bir daha kurulmayacak şekilde tahrip ediyor.
8 şehidimize mal olan saldırısı ile Suriye’nin kendi halkını bombalamaktan çekinmeyen, yarım
Olgu kadar, hatta ondan önce, algının etkili olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Sosyal medya, algıyı olağanüstü boyutlarda büyütmeyi sağlıyor. Söz gelimi bir reklam hatası, bir siyasetçinin kamuoyunun şu ya da bu hassasiyetini dikkate almayan bir çift sözü, 10-15 yıl önce o reklamı gören, o konuşmaya denk gelen kişilerin arasında kalırdı.
Yeni medya işi her anlamda çığırından çıkarttı; artık yapılan hata, katlanarak büyüyor ve ummadığınız genişlikte bir kesimi etkiliyor. Bu etki hem olumlu hem olumsuz yönde işleyebiliyor.
Söz gelimi, Türkiye’nin hava tehditleri açısından bir anlamda savunmasız kaldığı dönemde, Rusya’nın S-400 hava savunma sistemleri vermeyi kabul etmesi, halkın Rusya imajını yüzde 50 oranında olumlu etkilemişti. Bu sonuçları ortaya koyan Sociall Araştırma Kurumu’nun raporuna göre, Rusya’nın bu tutumundan etkilenmeyen kişilerin oranı ise yüzde 25’i buluyordu. Bu yüksek orandaki etkilenmemenin tarihsel bir geçmişi var. Osmanlı’nın 16’ncı yüzyılın ortasından 18’nci
Önce ortaya bir “Müslümanların radikalleşmesi” meselesi attılar. Ki Afganistan’da Rus işgaline karşı direnen Müslümanlara “mücahit ordusu” adını takan, işgalden sonra ülkeyi Afgan rejimine değil, Taliban’a devreden yine kendileriydi. Sonra bu “radikal-terörist İslam” dedikleri şeye karşı açtıkları savaşı Afganistan’ın, Irak’ın ve nihayet Suriye’nin işgaline çevirip, bunun sebep olduğu reaksiyonları da bu işgalleri uzatmak için bahane saydılar.
Sonra Ortadoğu’ya kalıcı bir şekil vermek istediler. Öyle ya! ABD ve ortaklarının işgali yıllarca süremezdi.
Bu plana bölgesel destek kazanmak gerekti. İlk aday, İslam İşbirliği Teşkilatı idi. Ne var ki orada oyunbozan, “eskisi kadar güvenilemeyecek ülkeler” vardı. Nitekim ABD, işgal altındaki Arap topraklarını İsrail’e peşkeş çekmeye başladığında, örgütün dönem başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan, isteyerek ve istemeyerek gelen bütün ülkeleri İstanbul’a toplayıp, ABD hakkında kurulduğu günden bu yana görmediği kadar