Geçen haftanın çok dikkat çekmeyen ama son derece önemli gelişmelere yol açması ihtimali bulunan gelişmesi İsrail savunma bakanı Naftali Bennett’in ABD ziyareti sırasında yayınlanan bir haberdi. Birden fazla kaynakta yer alan bu habere göre, altı yıl İsrail’de Yahudi Vatanı Partisi’nin genel başkanlığını yapmış olan Bennett, ABD ziyaretinde savunma bakanı Mark Esper ve diğer üst düzey savunma yetkilileri ile görüştükten sonra, İsrailli gazetecilere, Trump’ın ABD’nin Irak’taki yabancı güçlerle (yani Hizbullah ve öteki İran yanlısı gruplarla) mücadeleyi kendi üzerine aldığını, Suriye’deki teröristlerle mücadeleyi de İsrail silahlı kuvvetlerine bıraktığını söyledi. ABD savunma bakanlığı sözcüsü bu açıklamayı doğrulamayı reddetti, ama “Savunma Bakanlığı İsrail ile çok güçlü bir askeri işbirliğine ve DAEŞ’in yenilmesi konusunda ortak çabalara sahiptir,” dedi.
Bu açıklamanın, İsrailli bakan tarafından kendi partisinin seçim mitinglerinde dile getirilmesi, bir ölçüde, “ABD sadece Netanyahu’yu desteklemiyor, bizi de destekliyor!” tarzı bir iç siyaset yatırımı gibi görünse de bir gerçeklik payı içerdiği anlaşılıyor.
Nitekim İsrail’in Suriye’de birçok İran yanlısı gerilla hedeflerine yaptığı hava saldırılarının artmakta olması, ABD’nin ise İranlı devrim muhafızları komutanı Kasım Süleymani suikastından bu yana Suriye topraklarında hiçbir operasyona kalkışmaması, Bennet’in açıklamasını doğrulayan gelişmelerdir.
ABD’nin Suriye’yi Irak ile birlikte üçe bölme ve ikisinde yer alacak sözde Kürt devletlerini birleştirerek, İran ile İsrail arasında bir tampon çekme fikri biliniyor. Hatta bu fikrin, eyleme dönüştüğü, Irak’ta özerk Kürt bölgesinin bağımsızlık ilan etme girişimi ve Suriye’de PKK-PYD-YPG teröristlerine yardım, silah ve eğitim sağlayarak onları önce kantonlaşmaya, ardından da kantonları birleştirmeye teşvik ettiği de artık sır değil. Ancak bu plan, Barzani-Talabani aşiretlerinin Irak’ta bağımsızlıktan vaz geçmeleri, Suriye’de de Türkiye’nin son Barış Pınarı operasyonu ile bu kantonlaşmanın bozulması ile sonuçsuz kalmış oldu.
Şimdi Suriye’nin İsrail’e ihale edilmesi, bu planın yeniden canlandırılması ve Suriye’nin üçe bölünmesi fikrinin tekrar uygulamaya konması anlamına gelmez mi? İsrail, böyle bir uygulama ile Suriye’deki Şii güçlerini güneyden kuzeye iterek, PKK-PYD-YPG oluşumlarına güneyde yer açmaya mı çalışacaktır?
Görünen o ki Esat ve Putin, artık Suriye’nin bölünmesini ya umursamıyorlar ya da bunu bir tehlike olarak görmüyorlar. İdlib’in üç katı genişlikteki Golan’ın İsrail’e ilhakına diplomatik dille bile olsa itiraz etmeyen Rusya, muhtemelen bu işten yoruldu ve Esat’ı kendi kaderiyle baş başa bıraktı. Rusya’nın Suriye’ye verecek beş kuruş parası yok artık. Suriye’nin de ülkesinin toprak bütünlüğünü sağlayacak ne parasal ne askeri gücü kaldı.
Peki, ülke dışındaki (4 milyonu Türkiye’de, 3 milyonu da Ürdün ve Lübnan’da bulunan) Suriyeliler nereye, nasıl dönecekler?