Aylardır Söke’nin Kisir köyü üzerinden soğuk bir savaş sürüyor. Savaşın taraflarından biri Nazilli’de kurduğu İpek Hanım Çiftliği’yle şehirde yaşayan binlerce kişiye “sağlıklı ürün” satan Pınar Kaftancıoğlu. Diğeri ise yine, “sağlıklı gıda ve sürdürülebilir bir yaşam” için kurulan sivil toplum kuruluşu Buğday Derneği.
Kaftancıoğlu, 1980’de katledilen gazeteci - yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun kızı. Şehir yaşamı kaosundan kaçıp Nazilli’nin Ocaklı köyünde hayata geçirdiği çiftliği, terk ettiği şehirde oldukça popülerleşti. Yetiştirdiği fazla ürünleri İstanbul’daki arkadaşlarına kargolayarak başladığı köyden şehre ürün ticareti, büyük bir başarı sağladı. Organik camiasında binlerce müşterisinin olduğu konuşuluyor. Zaten kendisi de mail grubunda 60 bin kişi olduklarını belirtiyor.
Kaftancıoğlu organik sözcüğüne “gıcık”. Bunu sitesinde de dile getiriyor zaten: “Organik ürün yeni ve tuhaf bir sektörün etiketi oldu.” Sertifikalı üretim yapan çiftçilerin bir bölümü ise Kaftancıoğlu’nun ürün teminine yönelik şüphelerden bahsediyor. Aslında soğuk savaş epeydir bu şekilde sürüp gidiyordu.
Zararlı madde uyarısı
Ta ki Kaftancıoğlu’nun Kisir köyüne yönelik paylaşımına kadar... Kendi e-posta zincirine bir yazı yazan Kaftancıoğlu, özetle geçmişte uranyum madenciliği yapılan köyde radyoaktivitenin normalin 450 katı olduğuna dair habere değindi ve köyün yanı başında ünlü bir organik çiftliğin yıllardır sertifikalı ürün yetiştirip sattığını ileri sürdü. Tabii, bu ileti sosyal medya platformlarında hızla yayılınca organik dünyasında da epey yankı yarattı. Hatta ünlü bir organik market zinciri; müşterilerini rahatlatmak için “Aydın Söke’ye bağlı Kisir köyünden herhangi bir ürün üretimi veya tedariği yapılmadığını bildiririz” duyurusunu yapmak zorunda kaldı.
“Organik diye satılan ürünlerin radyoaktif madde içerdiği” iddiası yenilir yutulur cinsten değildi. Haliyle Buğday Derneği de konuyu araştırıp bir açıklama yayımladı. Dernek bölgeyi arayıp taradı ve Kisir köyüne en yakın organik çiftliğin 25 kilometre uzaklıkta ve dağlık alanlarda olduğunu açıkladı. Bölgede bazı zeytincilerin organik sertifikası aldığını ancak talep olmadığı için bugüne kadar piyasaya hiç organik zeytin sürülmediğini de duyuran dernek, iddianın uydurma olduğunu bildirdi.
Ama sular durulmadı. Kaftancıoğlu e-posta grubuna yazdığı yeni yazılarla iddiasını sürdürdü. Bu arada Türkiye Atom Endüstrisi Kurumu da (TAEK) 2015’te Kisir köyündeki toprak, su ve gıdalarda yapılan ölçümlerin sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. TAEK’e göre, uranyum yataklarına yakın olan Yusufağalar mevkisi haricinde radyoaktivite değerleri ülkemiz ortalama seviyelerinde. Yusufağalar mevkisindeki radyasyon seviyesi de halk sağlığını tehdit edecek oranda değil.
“Suyla yayılır”
Ancak Kaftancıoğlu, sonradan yapılan ölçümlere gölge düştüğü kanısında. Ayrıca Buğday Derneği’nin aksine köyün içinde organik sertifika ile çalışan tarım bölgeleri olduğu konusunda iddialı. Bunu e-postasında bana da yineledi. Ayrıca Kisir Çayı’nın Menderes yoluyla Davutlar Ovası’na ulaştığını ve o suyun radyoaktif madde taşıdığını savunuyor. Kisir köyüyle arasında 40-50 kilometre mesafe bulunan “ünlü çiftlik”le bağlantıyı da bu şekilde kuruyor.
Fark niye?
Aslında en önemli nokta Kisir’deki ölçümlerde önemli derecede fark olması. Haberlerde Yrd. Doç. Enver Yaser Küçükgül’ün ölçümüne göre Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği yıllık radyasyon sınırı “1 sievert” iken Kisir’de bunun 450 katının söz konusu olduğu belirtiliyor. TAEK ise “Doz çok düşük” diyor. Buğday Derneği, farklılığın sondaj alanından anlık ölçüm ve portatif araç nedeniyle kaynaklandığına dikkat çekti. Dernek, TAEK’in asıl tehdit uranyum olmasına rağmen uranyuma dair veri açıklamadığını belirtiyor ve belirsizliğin giderilmesi çağrısı yapıyor.