Yunanistan Ege’deki karasularını 12 mile çıkartmak istiyor ama Türkiye’nin bunu “casus belli (savaş sebebi)” sayacağını açıklamış olması nedeniyle duruyor.
Ama...
İç politikadan da baskı var.
Örneğin...
Yunanistan televizyonunda yayınlanan bir röportajda bu durum açıkça dile getirildi, “Yunanistan, Türkiye’nin rehinesi” denildi.
O röportajdan önemli satırları yansıtıyorum.
Ekrandan aldığımız fotoğrafta beyaz gömlekli kişi karşısındaki gazetecinin sorularını cevaplıyor.
Beyaz gömlekli adamın cevaplarının başına “casus” kelimesini koydum.
Adı Savvas Kalenderidis...
Yıllarca Yunanistan Gizli Servisi’nde yarbay rütbesiyle çalıştı.
Türkiye’de, İzmir-Yunanistan Başkonsolosluğu’nda diplomat gibi görünüp PKK’ya yardım için çalıştı.
Yakalandı.
4 yıl hapse mahkûm oldu.
Ancak...
İki devletin anlaşmasıyla Yunanistan’a iade edildi.
Yani gerçek bir casus.
Çok iyi Türkçe biliyor.
Kürtçe anlıyor.
Abdullah Öcalan’ın yakın dostu...
Öcalan’ı İtalya’dan alıp Kenya’ya götüren kişi.
TV’deki konuşması şöyle...
YUNANİSTAN TÜRKİYE’NİN REHİNESİ!
Casus:
Yunanistan kara sularını 12 mile çıkarabilir ve konumunu güçlendirebilir.
Tabii önce Türkiye’nin mantıksız iddialarını yere sererek!
Aslında biz bunu kara sularımızda on yıllar önce yapmış olmalıydık.
1982’de bize bunu yapmak için mutlak hakkın verildiği dönemde ve ondan önce Ulusal Hukuk’a ve Montego (*) Sözleşmesi’ne sahiptik.
Şimdi sadece yazılı hukuka sahibiz.
Eğer o zamanlarda genişletmiş olsaydık şu an Türkiye’nin hak iddia edeceği alan olmazdı.
Ege’de kara suları dışında kalan alanlar sadece % 17 civarıyla sınırlanmış olurdu.
Sunucu:
Ancak...
Daha önce “bunun Yunanistan’ın maksimalist bir tezi olabileceği” fikrini duyduk.
Ege Denizi’ni sadece Türkiye için değil, diğer birçok büyük devlet için kapatabileceğimiz ihtimalini duyduk.
Casus:
Kim denizleri gemilere kapatacağımızı söylüyor?
Bugün kapalı bir deniz olan Marmara Denizi ve boğazlar uluslararası gemilere açık değil mi?
Şikâyet eden var mı?
Ege’de aynı hakları tanıyacağız ve uluslararası seyrüsefer için sorun olmayacak.
Sunucu:
Sorun nerede olacak?
Casus:
Ege’nin uluslararası sularında tatbikat yapmak isteyecek savaş gemilerinde sorun çıkacak.
Yani bu hakkı onlardan kaldırıyoruz çünkü bu uluslararası hukukun bize verdiği hak.
Sunucu:
Öyle ise Rusya ya da ABD bile bize karşı olsa itaat etmemeliyiz.
Casus:
Bay Sahinis, bugün sana Yaycı’nın yazdığı 6 kitaptan birini getirdim.
Sunucu:
Bunu yazan kişi “Mavi Vatan”ın ideolojik babası.
Casus:
Yakın zamana kadar Türk askeri donanmasının lideriydi.
Arka sayfasında ne var bir bakın.
Mavi Vatan var.
Mavi Vatan Ege’nin yarısına yayılıyor.
Peki nasıl?
Çünkü kara sularımızı 12 deniz miline çıkarmadık.
Yani Türkiye’ye Libya Anlaşması ile yeni yerler iddia etmesi için boş alan bıraktık...
Sunucu:
Durum böyle ama aynı zamanda bizi yöneten insanlar da halka yanlış mesajlar veriyorlar.
Mesela Milli Güvenlik Danışman Yardımcısı...
“Türkiye Libya Anlaşması ile yaşamayı öğrenmemizi” tavsiye etti.
Casus:
Bu çok cüretkâr bir açıklama.
Ancak...
Bence danışmanı olduğu hükümetin yaklaşımını yargılamamız gerektiğini söyleyebilirim.
Yani şu an Hafter’i destekliyoruz.
Daha ne yapmalıyız?
Türklerin desteklediği tarafı destekleyip oturduğumuz dalı mı keselim?
Biz “Bu anlaşmayı devirene kadar sesimizi çıkarmayalım” diyenler benzer şeyleri daha önce Kıbrıs’ın istilasında da söylüyorlardı.
