12 milyon ton domates üretiyoruz, domateste üretim mevsim şartlarından etkileniyor.
Üretici, tarla fiyatının düşük olmasından, tüketici market fiyatının yüksek olmasından şikâyetçi.
Domatesin 1/3’ü işleniyor. İşlenen domatesin % 80’i salçaya, % 15’i konserveye, % 5’i ketçap ve meyve suyuna gidiyor.
Kalan 8 milyon ton domates, taze olarak büyük ölçüde içeride tüketiliyor. Taze tüketim talebi nedeniyle yıl boyu örtü altı üretim devam ediyor.
Her yıl yaklaşık 500 bin ton yaş domates ihraç ediyoruz.
4. büyük ihracatçıyız
Dünyada domates pazarı 8 milyon ton dolayında. En büyük ihracatçı 3 milyon ton ile ABD. Daha sonra 2 milyon tonla Meksika, 600 bin tonla Ürdün, 500 bin ton ihracatla Türkiye geliyor.
Geçen yıl toplam narenciye, yaş meyve ve yaş sebze ihracat geliri 2.2 milyar dolar. İhracat gelirinin % 38’i narenciyeden, % 37’si taze meyveden, % 25’i taze sebzeden geliyor.
Dolar endeksi yurt dışında 91’lerden 94’lere yükseldi ama, bizde dolar fiyatı dünyadan ayrı oluşuyor.
Gerçekçi olalım, seçim sonu yapısal ekonomik program hazırlanmadıkça, ekonomik programı destekleyecek en az 30 milyar dolarlık bir “Garanti Fonu” temin edilmedikçe, biz her günümüzü dolar ne olacak tartışmalarıyla geçireceğiz.
Dolar fiyatı ne kadara kadar tırmanır? Bunu tahmin etmek zor. Daha önceleri 4.5 TL sınırı vardı. Sonra 5.0 TL’yi normal gördük.
İyi de bu ekonominin hazmedeceği, kabul edebileceği bir sınır olmalı. İşte onu bilemiyoruz.
Tek başına değil...
Ekonominin diğer sorunlarını çözmeden sadece doları çözmek imkânsız. Ne var ki, şimdi acil dolara ihtiyacımız var. Türkiye’ye sıcak para genelde İngiltere’den geliyor. Buradaki fon yöneticileri yönettikleri fonların bir bölümünü Türkiye’ye gönderiyor. Fon yöneticilerinin sorumluluğu, fonları riske atmamak ve en yüksek getiriyi sağlamak.
Fon yöneticileri paraların üretimde kullanılmasını, gelir, döviz yaratmasını böylece gönderilen paranın riske uğramamasını beklerler.
Biz son yıllarda gelen sıcak parayı üretimde kullanacak yerde konut yapımı, büyük kamu projeleri ve tüketimde kullanır olduk. Türkiye ekonomik bakımdan riskli ülke k
Adrese dayalı nüfus istatistiklerine göre, Türkiye’nin nüfusu 2017 yılında 80 milyon 810 bin. Bir yıl önceye göre 995 bin arttı. Yıllık nüfus artış hızımız yüzde 1.3. Yıllar itibarıyla artmıyor, azalıyor.
Daha az doğum, daha az ölüm sayesinde bu oranı tutturuyoruz. Halbuki her aileden en az 3 çocuk beklentisi gerçekleşirse, bu oran azalmayacak, artacak.
Kaba doğum hızı, bin nüfus başına düşen canlı doğum sayısını gösteriyor. Kaba doğum hızı, 2016 yılında binde 16.5 iken, 2017 yılında binde 16.1 oldu. Diğer bir ifadeyle, 2016 yılında bin nüfus başına 16.5 doğum düşerken, 2017 yılında 16.1 doğum düştü.
Bu, yılda yaklaşık 500 bin canlı doğumu ifade eder.
500 bin canlı doğum
2017 yılında 569 bin çift evlendi. Çocuklu veya çocuksuz 122 bin çift ayrıldı.
Aile sayısı 22 milyonu aştı. Ailelerin 3.2 milyonu çocuksuz ve 3.5 milyonu tek kişilik aileden oluşuyor. Bir evde tek yaşayanlar da ‘aileden’ sayılıyor,
14 milyonu çocuklu, 3.6 milyonu kalabalık aile.
Piyasa uzun süredir Merkez Bankası’nın faiz artırımını bekliyordu. Merkez Bankası sabretti, sabretti, dolar 4.90 TL’yi aşınca bankaları fonlama faizini 3 puan yükseltti.
Karar etkisini gösterdi. Dolarda önemli gerileme görüldü. Bundan sonra beklentimiz dolar fiyatının tekrar hızlı yükselişe geçmemesidir.
Merkez Bankası’nın 3 puan faiz artırımının 2 önemli nedeni var:
- Faizin cazip olması karşısında, Türkiye’ye dışarıdan döviz gönderecekler, faiz getirisi içinde risk priminin küçüldüğünü görerek, Türkiye’ye döviz göndermeye veya daha fazla döviz göndermeye başlayacaklar. Bu ise piyasada döviz arzının artmasına imkân verecek.
- Türkiye’de TL pahalanacak. Döviz fiyatı gerilemişken, pahalı TL ile döviz toplamanın cazibesi azalacak. Ancak burada ufak bir engel var. Merkez Bankası’nın faiz artırımı bankaların mevduat hesaplarının faizinin artmasına, aynı ölçüde imkân vermiyor. Banka faizlerinin artmaması, bankalardaki TL mevduatından döviz mevduatına kaymaya yol açıyor.
Keşke 4.20’de yapılsaydı
Merkez Bankası iyi yaptı ama:
- Gecikerek yaptı. Faiz artırımını dolar 4.20’lerde iken yapmalıydı.
