Libya’ya ilaç, gıda götürmekte olan Türkiye bandıralı yük gemisini bir Yunan kaptanın yönettiği Almanya savaş gemisi açık denizde durdurdu.
Gemi ve personeli aradılar.
“Çok talihsiz” bir olay.
Tam da Türkiye-AB ilişkilerinde gerilimi düşürme amaçlı olarak düğmeye basılmışken...
Daha yeni Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Sözcüsü İbrahim Kalın Brüksel’e gitmiş, üst düzey AB yöneticileriyle görüşmüştü.
Erdoğan’dan “Türkiye’nin AB’yi stratejik bir öncelik olarak gördüğü” mesajını iletmişti.
KRİTİK 10 ARALIK
10 Aralık’ta AB zirvesi var.
Türkiye’ye AB tarafından bazı yaptırımların gündemde olduğu çok önemli bir toplantı.
Ve...
Dönem Başkanı da Almanya...
Belli ki Yunanistan ortak deniz tatbikatında Alman gemisine Yunan deniz subayının komuta etmesi fırsatını kaçırmamıştı. Türkiye -Almanya ilişkisine sabotaj için kullanmış.
Serinkanlı olmalıyız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemi doğrultusundan, -Yunan oyununa gelerek- sapma yapmamalıyız.
Erdoğan’ın “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyoruz. Geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz” söylemi rotadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri 10 Aralık’ta yapılacak AB -kritik- toplantısına mesajdır.
2014 SERAPMIŞ
Merhum Cumhurbaşkanı Özal’ın AB kapılarını yeniden açtığı gün söylediği “Uzun ince bir yola giriyoruz, bizi engellemek için her şeyi yapacaklar ama asla vazgeçmemeliyiz” dediğini hatırlayalım.
Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye eksen mi değiştiriyor?” ya da “Türkiye Avrupa’dan koparak Avrasya’ya dönüyor” gibi iddiaları cevaplayan ve konum belirleyen sözlerini önemsemek gerekir.
Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başlama tarihi 3 Ekim 2005’ti.
4 Ekim 2005’te bu köşede şöyle yazmışım.
Avusturyalı
meslektaşım “2014’te AB’ye tam üye olursunuz.
Müzakerelere başlayıp da AB’ye giremeyen ülke yok” dedi...
Bunu bir Avusturyalının söylemesi çok ilginçti.
Türkiye’nin AB eşiğini aşıp içeriye adım atmasını önlemek için son dakikaya kadar olanca gücüyle mücadele eden ülkeydi Avusturya.
Mide krampları girerek de
olsa Türkiye’nin artık AB’ye
üye olacağını söylüyordu Avusturyalı meslektaşım.
Bu önemli işaretti.
TEK ÖRNEK TÜRKİYE
O zamanlar Avrupa’nın lacivert zemin üzerinde daire halinde -üye ülkeleri temsil eden- yıldızlara yürüyorduk.
Türkiye de bir yıldız olarak o daire de yer alacaktı.
Çünkü...
Müzakerelere başlayıp da üye olmayan ülke yoktu.
....................
Ancak...
Maalesef Türkiye, AB tarihinde bu kuralın aksini yansıtan tek ülke oldu.
Herkes yanılmıştı.
Yandaki yazımda andığım, Fransız Libération gazetesinin “Avrupa Devrimi” manşeti de artık tarihi yanılgıya dönüştü.
Evet...
Yıl 2020 Türkiye ile AB ilişkileri “tam üyelik” bir yana gene en sorunlu ve zorlu süreçlerden birinde...
.......................
Hâlâ...
“Enseyi karartmayalım” diyorum.
Liderler gelir geçer, -doğru çizilmişse- yol haritası ise kalıcıdır.
Türkiye’nin Avrupalılık ve Batı’ya dönük yol haritası 200 yıl önce çizilmişti.
Atatürk’ün “laik Türkiye, yazı, hukuk, eğitim devrimleri ve çağdaş uygarlığı hedef alışıyla” o yol derinleşmiş, kesinlik kazanmıştı.
