Biden, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılan ve bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bizzat dinleme fırsatını kaçırdı. Geleneksel olarak liderlerin genel kurul salonunda kalarak birbirlerini dinlemeleri pek beklenmez; çünkü aynı anda başka liderlerle görüşmeler yapmaları gerekir. Ancak devlet ve hükumet başkanlarının konuşmaları, vurguladıkları konular, kendi ülkelerinin dışişleri bakanlıkları tarafından daima analiz edilir. Arzu edilirdi ki, ABD Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan’ın ABD’nin Suriye’de terör örgütüne verdiği destekten şikâyetini ve “Dünya Beşten Büyüktür” doktrinini 2013’ten beri olduğu gibi, yine tekrar ettiğini not etmekten ziyade, bu doktrinin Güvenlik Konseyi’nin daimî üyeleri olan beş ülkenin veto hakkı sebebiyle “milletlerin birleşmesi” konseptini yok ettiklerini, en azından etkisizleştirdiğini ayrıntılı olarak anlatsalardı.
Anlatsalardı acaba faydası olur muydu? Geçen yıldan bu yana, Biden’ın “zihnî keskinliğine” inanan ABD’li sayısının
Amerika gitti, Fransa ile anlaşmak üzere iken Avustralya’nın denizaltı anlaşmasını bozdu; İngiltere ile ortak, Avustralya’yı da içine alan yeni bir ittifak kurdu: AUKUS! Fransa’nın tepkisi, büyükelçilerini çekmek dâhil, kınamalar, tarizler oldu.
Bu anlaşma sadece Fransa için değil bütün AB için önem taşıyordu. Ancak Fransa reaksiyonunu o kadar ileri götürdü ki sonunda “Bu yeni ittifak Çin’e karşı kuruluyor!” diyerek Çin’i de tahrike vardırdığı için diğer ülkelerden fazla bir tepkiye ihtiyaç kalmadı.
AUKUS sadece bir iki ülkenin Avustralya’ya yeni silahlar vermesi ve denizaltı projesine nükleer enerjiyle çalışan kazanlar takılması mıdır? Yoksa Fransız Dışişleri Sözcüsü’nün iddia ettiği gibi, “İngilizce konuşan ülkelerin Afganistan’a yaptıkları gibi, bir saldırı ittifakı” mıdır? Fransız Dışişleri Bakanı, AUKUS’u, Afganistan’da El Kaide’ye karşı oluşturulan ve başını İngiltere ile Amerika’nın çektiği “Terörizme
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (Ajansı) geçen hafta İran ile bir anlaşma imzaladı. Belki anlaşmanın konusu küçük bir şey (İran’ın tesislerindeki kameraların çalışmaya devam etmesi için yeni bir ana kart takılması), ama İbrahim Reisi’nin göreve gelmesinden sonraki ilk anlaşma. Ayrıca bu kameraların kesintiye uğramadan çalışması, İran’ın nükleer enerji reaktöründe nükleer silah yapmak üzere ilave uranyum zenginleştirip - zenginleştirmediğini izlemek için hayati önemde ve epeydir sürüncemedeydi.
İran bu anlaşmayı yapmış, çünkü asıl niyeti Biden’ı, Obama’nın yaptığı ama Trump’ın çekildiği Ortak ve Kapsamlı Eylem Planı ( JCPOA) anlaşmasına dönmeye ikna etmek için rol yapmakmış! İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, “Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan’daki teröristler İran’ın kuzeyindeki Kaşhan üssünde İran yapısı Kaşan İHA’larının eğitimini görüyorlar” dedi. Ertesi gün, Kuzey Irak’taki Kürt Güvenlik Kuvvetleri, Irak ve Suriye’de İHA
İsrail Başbakanı Naftali Bennett, İsrail’in kipa giyen ilk başbakanı; dersini, yerini aldığı Benyamin Netanyahu’dan almış olduğu için, öğretmenini hiçbir şekilde aratmıyor. Konu, İran’ın “bugün yarın atom bombası üretmesi” olunca, Bennett hiçbir şeyi şansa bırakmıyor; Netanyahu’nun stratejisini aynen uyguluyor.
