Fransa uçurumdan önceki son çıkışta “aşırı sağ iktidarı sandığa gömdü.” Macron “aşırı sağın oylarını katlayarak Avrupa Parlamentosu seçimlerini kazanması” üzerine daha o gece hemen milletvekili erken seçimine gidileceğini açıklamıştı.
Büyük kumar oynamıştı.
Pazar günkü seçim gösterdi ki milletvekillerinin 3’te 1’i seçilemedi. “Oynadığı kumarda, kendisinin ve partisinin kaybettiği” yorumları var.
Bence devlet adamı kumaşından bir liderin vatan sorumluluğu örneğini verdi.
Partisi iktidarı kaybetmiş görülse ve kendisi de farklı bir parlamento çoğunluğuna dayanan bir Başbakanla çalışmak zorunda kalsa bile Fransa’yı kurtardı. Fransa milleti büyük çoğunluğu sağduyu ortak paydasında birleşti. DNA’sında Nazi tortuları olan aşırı sağ iktidarın pençesine düşmedi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasından bu yana “aşırı sağı iktidara getirmemek ve bunun için diğer partilerin ittifak kurmaları” geleneğini sürdürdü.
Vatanını önceleyen Macron’un karakter yansıtan kararı Fransa’nın ötesinde diğer Avrupa ve dünya demokrasileri için de örnektir.
Kaldı ki Macron partisini Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki üçüncülükten bu son seçimde ikinciliğe yükseltti. Bir azınlık hükümeti veya -tarafsız- teknik hükümet, belki de 289 çoğunluk oy desteğini oluşturacak koalisyon hükümetinde Başbakan’ın Macron’un partisinden olması ihtimali diğer seçeneklerden az değil.
Devlet adamı kumaşından lider “Önce ben değil, önce vatan” der...
BİDEN’İN HORMONLU EGOSU
Fransa’da Başkan Macron’un kendisini ve partisini -sırf Fransa’yı kurtarmak için- riske eden demokratik mavi kan tavrına karşılık Amerika’da Başkan Biden tam tersini yapıyor. Kafası bulanık…
Boşluğa dönüp olmayan kişilerle tokalaşmak için elini uzatıyor. Sahnede ters yönlere yürüyor, söyleyeceği kelimeleri unutuyor, zaman zaman donup kalıyor, bazen uyuya kalıyor.
Hele Trump’la yaptığı TV tartışmasında feciydi. Bir şeyler söylüyor, anlaşılmıyordu.
Trump bile ona cevap vermek için “söylediklerini anlayamadığını” ifade etmiş “zaten kendisinin de ne söylediğinin farkında olduğunu sanmıyorum” demişti.
Bütün gözlemler Biden’in biran önce Başkan adaylığından çekilip yerini sağlıklı, genç bir adaya bırakması gerektiğinde birleşmekte. Ama… Biden oralı değil.
“Tanrı bırak derse ancak o zaman adaylıktan çekilirim” dedi.
Ve… Demokrat partili yandaşlarını, sponsorlarını, medyayı adeta çıldırttı.
Bir bilim heyeti tarafından nörolojik, bilişsel yetileri başta olmak üzere tam bir sağlık kontrolünden geçmeli. Onu da yaptırmıyor. Koltuğa kendini yapıştırmış gibi.
BATIRACAKSIN
Demokrat Partinin vekilleri, senatörleri “Biden’in Trump karşısında kaybedeceğini” -neredeyse- kabullenmiş durumdalar.
Dahası… Bir dahaki seçimde “temsilciler meclisi ve senatoda da azınlıkta kalacakları” kaygısındalar. Trump’ı frenleyecek sayıyı da bulamayacaklarını” düşünüyorlar.
Biden tam bir hayal aleminde.
Kendini övüyor. Onu bu zır delice inadından vazgeçirebilecek iki kişi var. Biri eşi Jill Biden diğeri ise daha önce Başkan Yardımcılığı’nı yaptığı Barack Obama.
Eşi Jill, “kocasının adaylığını desteklediği” yolunda açıklamalar yapmakta.
Obama ise devreye henüz girmedi.
Çünkü “çok netameli ve hassas” bir durum var. Anketlere göre Biden Başkan adaylığından çekilirse sadece bir kişi hem de açık arayla Trump’ı yenebilecek, Michelle Obama…
Yüzde 56 oy desteğine sahip.
Obama’nın eski yardımcısı Biden’e “adaylıktan çekil” söyleminden sonra ABD’nin ve dünya politikasının üstüne düşecek Trump adlı kontrol dışı meteordan kurtarabilecek -şimdilik- en güçlü isim eşim “Michelle”
diyebilmesi çok zor.
Ayrıca…
Michelle de “kesin” diyebileceğimiz karşı tavırlar koymakta:
“Başkan olmayı hiçbir zaman düşünmedim, düşünmüyorum da…Hayat yolumu böyle bir plana göre çizmedim.”
GELİP GEÇENLER
ABD tarihine bakıyorum başkanlıktan çekilenler çok az.
■ Zavallı Henry Harrinson en yaşlı başkandı. Beyaz Saray’da göreve başladığından bir ay sonra zatürreden öldü.
■ George Washington ilk başkandı. İki dönem bu görevi yaptı.
O yıllarda “sadece iki dönem başkanlık yapılabilir” kuralı henüz yoktu. Ama ikinci döneminin sonunda bütün ısrarlara rağmen seçimlere girmedi, kendini emekliye ayırdı. ABD aylarca onun yasını tuttu.
■ Franklin D. Roosvelt çocuk felci oldu. Görevini koltuk değnekleriyle sürdürdü. Çekilmedi.
Ama kafası İsviçre saati gibi tıkır tıkır çalışıyordu.
■ Woodrow Wilson 28’inci Başkandı. O da felç geçirdi.
Çalışamıyordu.
Başkanlığı bırakamadı. İşlevsiz “manken bir Cumhurbaşkanı” olarak yaşamını fazla sürdüremedi, öldü.
■ William Henry Harrison ABD’nin o dönemlerde seçilen en yaşlı Başkandı. Göreve başladığının 32.gününde öldü. ABD Başkanlık tarihindeki en kısa görev süresi…
Biden’in seçilmesi halinde de “ikinci William Henry Harrison vakasının yaşanma travması” derin.
■ James K. Polk ABD’nin 11’inci Başkanıydı. Zorlu çalışmalarından dolayı sağlığı bozulmuştu. ABD Başkanlık görevini kendi isteğiyle bıraktı. Nadir örneklerden biri.