Dolar fiyatının kısa sürede beklenenden fazla artması, ekonomimizi etkileyecek. Dolar ile işlerinin olmadığını sanan Ayşe Hanım Teyzem ile Ali Rıza Bey Amcam’ı üzecek.
Merkez Bankası’nın bir araştırmasına göre, (TCMB Çalışma Tebliği 10/02 Türkiye’de İmalat Sanayinin İthalat Yapısı. Şeref Saygılı - Cengiz Cihan)
(1) İmalat sanayiinde hammadde ve malzeme maliyetinde, ithal malzeme ağırlığı yüzde 75’tir. (2) İmalat sanayiinde hammadde ve malzemede ithal girdi ağırlıklı olarak ortalama yüzde 56.6 oranındadır.
Merkez Bankası “Çalışma Tebliği” şunu gösteriyor:
Bugünkü yapısı ile imalat sanayinde üretimin sürmesi için dövize ihtiyacımız var. (Tarım üretiminde kullanılan mazot ve gübre ve ilaç da büyük ölçüde ithalat harcaması gerektiriyor.)
Üretimi sürdürmek için bulunacak dövizin fiyatının artması, sanayide, tarımda, ulaştırmada, enerjide maliyeti, sonunda fiyatı, en sonunda da enflasyonu yükseltir.
Katarakt, 65-74 yaşlar arası kadın ve erkeğin yüzde 50’sinde, 75 yaştan sonraki kadın ve erkeğin yüzde 70’inde ortaya çıkan bir göz, görme sorunu.
Yaşlandıkça, göz içindeki lensin ağırlığı ve kalınlığı artıyor, lens çekirdeği sıkışıyor ve sertleşiyor. Bunun sonucunda lensin saydamlığı azalıyor, görme yeteneği zayıflıyor.
Kataraktın ilaçla veya göz damlasıyla tedavisi yok. Tek tedavi şekli cerrahi. Ben de katarakt ameliyatı oldum. Önce ameliyatın faturasından söz edeyim. Sosyal Güvenlik Sistemi kapsamındakiler devlet hastanelerinde ücret ödemeden ameliyat oluyor.
Devlette bedava
Anlaşmalı özel sağlık kuruluşları, hastadan ya hiç ücret almadan ya lens ücreti talep ederek ya da ek bir ödeme karşılığı ameliyat yapıyor. Özel göz hekimine ameliyat olmak isteyenler ise parasını cepten ödüyor.
Körlüğün yarısının nedeni katarakt. Fakir ülkelerde 20 milyon insan katarakt nedeniyle kör oluyor.
Şimdilerde katarakt sorunu lazer destekli müdahalelerle gideriliyor. Katarakt göz içindeki lensin saydamlığını kaybederek ve matlaşarak ışığı kıramaz ve geçiremez duruma gelmesiyle ortaya çıkıyor.
Fakoemülsifikasyon, kataraktlı lensin ultrason enerjisiyle parçalanıp, emildiği bir teknik. Buna halk (yanıltıcı
Halkımız altın fiyat-larını gün boyu izliyor da altından hemen sonra gelen, adı altınla birlikte anılan gümüşe ilgi son yıllarda kayboldu.
Gümüş de kıymetli bir maden.
Yılbaşından bu yana Türkiye’de altın fiyatı yüzde 30 artarken, gümüş fiyatı yüzde 38 oranında arttı.
Açık anlatımıyla, gümüşe para bağlayan daha fazla getiri sağladı.
Gümüşün fiyatı da altın gibi artıyor. Bazı dönemler gümüş altından daha hızlı değer kazanıyor.
Şimdilerde has gümüşün (999 ayar) gramı 1.80 TL, kilosu 1.800 TL dolayında.
Altının ise gramı 130 TL, kilosu 130 bin TL.
Aynı parayla 1 kg altın veya 72 kg gümüş alınabiliyor. Altının gram fiyatı gümüşün 72 katı. 1 kg altını kasada saklamak kolay da 72 kg gümüşü kasaya sığdırmak imkânsız.
İki yıldır fındık üretenler şaşkın durumda. Fiyatlar artacak beklentisiyle fındığını satmayanın fındığı elinde kalıyor.
Ne kadar fındık üretildiği konusundaki söylentilerin gerçeği yansıtmaması, devamlı olarak alıcının kazanmasına, üreticinin kaybetmesine neden oluyor.
Sezon başında kabuklu fındığın kilosu 20 TL’ye kadar yükseldi. Şimdi 10 TL’nin altında, 7 TL’ye kadar inebileceği söyleniyor.
Tarım konularını çok iyi izleyen dostum Ali Ekber Yıldırım’ın derlediği bilgilere dayalı olarak, üreticinin nasıl kaybettiğini anlatacağım.
u Geçen sezon bazı örgütler “Fındık az, fiyat yükselecek” diyerek üreticiyi yanlış yönlendirdi. 630 bin ton üretim gerçekleşmişti. Üretici fındık satmayınca, kilosu 15-20 liraya kadar çıktı. Üretimin az olmadığı anlaşılınca fiyat 8 liraya kadar indi. Satmayıp bekleyen büyük zarara uğradı. Geçen sezondan stokta 200 bin ton fındık var.
Tahminler yanıltıyor
- Bu sezon Bakan Faruk Çelik, rekoltenin geçen yılkinin gerisinde kalacağını 468 bin ton olacağını açıkladı. Fiyatın yükseleceğini söyledi. Üreticiyi yüksek fiyat beklentisine soktu.