Şu netameli süreçte Avrupa’nın bazı liderleri Türkiye karşıtı görünüyor.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi bu fırsatı “Türkiye’yi AB’den koparmak için kullanma çabasındalar.”
....................
Devir değişir, liderler değişir, şartlar değişir Türkiye rotasını sürdürmelidir.
ASLANIN MİDESİNDEN
18 Aralık 2004’te bu köşedeki yazıma “aslanın midesinden” başlığını koymuşum.
Şöyle yazmışım:
Türkiye’nin Avrupa
Birliği’yle tam üyelik müzakerelerine başlama kararının alınması bağlamında Fransız Libération gazetesi tam sayfa vermişti.
Manşet çarpıcıydı:
“AVRUPA DEVRİMİ...
(La Révolution Française)”
Türkiye’ye tam üyelik hedefiyle müzakere tarihi verilmesi Hıristiyan Avrupa’da zihniyet ihtilalidir.
Avrupa, Türkiye’yi de ilk kez artık “öteki” değil, kendi ailesinden biri olarak içine almakta.
Kalıplar, ön yargılar, hatta atasözleri parçalanma sürecinde.
AB’den müzakere tarihi, “aslanın ağzından, hatta ağzından da değil, midesinden çıkarılıp alındı...”
...................
Şöyle devam etmişim...
Gazeteci için “Tarihin tanıklarıdır. Tarihin müsveddesini gazeteci yazar” denir.
Türkiye’nin AB serüveninde 3 kavşağın da tanığı oldum.
1963 Ankara Anlaşması, dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından imzalandığında, hukuk birinci sınıf öğrencisi ve stajyer muhabir olarak oradaydım.
Özal’ın öngörüsüyle AB’ye tam üyelik başvurusu için Prof. Ali Bozer’in Brüksel başvurusunda da...
Ve 3. aşama...
Tam üyelik için müzakere tarihinin alındığı 17 Aralık’ta Brüksel’deyim.
Sonucun “Avrupa devrimi” diye adlandırılan büyüklüğüne karşın, hayli zorlu sancılara da tanık olduk son 24 saatte...
PARAŞÜT AÇILDI
“Türkiye’nin AB üyeliği, yere çakılmaya birkaç metre kala açılan paraşüt gibi bir uzlaşmayla” kurtuldu.
En uzun geceydi.
Kıbrıs Rum Kesimi karara engel koyuyordu.
Her an kopma riskini taşıyan yüksek gerilim hattı gibi saatler yaşandı.
Oysa...
Artık dönüşü olmayan bir noktaya gelinmişti.
Türkiye, uzun vadeli politikalarını AB’ye endekslemişti...
AB’nin de, ABD ve Hindistan / Çin gibi büyüklükler karşısında dengeyi Türkiye ile kurabilmek hedefinden tutunuz, Türkiye üzerinden İslam coğrafyasını kazanarak, köktendinci terörü göğüslemeye kadar uzanan vizyonu, 17 Aralık’la örtüşmüştü.
Kıbrıs Rum Kesimi de daha fazla direnemezdi...
Gerilemeliydi.
Tarih, kartlarını dağıtırken, kimseye “artı” şans tanımamıştı.
Bütün tarafların kazanması için karılmış ve dağıtılmış kartları sağduyuyla oynamak kaçınılmazdı.
Başbakan Erdoğan da zaten dün akşam basın toplantısında uçmuyordu.
Bir soruya, “herkesin kazandığı bir sonuç” diyordu.
Türkiye, “zorlu bir oyunda kaybetmedi.”
AB’nin eşiğinden adım attı...
Bundan sonraki yol daha da çetin...
Fakat yörüngeye oturdu...
Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle tam üyelik müzakerelerine başlama kararı Avrupa Parlamentosu’nda Türkçe, Fransızca, İngilizce pankartlarla karşılanmıştı.