Bu yazıya başlarken, Kanada’nın kendi gözündeki merteği görmeden, 1915 Osmanlı-Ermenistan savaşındaki üzücü, düşündükçe insanı kahreden olayları sorgulamaması gerektiğini yazmak niyetinde idim. Evet, bırakın 1915’i, bırakın 400 bin kişiyi, bugün bile, Türkiye’nin bugünkü imkanları ile 10 bin kişiyi binlerce kilometre öteye göçürtmek (tehcir) katliama davetiye çıkartmaktır. İnsanoğlu, sıcaktan ölür, soğuktan ölür, ishalden ölür, kabızdan ölür.
Cephenin gerisindeki bozgunluğu önlemek ne kadar önemli ise, bir devletin ordusu kadar yurttaşlarının da can güvenliğinden sorumlu olması, onları göz göre göre bu ölümlerin yoluna yollamaması gerekmez mi? Ama İttihat ve Terakki gibi başbakanı kurşunlayarak, başbakanlığı basarak, padişahı bir saray baskını ile hal edip devleti ele geçiren çetenin, Tehcir ’deki amacı ordusunu korumak değil; Almanya’dan öğrendiği ırkçılığı uygulamaktı.
Bunları dedikten sonra, “İyi ama bunun hesaplaşmasını
Yugoslavya sonrası çatışmalar bitti; 160 bin kişinin katili Radovan Karadziç ömür boyu hapse mahkûm edildi. Ama Balkanlar’da kardeşlik ve barış dönemi başlamadı. Sırbistan, Birinci Dünya Savaşı öncesi olduğu gibi, Rusya’yı herhangi bir savaşa kışkırtacak ve sokacak güçte değil ama hâlâ Balkanlar’da bir “NATO genişleme cephesi” ve ona karşı bir Rus-yanlısı tahkimat kıvılcımlarını görebiliriz.
Arnavutluk’un Türkiye’den İHA/SİHA siparişleri, medyada, Balkanlar’daki bu gelişmelerin tam bilinmemesi sebebiyle şaşkınlık dolu analizlere, sosyal medyada sorulara sebep oldu. Balkanlar’daki gelişmelerin tam bilinmesi de çok kolay değildi. Olup bitenler çok da belirgin sayılmaz. Ancak dikkatle bakarsanız, bölgedeki altı ülkenin silahlanma harcamalarının, iki yıl önce ilk kez soğuk savaş düzeyine ulaştığını görebilirsiniz. “Arnavutluk neden Türkiye’den silah alıyor?” diye soranlar, Sırbistan’ın son bir yıl içinde askeri harcamalarını yüzde 40 artırıp, 1 milyar 140 milyon dolara
ABD Savunma Bakanlığı, bütün istihbarat birimlerinin de katkıda bulunduğu bir rapor yayınladı. Elleriyle yarattıkları ama şimdi kontrollerinden çıkan Taliban’a karşı ne yapacakları, Afganistan’da güvenliğin nasıl sağlanacağı, Türkiye, Pakistan ve Macaristan’ın varlığı ve yokluğu aynı Afgan hükumetinin geleceğini nasıl garanti edecekleri ile ilgili bir rapor sanıyorsanız, yanılıyorsunuz.
ABD Kongresi, kendisini yeni bir 6 Ocak’tan nasıl koruyacağını merak etmiyor da “kimliği belirlenemeyen uçan cisimler” (UFO) denen şey hakkında ABD Savunma Bakanlığı’ndan rapor istiyor. Bakanlık da bunca işin arasında, oturup cevabi rapor hazırlıyor. Aslında rapor bir cümle: 144 iddiadan 143’ünün doğrulanması mümkün değil. Yani askeri uçaklardan görüldüğü bildirilen böyle bir şeyin gerçekten görülüp görülmediği bile bilinmiyor. Geri kalan tek olayda ise görülen şey, havası kaçarken düşen bir meteoroloji balonu imiş.
İngiliz Yayın Kurumu, bu rapor üzerine sesçisi, kameramanı, muhabiri ile şu
Son yazımda “Taliban neden bir uzlaşıya yanaşmıyor?” diye sormuştum. Cevabı bence şöyle olabilir: Çünkü Taliban ABD’nin Afganistan’dan çıkmasını istemiyor. Nasıl ABD, Sovyetler çöküp komünizm sorunundan kurtulunca kendisine sınai-askeri kompleksinin devam ettirilebilmesi için yeni bir düşman yaratmak istedi ve bu amaçla radikal İslamcı tehlikesini İslamofobi ile karıştırarak kendine bir “Cihatçı İslam” tehdidi yarattı; aynen öyle. Taliban da karşısında ABD ordusunu görmeden bir hiç olduğunu biliyor. Bu ikisi birbirlerine adeta muhtaç!
