Milliyet’in efsane Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı, büyük gazeteci Abdi İpekçi’yi 1 Şubat 1979’da kaybetmiştik. Dostum ve abimdi.
Sevgi, saygıyla anıyoruz.
Tek tanrılı dinler kadar eskidir “meleklerin dişi mi, erkek mi oldukları” tartışmaları.
Eğer “erkek melekler” de varsa, onlardan biri herhalde Dr. Cengiz Aslan’dı.
Merhum Turgut Özal’ın Başbakanlığı sonra da Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde özel doktoruydu.
Öyle tanımlandı ama çok
daha ötesiydi.
Harikulade bir dosttu.
Çok bilgili ve donanımlı hekim ve kocaman sımsıcak bir yürek.
Gözlerinin içiyle de gülen güvenilir bir arkadaştı.
21. yüzyılın “kara vebası korona” onu da aramızdan aldı.
Özal’ın gezilerinde bulunan diğer gazeteciler gibi benim de Cengiz Aslan’la öyle çok ve güzel anılarım var ki. Birini yansıtayım...
Cengiz Aslan’ın bu fotoğrafı onu en güzel anlatan görüntülerden biri. Anılarımızda hep bu gülen yüzüyle kalacak.
………………
1987…
Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Washington’a resmi gezisini izleyen gazeteciler arasındayım.
Washington programının son gecesi Özal’ın doktor Cengiz Aslan beni bir kenara çekti.
“Başbakan Özal Houston’a gidiyor biliyorsun, gelecek misin” diye sordu.
İstanbul’dan, Ankara’dan gelmiş olan diğer köşe yazarları gibi ben de bir checkup sağlık gezisi olduğu için programın Houston uzantısına katılmayı düşünmüyordum.
“Hayır, diğer arkadaşlarla birlikte Türkiye’ye döneceğim” cevabını verdim.
Cengiz gülümseyerek elini omuzuma koymuş, “Gel... gel... hatta Houston’da biraz kalman da gerekebilir” demişti.
Doktorun söylemindeki “biraz kalman da gerekebilir” kelimelerini bir “gizemli mesaj” gibi algılamıştım.
………………
Ertesi gün Washington’dan Houston’a uçuşta Güneş Taner ve Merkez Bankası’na henüz yeni Başkan olmuş Rüşdü Saracoğlu’yla beraber aynı uçaktaydım.
Diğer arkadaşlar Houston’a gelmemişti.
Programın sağlık bölümünü izlemeyi gazetelerinin Amerika’daki yerel muhabirlerine bırakmışlardı.
Ve bir gün sonra Cengiz Aslan’ın bana verdiği tüyonun esası ortaya çıktı. “Turgut Özal bapas ameliyatı olacaktı.”
Tehlikeli ve hayati riski olan bir ameliyattı.
Turgut Özal, gece, bizi oteldeki dairesinde kabul etti. Tek tek elimizi sıktı, yanaklarımızdan öptü “Yarın sabah ameliyatın sonucu ne olur, ne olmaz belli değil” düşüncesiyle “veda eder” gibiydi.
Hepimiz duygulanmıştık.
Ayrılırken Cengiz Aslan gene tatlı tatlı gülümseyerek “Gel demekte haklıymışım değil mi?” demişti.
8. Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın ABD-Houston’da olduğu ameliyat sonrası TRT’nin Washington muhabiri Ali Kırca’ya açıklama yaparken, Türkiye’yi özlediğini söyleyip gözlerinin dolduğu an.
……………..
Ama... Ameliyattan özel fotoğrafını gene de Hürriyet’in New York temsilcisi Doğan Uluç’a sızdırmıştı.
Gazetecilik yaşamım boyunca Hürriyet’e yapılan çok sayıda “özel kıyaktan” biriydi bu.
Meslekteki ilk yıllarımda “İnönü’ye Johnson mektubunun” Cüneyt Arcayürek ustamıza sızdırılmasından başlayarak tanık olduğum örneklerden biriydi.
………………
Sevgili dost Cengiz Aslan nur içinde yat. Değerli eşine ve kızına, tıp camiasına,tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum.
