Türkiye’de birçok yerleşim yeri, İspanya’da yaşanan sel tehlikesine benzer bir nehir taşkını riski altında bulunuyor. Yapmamız gereken ise çok basit: Bilime kulak verip iklim krizinin yol açacağı felaketlere karşı önlem almak.
İspanya’nın geçen hafta yaşadığı sel felaketi aslında bir yönüyle Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanını andırıyor. Ünlü yazar Marquez, “Kırmızı Pazartesi”de, işleneceğini tüm kasabanın bildiği ama önlemek için kimsenin çaba göstermediği bir cinayeti anlatıyordu. İspanya’daki ölümler de benzer şekilde yaşanacağı öngörülen bir sel felaketinin sonrasında gerçekleşti. Oysaki sadece 4 ay önce Avrupa Çevre Ajansı, kitlesel ölümlere yol açabilecek sel uyarısında bulunmuştu.
Ajansın, temmuz ayında yayınladığı raporda yer alan şu ifadeler; 217 kişinin can verdiği 89 kişinin hâlâ kayıp olarak arandığı Valencia’daki selin, aslında beklenen bir felaket olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor: “İklim değişikliği nedeniyle insanların, ciddi sağlık sonuçlarını beraberinde getiren şiddetli hava şartlarına maruz kalma oranı daha da artacak.”
Hatta uyarının yer aldığı raporda, 1980 ve 2022 yılları arasında 32 Avrupa ülkesinde yaşanan seller nedeniyle 5 bin 582 insanın yaşamını yitirdiği vurgulanarak, potansiyel nehir taşkını riski bulunan yerleşim bölgelerinde, 53 milyon insanın yaşadığına dikkat çekilmiş. Bir tek felaketin tam olarak nerede ve ne zaman yaşanacağı yok aslında raporda!
Üstelik yaşanacakları öngören tek çalışma da bu değil. Akdeniz’in ağustosun ortasında anormal bir sıcaklığa ulaştığı ve bunun meteorolojik felaketlere yol açacağı bilim çevrelerinde son birkaç aydır dile getiriliyordu. World Weather Attribution’un (WWA) analizinde de, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle Avrupa’da ölümlerle sonuçlanacak sellerin yaşanma ihtimalinin 2 kat arttığına dikkat çekilmişti. O ihtimal, 29 Ekim Salı günü İspanya’da maalesef gerçeğe dönüştü. Üstelik atmosferdeki sıcaklık artışına bağlı olarak benzer felaketlerin başka coğrafyalarda da tekrarlanması olası.
Ne çabuk unutuyoruz!
Gelelim bize. Çok değil yaklaşık 3 yıl önce Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde benzer bir felaketi biz de yaşadık. Şiddetli yağmur yüzünden Ezine Çayı’nın taşması sonucu 65 insanımız sel sularına kapılarak can verdi, 8 kişi kayboldu. O dönem, dere yatağındaki yerleşim birimleri gündemdeydi ama çabuk unuttuk. Başta İstanbul ve İzmir olmak üzere birçok kentte, dere yatakları, hatta kıyı bölgelerinde yüz binlerce insan yaşıyor. Doğu Karadeniz Havzası’nda kıyı hattı boyunca kurulan yerleşim bölgeleri de felaketin kıyısında. “Bölgesel taşkın analizleri ile taşkın tehlike haritalarının hazırlanması” başlıklı doktora çalışması, Arhavi, Fındıklı, Ardeşen, Ünye, Fatsa, Araklı ve Pazarsuyu’nda, taşkın riskinin çok yüksek olduğuna işaret ediyor. Bilime kulak verip iklim krizinin yol açacağı felaketlere karşı önlem almaktan başka seçeneğimiz yok. Aksi hâlde İspanya’daki acı faturayla karşı karşıya kalırız.
4 mevsim menü
Bu köşede daha önce vurguladım. Sofrada daha az kimyasala maruz kalmak istiyorsak en doğru tercih mevsime uygun beslenmek. Zira yapılan çalışmalar, sera ürünlerinde pestisit kalıntısının daha fazla olduğunu ortaya koyuyor. Vegan mutfağının son dönemde en dikkat çeken restoranı Telezzüz’ün de menüsünü bu anlayışa göre düzenlediğini, Metro Türkiye’nin Vegan Haftası kapsamında restoranda düzenlediği davette öğrendim. Telezzüz’ün yönetici şefi Bahtiyar Büyükduman, eylül ayından sonra domatesli hiçbir tarifi menüye koymadıklarını, tüm menüyü mevsime uygun sebze ve meyvelere göre yeniden belirlediklerini anlattı. Atıksız mutfak hedefi de Büyükduman’ın yarattığı vegan lezzetlere ayrı bir değer katıyor.