Bu yazıyı yazdıktan sonra Merkez Bankası’nın faiz hamlesi geldi. Dolar fiyatındaki “olağanüstü” tırmanışı durdurmaya mecburduk.
Dolar fiyatında, dış ve iç ekonomik etkenler sonucu ortaya çıkan artışın dışında, “olağanüstü” fiyat tırmanışının nedeni psikolojiktir.
- Az veya çok TL’si olanlar, “Dolar fiyatı nasıl olsa her gün artmaya devam edecek. Dolar satın alalım, gerektiğinde daha yüksek fiyatla bozdururuz “diye düşünüyorlar.
- Dolar borcu olan kişiler, şirketler, “Dolar fiyatı artmaya devam edecek. Bir an önce alalım” telaşına giriyorlar.
Geçmişte dolar fiyatının kısa süre artması bu tür psikolojiyi destekliyor. Bir zamanlar dolar fiyatının 14 TL’den 40 TL’ye çıkması, 630 TL’den 1.300 TL’ye çıkması unutulamıyor.
Bu aşamada, dünyadaki ve içerideki ekonomik şartların etkisinde dolar fiyatında ortaya çıkan yükselişi aşan fiyat artışları mademki “psikolojik” kaynaklı, o halde bunu önlemenin çaresi de psikolojik olmalı.
Beklentiler aşılmalı
Psikolojik tedbirler “beklentilerin ötesine” geçmeli ki etkili olabilsin, işe yarasın.
Bu yılın ilk 3 ayında belediyeler tarafından 135 bin daire için yapı izin belgesi verildi. Geçen yılın ilk üç ayında bir önceki yıla göre, bina sayısı % 23.5, daire sayısı ise % 41.9 azaldı.
Geçen yılın aynı döneminde de bina sayısında % 13.5, daire sayısında % 10.6 azalma görülmüştü.
Demek ki yapımcılar, talepteki yavaşlama sonucu stok artışını görünce yeni bina yapımını yavaşlatıyorlar.
Yavaşlama bu yıl daha belirgin hal aldı.
Yapı alanı ve yapılarla ilgili harcama hedeflerinde de gerileme var.
Yapı izin belgelerinin yüzölçümü % 32.9, değeri % 19.8, oranında azaldı. Geçen yılın aynı döneminde yapı izin belgelerinin yüzölçümünde azalma % 16.2, değerlerinde azalma % 2.4 idi.
Bu yılın ilk 3 ayında alınan yapı izin belgelerinde, yapı değer tahmini 37.8 milyar TL olarak gösteriliyor.
Geçen yıl ise aynı dönemde alınan yapı izin belgelerinde gösterilen yapı değer tahmini 47.2 milyar TL idi.
Yurt dışı üretici fiyat endeksi nisan ayında % 4.00 arttı.
Yurt içi üretici fiyatları ise nisan ayında % 2.60 oranında artmıştı.
Türkiye İstatistik Kurumu, üretici fiyatlarındaki değişimi iki ayrı endeksten; (1) Yurt içi, (2) Yurt dışı üretici fiyatları endekslerinden izliyor.
Yurt içi üretici fiyatları yurt içinde üretimi yapılan ürünlerin, vergiler hariç, peşin satış fiyatıdır.
Yurt dışı üretici fiyatı ise yurt dışı için siparişin verildiği andaki satış fiyatıdır. Yurt dışı üretici fiyat endeksinde, ürünlerin ihracat fiyatları doğrudan sanayi sektöründeki üretici firmalardan alınmaktadır.
Ülke üretimi yapılarak yurt dışına ihraç edilen malların üretici fiyatlarındaki değişimi ölçen yurt dışı üretici fiyat endeksi (YD-ÜFE), 2018 yılı nisan ayında bir önceki aya göre % 4 bir önceki yılın aralık ayına göre % 8.56, bir önceki yılın aynı ayına göre %21.72 ve on iki aylık ortalamalara göre % 20.81 artış gösterdi.
Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE), 2018 yılı nisan ayında bir önceki aya göre % 2.60, bir önceki yılın aralık ayına göre % 8.03, bir önceki yılın aynı ayına göre % 16.37 ve on iki aylık ortalamalara göre % 15.36 artış gösterdi.
Ekonomik bakımdan hedefimiz, katma değeri daha yük
Son günlerde dolar fiyatının oynaklığı karşısında halkın altına ilgisi biraz daha fazla arttı.
Eskiden beri halkımız altını sever ama altın fiyatları yükselirken altına ilgi azalırdı. Şimdilerde talebi, dünyada altın fiyatındaki değişimden çok içeride dolar fiyatının değişimi etkiliyor.
Altının dünya ons fiyatı 1.345 dolara kadar çıkmıştı. Geçen pazartesi onsu 1.290 dolardan başladı. Haftayı 1.292 dolardan kapattı.
Buna karşı bizde dolar fiyatı hafta başından hafta sonuna 4.44 TL’den 4.49 TL’ye kadar yükseldiği için, halkımız dünya fiyatını dikkate almadan altına ilgisini sürdürdü.
Geçen hafta pazartesi altının gramı 184 TL idi. Hafta sonu 186 TL’ye yükseldi.
Genelde halk altının gram fiyatını izlemeye yeni alışıyor. Ana gösterge çeyrek altın fiyatı. Çeyrek altın fiyatı hafta sonunda 298 - 300 TL oldu.
Seçim öncesi piyasaların dalgalandığı dönemde halkımız spekülasyon için değil, ufak da olsa birikimlerinin enflasyon karşısında erimesini önlemek için altın alıp satma alışkanlığı edindi.
Fiyat dalgalanıyor