Bu stratejiye göre, bir uluslararası kuruluş, örneğin bağışçıları arasında Japon Dışişleri Bakanlığı’ndan Rockefeller Kardeşler Vakfı’na kadar çok değişik kurumların bulunduğu, kâr amacı gütmeyen, tek kaygısı “kamuoyunu aydınlatmak olan” bir “Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü” (ISIS), sadece açık kaynakların haberlerine dayanan ve son derece bilimsel değerlendirme içeren bir rapor yayımlar. Tabii kim oturup da enstitüye para veren 20 küsur vakfı, çalışanlarını araştıracak; vakfın başındaki fizik öğretmeni David Albright’ın geçmişini kurcalayacak? Parti bağlantısı olmayan, faaliyetlerinde birincil odak noktası, “ülkelerin ve teröristlerin
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) Türkiye aleyhtarı kampanyalar açacak yeni bir örgüt kuracağı zaman, Mark Wallace’ı bulmasından daha tabii birşey olamazdı. Bu örgütün lideri Fetullah Gülen’in Küçük Dünyam isimli otobiyografisi ile yeni örgüt Türk Demokrasi Projesi (Turkish Democracy Project -- TDP) kurucusu Mark Wallace’ın Wikipedia yaşam öyküsünü karşılaştırırsanız, aralarında büyük bir benzerlik göreceksiniz: ikisi de gizli örgütlerden, kurumlara-kuruluşlara karşı, gizli yıkıcı komplolar düzenlemekten, kendi hikayeleri ile istihbarat örgütlerinin yollarını olur olmaz yerlerde, kendilerine övünç payları çıkartarak (ama bunu övünmenin sahte türü olan bir tevazu riyakarlığıyla sunarak), ulusal-uluslararası başarıları sahiplenmekten çok hoşlanıyorlar. Hatta diyebiliriz ki FETÖ, Türkiye’ye karşı uluslararası kampanyalar düzenleyecek adaylar arasında yarışma yapsa idi, “Kuzey Kore’nin atom bombası
9 Eylül 2001’de bir uluslararası yayın kurumunun Türkçe bölümünde görevliydim; uzun seferlere çıkacakları için bütün depoları yakıt yüklü dört uçaktan ikisini, 19 teröristin New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne ait iki gökdelene çarptırmasını canlı yayında izledik. Meslektaşlarımla o sırada kendi yayınımızı yapıyorduk, ama bütün televizyon kanallarında seyrettiğimiz olayı yayında aktarmamıza izin verilmemişti. Sebep basitti: Sadece elimizde bir kaynak var; olayı diğer kaynaklardan doğrulatmış değiliz.
9 Eylül’ün esrarı, olay olurken başladı. ABD Afganistan’da Sovyet işgaline karşı oluşturduğu “Mücahidin” dediği silahlı ve eğitimli grubu başıboş bıraktığı günden beri, bu grubun başına getirdikleri Usame Bin Ladin’in hızlı bir şekilde eski patronlarının aleyhine döndüğü, küresel bir örgütlenmeye gittiği biliniyordu. O kadar ki, bu örgütün bilinen bütün üyeleri, ABD’nin ya arananlar ya da ülkeye sokulması yasak kişiler listesindeydi.
Bugün Musevi takviminde bir yılın bittiği, yenisinin başladığı Roş Aşana. Bugün, 5000 yıldan beri Museviler tarafından kutlanır. Başlayan ayın adı, bütün dillere Süryanice’den geçen Teşrin’dir. Bizim takvimde öncesi ve sonrası ile iki teşrin vardır. Yahyâ Kemal, “Tenhâ yolun ortasında rüzgâr/Teşrin yapraklarıyla oynar” diyerek, havanın kararsızlığına, rüzgârın oynaklığına değinir.
Bu yılbaşı, Arap-İsrail normalleşmesinin de birinci yıldönümü. Önemli ölçüde ABD’nin emlakçı eskisi başkanı Trump ve onun emlak kralı dünürü ve damadının tesiriyle her ne kadar Filistinlere iş verecek fabrikalar için “Filistin topraklarından yer kapma yarışı” halini almışsa da Arap komşularıyla İsrail’in ilişkilerindeki normalleşme çok önemlidir.
İsrail ile, Mısır ve Suriye dışında savaş halinde hiçbir Arap ülkesi yoktu. Mısır ve Suriye de bu savaşı, resmi hiçbir karar almadan ilan etmişlerdi. Arap komşularının toplam yüzölçümü, İsrail’in 650 katı; nüfusu
ABD’nin Vietnam Savaşı’nı bitiren Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın bir sözü vardır. Bir ulusun, eğer milli karakteri elveriyorsa, Dışişleri’nin duvarına asılabilir, uluslararası ilişkiler okullarında ders olarak okutulabilir:
“Amerika’nın kalıcı dostları ve düşmanları yoktur, sadece çıkarları vardır.”
Yani “Dostlarımızı düşmanlarımızı çıkarlarımızın gereğine göre seçeriz” diyor.
ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı, bakanlık için adı geçtiği günden beri Türkiye için “Sözde müttefik”, “ABD’nin müttefiki gibi davranmıyor” deyip durmadı mı? Aynı Bakan, ülkesinin Afganistan’dan çekilmesini tamamladığını açıklarken, Türkiye’yi, AB ülkeleri arasında ismen zikredip, teşekkürler etmedi mi? Aynı Blinken, Türkiye’nin kendileri için “değerli bir müttefik” olduğunu sosyal medyada ilan etmedi mi?
Bunların hepsinin özeti, Kissinger’ın dokuz kelimelik düsturunda anlatılıyor.
ABD’nin sözüm ona düşünce