ABD’nin ihtiyacı belli: Şirketlere daha çok silah ürettirmek; bunları satın almak, bir taraftan küresel hegemonyasını sürdürürken, diğer yandan ülke içinde işsizliğin artmasını önlemek. ABD’de mekanik üretim ve tamirat alanında 22 askeri personele karşı 4 sivil personel çalışıyor. Mühendislik, teknik ve bilimsel çalışmalarda 16’ya 4, ulaştırma ve malzeme üretiminde 14’e 7. Uzatmayayım; o anlı şanlı ABD ekonomisi
Taliban’ın bir örgüt olarak varlığı, ABD’deki Vietnam sonrası “Elini ateşe sokmadan” veya cari terimiyle “Botlar yere değmeden” savaşma konseptinin bir ürünüdür. Rusya (o zamanki adıyla Sovyetler Birliği) Afganistan’daki kuklalarının siyasal üstünlüğü kaybettiğini anlayınca, 1979 Aralık’ının son günlerinde, çok büyük bir kuvvetle Afganistan’ı işgal etti. Bu, hâlâ devam eden tarihin yazdığı en kanlı insanlık dramlarından birini başlattı.
Sovyet lideri Brezhnev, “Bir halk sosyalist olduktan sonra geri dönmek istemez; diğer sosyalist ülkeler onu güç kullanarak sosyalist blokta tutmalıdır” diye inanırdı ve bu inancın bedelini, sosyalist deneyden veya darbeden kurtulmak isteyen bir çok halk (örneğin Çekler, Slovaklar, Bulgarlar) ile birlikte sosyalizmin ne olduğunu bile bilmeyen Afgan halkı en ağır şekilde ödedi.
ABD ve İngiltere, soğuk savaşın bir Üçüncü Dünya Savaşı’na dönmesinden korktukları ve doğrudan bir savaşın kendi kamuoyları açısından arzu
Antalya’da yarın Birleşmiş Milletler’in toplantıları, AB’nin zirveleri dışında en çok devlet ve hükümet başkanı ile dışişleri bakanının bir araya geleceği bir toplantı başlıyor. 12 cumhurbaşkanı ve başbakan, AB’nin bakan sayılan iki komisyon başkanı ve 47 ülkenin bakanı, bakan yardımcısı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun konuğu olacaklar.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell, uluslararası örgütlerin genel sekreterleri, temsilcileri, eski bakanlar, eski genel sekreterler ve uluslararası tanınırlığı olan kişiler, akademisyenler ve öğrencilerin çağrılı olduğu toplantının konusu, “Yenilikçi Diplomasi: Yeni Dönem, Yeni Yaklaşımlar’’ olarak belirlendi. Antalya Diplomasi Forumu (ADF), çeşitli panel toplantılarında sürdürülebilir barış ve kalkınma hizmetinde diplomatik çözümleri ve bunların karşısındaki zorluklarla ortaya çıkan fırsatları değerlendirecek. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, toplantıdan beklenenleri açıklarken, “Siyaset,
Kuzguna yavrusunun Anka kuşu görünmesi hesabı, uluslararası analizlere baktığınızda analizci ne kadar nesnel davranırsa davransın, bir yerde ülkesini hafiften de olsa kayırdığını görebilirsiniz. Aynı şeyi NATO için de söyleyebiliriz. Çoğu Amerikalı veya Avrupalı analizci için bir nokta vardır ki, NATO her şeyin mihengidir. İş NATO’ya geldiği zaman akan sular durur; milli çıkarlar bir kenara itilir, NATO’nun istikrarı ön plana alınır.
Bugün Erdoğan ve Biden, NATO Zirvesinin ringi kenarında yapılacak bir dizi ikili görüşmeden birini gerçekleştirecekler.
İnternette yapılacak bir araştırma, son bir ayda yapılan yorumlar arasında “Türkiye ‘siz NATO, bir belediye zabıtası hükmünde olur” diyenden tutun, ABD’nin DAEŞ ile mücadelesinin şu kadar yıldır sonuçsuz kalmasının, Türkiye’nin yardımından yararlanılmaması olduğunu belirtenine kadar, onlarca analiz, yorum ve derleme göreceksiniz. Bunların hemen hepsi iki ana fikirden birini savunuyorlar: son huzursuzlukta ABD’yi haklı bulanlar, karşılarında Türkiye’ye haksızlık
Deniz salyası (veya doğru çevirirsek, “deniz sümüğü”) kabul edelim ki “ilginç fotoğraf veriyor” ve yerli yabancı medya sayfalar dolusu ebru görüntüleri yayınlıyor. Bu görsellerin yanında ya (yakamızı bir türlü bırakmayan) “Bir şey olmaz!” teranesi ya da (aynı derecede olumsuz etki yapan) “Marmara öldü; Karadeniz ölüyor, ölüm bulutu Ege’ye sarkıyor!” çırpınışları! Ama çok az kişi, kurum ya da kamu görevlisi çıkıp, sorunun bizim insanlık olarak tamahkârlığımızdan, açgözlülüğümüzden, çok kazanma hırsımızdan kaynaklandığını yüzümüze vurmuyor. Dolayısıyla, biz de sayfalar dolusu ebruli resimlere ve programlar dolusu videolara bakıp, sanki bu afet bizim başımızda değilmiş gibi, sonraki sayfaya ve programa geçiyoruz.
Bu afet başka ülkelerde de oldu; 2003’te Avrupa’daki olağanüstü yüksek ve uzun süreli sıcak hava dalgası kuzeybatı Akdeniz’i salyaya-sümüğe boğdu. Daha öncesi de var: 1988, 1989 ve