Cemil Çiçek bir bilge siyaset duayenidir.
Türkiye’nin üç sorununun olduğunu vecize gibi ortaya koydu:
“1) Kayıt dışı ekonomi.
2) Kayıt dışı siyaset.
3) Kayıt dışı din...”
Çiçek bu söylemi 104 emekli amiralin yayımladıkları “duyuru” ile ilgili bir soru üzerine dile getirdi. (*)
Cemil Çiçek yıllarca Adalet Bakanlığı yapmıştır. Türkiye Cumhuriyeti protokolünde ikinci sırayı oluşturan Meclis Başkanlığı’nı da...
Demokrasi için çok önemli bu iki görevin de saygınlığına ve hassasiyetine gölge düşürmemiştir.
Siyasette yıllardır ağırlığını hissettirir.
......................
Dile getirdiği “üç kayıt dışılık” Türkiye’nin gerçekten temel sorunlarıdır.
Kayıt dışı ekonomi, “vergi kanamasıdır.”
Kayıt dışı din, “yasalar kapsamında olmayan, çıkar amaçlı ve devlet kurumlarını ele geçirme hedefli örgütlenmelerdir.”
“Gizli” olmanın ötesinde “gizemli” de...
15 Temmuz darbe girişimi bu tanımın acılarla yaşadığımız örneğidir.
“Kayıt dışlı siyaset” ise “oyunu kurallarına göre oynamamak” halini tanımlıyor.
Emekli amiraller duyurusu
Cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısı yayımlanan “metin” gündemin ilk sırasında.
Emekli amirallerin avukatı Şule Nazlıoğlu Erol “Bu bir bildiri değil, duyurudur. Bildirinin arkasında kamu olur. Bu metnin arkasında kamu yok, o nedenle duyurudur” diyor.
Bu “duyuru” adlandırması sanıyorum emekli amiraller hakkında dava açılıp açılmaması ya da açılırsa dava sürecini etkileyecek bir önemli unsur.
Cemil Çiçek, duyuru için şöyle bir paralel kuruyor: “Gece yarısı kapınız çalsa meraklanmaz mısınız? ‘Ne oluyor, bu saatte kim gelir ki?’ gibi sorular üşüşmez mi kafanıza? Emekli amiraller bildirisinin de gece yarısı yayımlanması toplumda işte böyle bir tedirginlik yaratmıştır.”
Ayrıca...
Bildiriyi yayımlayanların emekli amiraller olması hassasiyeti artırıyor.
Askeri ihtilaller, komutanların muhtırası, e-muhtıra gibi yaşanmışlıkların travması silinmiş değil. Emekli de olsa amirallerin bildirisi bu toplum psikolojisi nedeniyle de tedirginlik yarattı.
Ayrıca...
AB’nin en üst düzey iki yetkilisinin Türkiye’ye gelişinden bir gün önce emekli amiraller bildirisinin nasıl da olumsuz algılar üreteceği görülmeliydi. (**)
...........................
Cemil Çiçek “emekli amiraller duyurusunun suç ve ceza” konusunda “yorum yapmak” istemedi.
“Hukuki süreç başladı. O konuda görüş bildirmem” cevabını verdi.
Dileriz ki kendini mahkeme başkanı yerine koyup ceza hükümleri verenlere Çiçek’in bu özeni örnek olsun.
Altın tepside
Son tahlilde emekli amirallerin duyurusu iktidara -bir bakıma- “altın tepside malzeme sundu” denebilir.
Küllenmiş olan “vesayet” iddiaları yeniden harlandı, alevlendi...
İktidara “mağdur” profilini bir kez daha çizme olanağını verdi.
Muhalefetin işlemekte olduğu “çarşı-pazar ekonomisi” sorunları, geri plana itilmiş oldu.
Herhalde... Bir süre daha “emekli amirallerin duyurusu” gündemin ilk sırasında kalabilir.
Çünkü... TSK’daki muvazzaf subaylarla ve başka odaklarla ilişki araştırmaları çerçeveyi genişliyor.
..........................
(*) Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy’un programı.
(**) Ekranda izlerken aldığım notlardan yansıttığım Cemil Çiçek sözlerinde bazı kelime farkları olabilir. Ama verdiği mesaj mealen böyle.
SARAYDA DARBE GİRİŞİMİ
Türkiye’de emekli amiraller duyurusu bağlamında “darbe” iddiaları uçuşurken, güneyimizdeki Ürdün’de de krala karşı “kardeş darbe girişimi” gündeme düştü. “Kral II. Abdullah üvey kardeşi Prens Hamza’yı sarayına hapsetti.”
Ürdün kraliyet ailesi Haşimilerdendir. Peygamberimiz “Hz. Muhammed’in soyundan” gözüyle bakıldıkları için İslam dünyasında yerleri özeldir.
100 yıllık Haşimi Krallığı’nda ilk kez “saray darbesi” haberi o nedenle büyük yankı yaptı.
..........................
Kral Abdullah, Ürdün Kralı Hüseyin’in ikinci eşinden oğludur. Sarayına hapsedilen Prens Hamza ise dördüncü eş Nur’un oğlu.
Abdullah 1999’da tahta çıktığında işte bu kardeşi Hamza’yı veliaht prens ilan etmişti.
Sonra 2004’te bu unvanı Hamza’dan geri alıp kendi oğluna verdi. Hamza’nın hayalleri yıkıldı.
Yabancı parmağı
Prens Hamza ile diğer prens ve prenseslerin yaşadığı başkent Amman’ın batısındaki lüks Dabuk semtinde pazartesi internet kesildi. Bu bir işaretti. Ardından iki gün önce Kral Abdullah’ın kardeşi Prens Hamza’nın “krallığa karşı komplo hazırlamakla” suçlanarak “Dabuk’taki sarayında ev hapsine konulduğu” duyuruldu.
Duyuruyu Ürdün ordusu Genelkurmay Başkanı yaptı.
Le Parisien “Ürdün Krallığı’nda benzeri görülmemiş fiyasko” başlığını attı.
Gerekçe... “Adı verilmeyen yabancı bir güçle iş birliği yaparak Ürdün’ün güvenliğini zayıflatmak.”
Bu yabancı güç kim?
İddiada “isim” verilmiyor ancak “Bu kişi Prens Hamza’nın eşiyle temas halindeydi ve ona Ürdün’den ayrılması için bir uçak vermeyi teklif etti” deniyordu.
Bunun üzerine devreye İsrailli Roy Shaposhnik girdi. Şöyle bir açıklama yaptı:
“Prens Hamza’nın arkadaşıyım. Prens’in eşini ve çocuklarını Avrupa’daki evime davet ederek mütevazı bir insani jest yaptım. Ancak hiçbir zaman İsrail’in ya da herhangi başka bir ülkenin istihbarat ajanı olmadım.”
Aile içi çözüm
Kriz fazla uzatılmadı. “Kraliyet ailesinde istikrarsızlık” algısı silinmeliydi.
Prens Hamza bütün Haşimi ailesi önünde “Kral Abdullah’a bağlılık ve sadakat” yeminini yazıp imzaladı. Kral Abdullah da “konunun aile içinde halledildiğini, sonlandığını” söyledi.
Bununla beraber, saraya yakın olanlar “Bir krizin sonuna değil, başlangıcına şahit oluyoruz” yorumunu yaptılar.
Ürdün’de ekonomi bozuk, yolsuzluk söylentileri yoğun, gençlerin üçte biri işsiz, döviz rezervi tükenmiş, ülke dış yardıma aşırı bağımlı...