Aslında sanki Mavi Vatan’ın sınırlarını kabul ediyormuşuz gibi görünmemizi istiyor.
Sunucu:
Bu son kitap ne zaman yayımlandı?
Casus:
Nisan ayında çıkan son kitabı.
Sunucu:
Tüm düşünceleri ve fikirleri içinde değil mi?
Casus:
Burada aktif görevdeyken Türkiye’nin gelecek 10 yıllarının ulusal stratejisini belirleyen bir subay var.
Kendisi şimdi emekli.
Aktif görevde iken de kitaplar yazıyordu. Söylemek istediğim, bizim Yunanistan’daki subayları hadım ettiğimizdir.
Kendi düşüncelerini ifade etmeleri veya kitap yazmaları yasaktır.
Ve buradaki farkı görüyoruz.
Yaycı tam 6 tane kitap yazdı.
Ve tüm bu kitaplar Doğu Akdeniz meseleleriyle ilgili.
Libya, Kıbrıs, Girit...
“Girit’in dörtte üçünün Türk olduğunu ve Hanya Belediyesi’nin sadece dörtte birinin Rum olduğunu” söyleyen kişi bu adam.
Bununla ilgili bir de harita var.
Ege’de 12 mile genişleseydik bunların hiçbiri olmazdı ve bunun mazereti yok...
Yunanistan bugün 12 milde “casus belli” (**) korkusunu hesaba katarsa, yarın başka bir konuda ve yarından sonra başka bir konuda da aynı şey olur. Yani “Yunanistan, Türkiye’nin rehinesi olmak” gibi inanılmaz bir duruma düştü.
Çünkü şu an ülkemizin savunmasız bir ülke olduğu mesajlarını verdiğini biliyorsunuz.
Demem o ki bu ülkeyi savunan bir siyasi sistem olsaydı, yarın Ege’de kara sularının 12 mil genişletilmesini yapar ve yarından sonra Kıbrıs ile kıta sahanlığı anlaşması imzalardı.
.....................
(*) BM Deniz Hukuku Sözleşmesi.
1982’de Jamaika’nın Montego Bay kentinde imzalandığı için bu adla anılıyor.
16 Kasım 1994’te yürürlüğe girmişti.
(**) “Savaş sebebi” saymak.
Daha fazla kepaze olmayalım
Casus Savvas Kalenderidis Abdullah Öcalan’ı uçağa bindirdiğinde Güney Afrika’ya gittiklerini, orada Mandela’nın avukatıyla Öcalan’ı görüştürmekle görevli olduğunu sanıyor.
Ama uçak Kenya’ya iniyor.
Casus Savvas, Yunanistan’ın Kenya’daki büyükelçiliğinde tam 17 gün boyunca Abdullah Öcalan ve yanındaki arkadaşlarıyla birlikte oluyor.
2 SAAT MÜHLET
Bu süre içinde Kenya hükümetine büyük baskı yapılıyor.
Sonrasını Savvas Kalenderidis
şöyle anlatıyor:
Kenyalılar, Öcalan’ın Yunan Büyükelçiliği’nden uzaklaştırılması için 2 saat süre tanıdılar.
“Öcalan’ı istediği yere götürecek uçağı tahsis edeceklerini söylediler.”
Durumu Öcalan’a anlattık.
Hollanda, Finlandiya veya Almanya’ya götürmeyi düşündük.
Öcalan “Hiçbir yere gitmiyorum” dedi.
Büyükelçi Kenyalıların tehdidini hatırlattı.
Ben Öcalan’a şöyle dedim:
“Burası Büyükelçilik, Yunan toprağı sayılır ve ben bir Yunan subayı olarak burayı koruyacağım. Bunu senin için değil, vatanım için yapacağım. Kararın ne olursa olsun biz saygı göstereceğiz” dedim.
Öcalan bir süre düşündü ve yine duygularının sesini dinleyerek hata yaptı:
“Gideceğim” dedi.
Havaalanına gittik...
Havaalanında küçük bir uçağın havalandığını gördüm.
Saat 21 idi.
Büyükelçiye uçağı gösterip, “Apo bu uçakta. Umarım Ankara’ya götürülmüyor” dedim.
17 gün boyunca Apo’nun yanında olan Dilan, Nujyan, Melis ve İbrahim liderlerinin başına geleni anladıklarında üstüme saldırdılar.
Beni tekmeliyor, “Liderimiz nerede? Ona ne yaptınız” diye bağırıyorlardı.
15 dakika sonra Büyükelçi Kostulas geldi.
Bana “Savvas hiçbir şey öğrenemiyorum. Daha fazla kepaze olmayalım. Atina’ya ne diyeyim?
Öcalan’ı kaybettik mi diyeyim” dedi.