Ülkede eskiye özlem almış başını gitmiş durumda. Furya sanırım önce dönem dizileriyle başladı. Ardından sandıklardan çıkarılıp cover’lanan eski şarkılar yine dillere düştü. Kesmedi, plaklar devreye girdi. Modası geçmiş eşyalar başköşelere, klasikler yeni kapaklarla rafların en ön sıralarına yerleşti.
Geçmişe özlem sanatsal alanla da sınırlı değil. Mazi kalbinde yara olanların en çok andığı şeylerin başında “eski tatlar” var. Mutlaka tanık olmuşsunuzdur; “Ahh, eskiden domatesi kesince kokusu sokağın başından gelirdi”, “Muz yerken ev kokardı” serzenişlerine. Ya da “Artık çileğin tadı yok” yakınmalarına.
Peki haksızlar mı? Domatesin ne tadı kaldı ne de kokusu. Muz, çilek, salatalık, patlıcan keza öyle. Mesela karpuz? Neredeyse artık kabak. Kelek çıkması anlamında söylemiyorum. Kesince kıpkırmızı ama yiyorsun ne ağızda eriyor ne de karpuz tadı veriyor. O eski karpuzlardan eser yok. Lezzet olarak da, lif olarak da kabağa benzer bir şey yiyoruz karpuz diye son yıllarda. Biraz araştırınca ortaya çıktı ki artık bu geri döndürülmesi neredeyse imkansız bir sürecin ürünü.
Yeni tip fidelerin rolü
Nedeniyse karpuzu yüzde 90-95 oranında kabakla aşılayarak üretiyor olmamız. Yani bitkinin altı kabak üstü karpuz. Haliyle kabağın özellikleri de karpuza geçiyor ve bize sadece “Nerede o eski karpuzlar” demek kalıyor.
Neden böyle yapıyoruz? Bunu Samsun Ondokuz Mayız Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Balkaya ve Ege Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Özlem Alan’a sorunca öğrendim ki, yoğun tarım sonrası toprakta ortaya çıkan “fusarium” hastalığı yüzünden. Toprağı solgunlaştıran ve karpuzu kurutan bu hastalık nedeniyle aşısız fide; yani sadece karpuz fidesiyle üretim yapıldığında verim büyük oranda düşüyor. Tabii çiftçi ve tüccar kayıp yaşayınca çare, 1990’lı yılların sonuna doğru Japonya’da geliştirilen kabak aşılı fidelerde bulunuyor. Ülkeye getirilen aşılı fideler, kabağın dayanıklılığından dolayı hastalıktan etkilenmeden bol miktarda ürün verince de yeni tip fideler hızla karpuz havzalarına yayılmaya başlıyor. Zamanla hastalıktan az etkilenen üretici bile daha çok verim aldığı için bu fideye yöneliyor.
Aşılı fidenin ulaştığı boyutu, Prof. Balkaya’nın verdiği rakamlar da çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. 1998 yılında 74 bin adet aşılı fide satılıyorken, bu sayı geçtiğimiz yıl 174 milyona ulaşmış. Bunun yüzde 44.5’i de kabakla aşılanan karpuz fidesi. Karpuzu domates, patlıcan ve salatalık izliyor.
Islah çalışmaları sürüyor
Diğer yandan aşılı fide aynı zamanda karpuzu irileştiriyor da. Eskiye oranla daha hacimli karpuzların tezgahlarda olması bundan. Tabii hem sayı hem de kiloca fazla ürün, çiftçi için iyi bir kazanç anlamına geliyor. Bu tabloda herkes mutlu. Ta ki şehirlerden gelen “Karpuzun tadı kaçtı” şikayetlerine kadar. Bununla birlikte bazı bölgelerde (mesela Ödemiş’te) tüccarlar için ciddi sıkıntılar baş gösteriyor. Bu kez ürüne alıcı bulmakta zorlanmaya başlıyor çiftçiler çünkü tüccarlar tezgahlarda satılamadığı için üreticilere “Aşılı mı?” diye sormaya başlıyor.
Anlaşılan, bu kısır döngü bir süre daha devam edecek ve biz eski karpuzu hasretle anmayı sürdüreceğiz. Tezgahlara “retro karpuz”ların gelmesi ise bilim insanlarının çalışmalarına bağlı. Mesela Prof. Dr. Balkaya hastalığa dayanıklı aşısız karpuz için ıslah çalışmalarında son aşamaya geldiklerini söylüyor. Bu ıslah başarılı olup yayılırsa karpuz nostaljisi de rafa kalkmış olacak. Yrd. Doç. Alan da doğru anaç kabakla doğru çeşit karpuz aşılandığında iyi bir karpuz elde edilebileceği düşüncesinde. Alan’a göre anaç seçiminde daha çok hastalığa dayanıklılık ve verime bakılıyor. Kalite ise gözardı ediliyor.
“Aşısız fideyle üretim şu an olanaksız”
Prof. Dr. Ahmet Balkaya ve Yrd. Doç. Dr. Özlem Alan’ın savunduğu nokta şu: “Hastalık olmayan toprakta aşısız fideyle karpuz üretmek mümkün. Ama yoğun üretimde hastalık ortaya çıkıyor ve hastalığın topraktan silinmesi beş yıl sürüyor. Bu nedenle de aşısız fideyle üretim şu an için olanaksız. Ayrıca sadece aşılı fide değil karpuza kabak tadını veren. Ekolojik koşullar, güneşlenme zamanı, sulama, gübreleme tekniği ve büyük oranda da daha çok kazanmak adına yapılan erken hasat da karpuzun tat, koku ve dokusunda önemli etkenler.”