TÜİK’in tahmini 530 bin ton, ihracatçıların 600 bin tondu. Geçen yıldan 200 ton stokla arz 700 bin tona yaklaşıyordu.
Çalışanların yüzde 52’si hizmetler sektöründe çalışıyor. İş arayanların çoğu ancak hizmetler sektöründe iş bulabiliyor.
Bu açıdan hizmetler sektörü “İstihdam Deposu” olarak görünüyor. 2015 yılında yaratılan milli gelirde hizmetler sektörünün payı toplam istihdamdaki payından da yüksek. Yüzde 60 dolayında. Sanayi sektörünün milli gelire katkısının nerede ise 2 katı.
Dün açıklanan ağustos ayı işgücü istatistiklerine göre, bir yılda hizmetler sektöründe çalışanların sayısı 600 bin artmış.
Nedir bu “Hizmetler Sektörü?” Hizmetler sektörü, fiziki üretim yapmadan, bir mal üretmeden, insanların, ekonominin ihtiyaçlarını karşılayanların oluşturduğu bir sektör.
Sokakları süpüren çöpçüden, devlet adamlarına, parlamenterlere, devlet memurlarına, öğretmenlere, holding yöneticilerine kadar hizmete katkı yapanlar bu sektörde.
Hizmet sektörü 80 milyon nüfusun ve 800 milyar dolarlık ekonominin ihtiyaçlarını karşılayanlardan oluşuyor.
Bankacılıktan eğitime, sağlıktan turizme, ulaştırmadan haberleşmeye farklı alan hizmet alanları var.
Kamu çalışanları hizmetler sektörü istihdam rakamları içinde yer alıyor. Hizmetler sektöründe çalışan 14.5 milyonun 3.5 milyonu kamu çalışanı. Kamu çalışanlarının sayısı
Bugünlerde mevduat faizi ve kredi faizi önemli gündem... Kredi faizinin ucuzlamasıyla, yatırımların artması, piyasanın canlanması bekleniyor. Ne var ki kredi faizinin ucuzlaması, mevduat faizinin aşağıya çekilmesine bağlı. Ayşe Hanım Teyzem’in bankada üç kuruş mevduatı var. Onun için huzursuz. Soruyor: “Neden iş dönüp dolaşıp benim mevduat faizimin aşağıya çekilmesine geliyor? Kredi faizini artıran benim 3 kuruşluk faiz gelirim mi?” diyor.
Ben de cevap için bu işin uzmanı olan Ekrem Keskin kardeşimi aradım.
“Anlat bakalım, mevduat faizi neden önemli?” dedim. O da anlattı: “Vatandaş yüzde 9 faiz oranıyla bankaya TL mevduat yatırdığında, bunun üzerine 6 puan kadar devlete ödenmesi gereken vergi, harç ve diğer maliyetler ekleniyor. Bankanın işletme giderleri için 4 puan ve bankanın sermaye maliyeti olarak da 2 puan daha buna ekleniyor. Böylece vatandaşın yüzde 9 faiz ile yatırdığı mevduat, kredi olarak kullandırılmaya hazır hale geldiğinde bankaya maliyeti yüzde 20’ye ulaşıyor. Mevduat faizi yüzde 11 olduğunda ise, kredinin maliyeti yüzde 23’e kadar yükseliyor.”
Not indiriminin etkisi...
Ayşe Teyzem’e anlatmak için sormaya devam ettim. “Bankalar sadece mevduat kaynağından kredi
Bizim ekonomik bağımız olan ülkelerin paralarının değişimi, Türk parasının değerinin inip çıkmasına yol açıyor.
Türk parasının değerinin inmesi demek, dolar ve euro’nun fiyatının artması demek.
Bunun dışında, yurt içinde aylık, günlük döviz arz ve talebindeki değişim de dövizin dış dünyadaki değişiminin üzerine biniyor.
n Dışarıda dolar ve euro değerli.
n Dışarıda Türkiye’nin risk primi artmaya başladı.
n İçeride ekonominin geleceği konusunda olumsuz hava yayılıyor.
n Döviz açığı (cari açık) küçülürken, açığı finanse edecek kadar döviz girişi olmuyor.
Tersine döviz çıkışı oluyor.
İstanbul 35’inci Kitap Fuarı 12 Kasım’da (dün) açıldı. 20 Kasım’a kadar devam edecek.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı araştırmaya göre, (ülke genelinde ve ülke ortalamasında) günde 6 saat televizyon izleyen, 3 saat internete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor.
Kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyor.
En fazla kitap okuyan ülkelerin başında yüzde 21 oranıyla İngiltere ve Fransa var. Bun Japonya yüzde 14, Amerika yüzde 12 ve İspanya yüzde 9 ile izliyor. Türkiye, yüzde 0.1 (Binde bir) okuma oranıyla son sıralarda yer alıyor. Okuma alışkanlığında dünyada 86. sıradayız.
Okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları okuyor.
Türkiye’de her yıl 45-50 bin başlıkta kitap basılıyor. Elektronik ortamda da 4-5 bin kitap yayınlanıyor.
Basılan kitapların yarıdan fazlası (yüzde 58’i) ders kitapları. Yılda 15 bin dolayında edebiyat, 1.500 kültür ve sanat kitabı, 3 bin kadar dini kitap yayını var.