Siyasette çoğu kez “suikast ihbarları” oy ve popülarite için kullanılır.
Bir dramatik örnek...
Yer: Güney Amerika ülkelerinden biri.
Kürsüde muhalefet lideri...
Bir silah sesi...
Kürsüdeki muhalefet lideri kolundan yaralanmıştır.
Buna rağmen konuşmasını sürdürür.
“Halkına hizmet için bu suikasta ve tüm baskılara karşın yoluna devam edeceğini” haykırır.
Duygu yüklü bu sözleri meydanda yankılanırken alkışlar sel gibidir.
İlk yardım yapılır.
O ara...
Seçim danışmanı, muhalefet liderinin sırtından çıkarılan gömleği alır, itinayla katlar.
“Bunu ben muhafaza edeceğim” der.
Lidere döner “bu kanlı gömleğin
seçim kazandıracağını” söyler.
Ve anlatır:
“Bundan böyle meydanlarda her kürsüye çıkışınızda üzerinizde bu kanlı gömlek olacak.
‘Konuşmanızda suikasta göndermeler yapacak ve kurşunların sizi asla yıldıramayacağını’ söyleyeceksiniz...”
Danışman sonra liderin sekreterine döner.
Talimat verir:
“Liderimizin bu gömleğinin 6 tane eşini aldırın.
Bu gömleğin kolundaki kanın o 6 gömleğin kollarında da aynen olmasını sağlayın. İsterseniz tavuk kanı olsun, ne olursa olsun.
Asıl gömlek bir şekilde hasar görürse, kampanya boyunca bu yedek gömlekleri kullanacağız...”
....................
Gazetecilik yaşamımda siyasi liderlere suikast ve saldırılara tanık oldum.
İşte birkaçı...
1960’lı yıllarda Başbakan olan İsmet Paşa’ya Başbakanlık’ta -akim kalmış- bir suikast girişimi...
Olaydan 15-20 dakika sonra Başbakanlık’taydım.
Demirel Başbakan’ken gene Başbakanlık’ta saldırıya uğramış, yumruklanmıştı.
Gene Başbakanlık’ta aldık soluğu.
Ne İnönü, ne Demirel bunu mesele yaptı.
Tam tersine, hiç büyütmediler.
“Oy primi yapsın” diye kullanmadılar.
ECEVİT’E SUİKASTLAR
Ecevit’e suikast girişimlerinden de
bir anı demeti.
1970’li yıllar...
“Ekonomik kriz nedeniyle bunalan”
bir esnaf Başbakanlık binası giriş kapısına kadar sokulabilmişti.
Ecevit’in binadan çıkışını kollamış, elindeki hesap makinesini ona fırlatmıştı.
“Ya hesap makinesi değil de bir bomba atılsaydı” ekseninde olay büyütülmüş, yankılanmıştı.
İzmir’deki havaalanında Ecevit ve beraberindekilere yere sıkılmış bir kurşun heyecan yaratmıştı.
Neyse ki yaralanma olmamıştı.
Ama...
Çok konuşulmuştu.
Fakat asıl büyütülen, tartışılan, yankılar yaptırılan bir başka olaya değineyim.
70’li yıllarda Süleyman Demirel
Başbakan, Bülent Ecevit ise ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı.
Ecevit Taksim’de seçim mitinginde konuşacaktı.
O sırada ulusal istihbarat birimlerinden “Başbakanlığa çok gizli” kaydıyla bir ihbar gelmiş.
İçişleri Bakanı ve Milli Emniyet de Demirel’e “ihbarın ciddi olduğunu” vurgulamış.
Bunun üzerine Başbakan Demirel, ana muhalefet partisi Genel Başkanı Bülent Ecevit’e kendi imzasıyla “özel” ve “şahsa mahsus”
bir mektup göndermiş.
İşi sadece Ecevit’in korumalarını
uyarmakla geçiştirmemiş.
Mektupta Ecevit’e “bu mitingi iptal etmesini ama bunu yapamıyorsa, hiç değilse konuşma yapacağı kürsünün yerini son dakikada değiştirmesini” yazmış.
“Mektubu kesinlikle gizli tutmasını” ayrıca rica etmiş.
Böylece...
Suikast girişimi yapacak olanları -şüphelendirmeden- yakalamak amaçlanıyormuş.
................
Peki, Ecevit ne yapmıştı?
Mektubu kamuoyuna açıklamıştı.
“Bu ihbara rağmen Taksim mitingini yapacağını, kürsünün yerini değiştirmeyeceğini” vurgulamıştı.
Manşetlerde, TV programlarında bu olay köpürtülmüştü.
Ecevit suikastçılara meydan okumuş oluyordu.
Canını fedaya hazırdı.
Yürekliydi.
Ecevit’in “Kıbrıs Fatihi Cesur Karaoğlan” imajı daha da ışıklandırılmıştı.
.....................
Demirel ise Ecevit’in özel ve şahsi bir mektubu kendisine sorulmadan açıklanmasını “eleştiriyordu.”
Onun bu tavrını “devlet adamı ciddiyetiyle bağdaştırmadığını” söylüyordu.
Bu arada suikastçılar da elbette arazi olmuşlardı.
Yakalanamamışlardı.
İMAMOĞLU’NUN TARZI
Haberler...
TV tartışmaları...
Demeçler...
İmamoğlu’na
“suikast ihbarı” gündemin ilk sıralarında.
Ancak...
Altı boş.
İyi ki de boş...
İşin aslı şöyle...
60-70 siyasetçi, üst düzey bürokrat için “DAEŞ’in suikast planladığı” yolunda devletin istihbarat kuruluşlarına duyumlar gelmiş.
O isimler arasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da varmış...
Tedbir olarak korumaları uyarılmış ve sayıları artırılmış.
İmamoğlu’na “hiçbir yere yalnız gitmemesi” söylenmiş.
Hatta berberine bile...
Bu ihbar bir şekilde sızmış.
İnternette, gazetelerde, televizyonlarda yer almış.
Peki...
İmamoğlu ne yaptı?
Tartışmalar alevlenirken İmamoğlu’nun kendisine yöneltilen sorulara cevabı, sakin, sade ve abartısızdı.
“Böyle bir ihbar geldiğini korumalarım söyledi, o kadar.
Ben, işimi yapmaya devam ediyorum.”
Yani...
Olayı fırsat bilip köpürtmedi.
“Sokağa yalnız çıkacağım,
berberime de yalnız gideceğim, hiçbir
şeyden korkmuyorum, halkım için ölmeye razıyım” gibi havalı laflar etmedi.
.................
Not: Turgut Özal’a suikastın da tanığı oldum. Suikastı gerçekleştiren Kartal Demirağ’ın ilk ifadesini verdiğinde de hastane odasındaydım.
Uzun hikâyedir, ayrı bir yazı konusu...