HİBE DEĞİL “YATIRIM”
Şu satırların yazıldığı akşam “pandemi kısıtlamaları” devletin zirvesinde masaya yatırılacaktı.
Çıkacak sonuç nedir bilmiyorum.
Ama...
10 milyon insanın yani Türkiye nüfusunun 8’de 1’inin sorunu olan “yeme-içme” sektörünün sancısını yansıtayım...
TURYİD’in (Turizm, Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği) Başkanı Kaya Demirer ve sektörün en büyüklerinden Sunset’in Kurucusu
Barış Tansever’i dinledim. (*)
Durumu ana hatlarıyla yansıtayım...
…………..
Yeme-içme sektöründe 2 milyon çalışan var.
Bunların aileleriyle birlikte temsil ettikleri nüfus 8-10 milyon...
Tedarikçileri de katarsak rakam daha büyük.
Restoranlar, lokantalar, bar ve kafeler geçen yıl 16 Mart’ta kapatıldı.
Bu bir “seferberlik” gibi düşünüldü.
Varsa, birikimlerle, yoksa borçlanarak yakınlardan alınan yardımlarla, zorluklar göğüslenmeye çalışıldı.
1 Haziran’da devletin “açılma kararıyla” umutlar yeşerdi.
Ama...
20 Kasım’da tekrar “kapanma kararı” ve kepenklerin indirilmesi...
Aylardır bu insanlar boşta ve daha da can yakıcı oluşu “umutsuz...”
Sonuç..
Sektörün kepenkleri 7 ay kapalıydı.
Sadece 5 ay çalışabildi.
Ama...
O 5 ay boyunca da saat 21.00’den sonra ve hafta sonları kapılarını kapatma zorunluğu vardı.
Olması gereken cironun sadece 3’te 1’ini ancak yapabildiler.
Devletin küçük yardımları “sadra şifa” oldu denemez ama tedarikçilere olan borç ödemelerinin, işçi çıkartmanın durdurulması ve bazı kararlar yadsınamaz.
Gene de tahminlere göre
iflaslar sektörün 1/3’üne yakın.
Devletin vergi ve dolaylı gelirler olarak kaybı ise 50 milyar lira dolaylarında.
ÖNERİ PAKETİ
Kaya Demirer ciddi araştırmalar sonucu bir öneri geliştirmiş bulunuyor.
Her işletmenin 2019 ve 2020 ciroları arasındaki farkın yüzde 25’i kadar “devletten hibe katkısı...”
Bu hibenin de şartlara bağlanması.
Yani...
“Çalışanların ücretlerinin ve mekânların borçlarının ödenmesi gibi...”
Ayrıca...
İşletmeler çalışanların maaşlarını ödemeli ama sigortalar bir süre devlet tarafından karşılanmalı.
Başka rasyonel ayrıntılar da var.
Kaya Demirer’e göre, bu yaklaşım devlet açısından “yardım” değil “yatırım” gibi görülmeli.
Çünkü...
“Sektörün yaşayabilmesi, ayağa kalkabilmesi devlet gelirlerinin bu yatırım kadar artması sonucunu üretir.”
………………
Barış Tansever’in yaklaşımı ise şöyle:
“Turizm İşletme Merkezi sahibi olan restoranlarla oteller aynı kanunla (Turizm Teşvik Kanunu) ile düzelenmiş bulunuyor.
Oteller açık ama sayıları bin dolaylarında olan turizm işletme belgesi sahibi restoranlar kapalı.
Bu ayrım giderilmeli.
HES Kodu gösterilerek
giriş kabul eden, maske, mesafe
ve hijyen kurallarını özenle uygulayan Türkiye turizmine kalite
kazandıran restoranlar da açılmalı.”
………………..
(*) Yeme-içme sektöründe referans yayın olan Gecce’nin kurucusu Kenan Erçetingöz, Kaya Demirer ve Barış Tansever’i bir araya getirdi ve sektörü konuştu. Youtube “Yüz yüze” programından izlenebilir.