3 Haziran büyük şair Nâzım Hikmet’in ölüm yıl dönümüydü.
Nâzım’ın son gecesini -yaşamını yitirdiği evinin salonunda- eşi Vera’dan dinlemiştim.
Nâzım’a devletin verdiği konut, eski sosyalist rejimi mimarisinin soğuk, ruhsuz örneklerinden bir binanın üst katındaydı.
Nâzım bahçeye bakan pencereye Karagöz-Hacivat resimleri yapıştırmış, hüzünlü görüntüye mizahın tebessümünü yansıtmak istemişti.
Salonda Vera’yla karşılıklı oturduk.
İkram ettiği votkadan ilk yudumlarımızı almadan sevgili Nâzım Hikmet için kadeh kaldırdık.
Vera, Nâzım’ı kaybettiğimiz 3 Haziran 1963’ün bir gün öncesinden başlamıştı anlatmaya.
........
Akşamüstü Nâzım’ın kitaplarını basan yayın kurumundan bir adam geldi. Nâzım içeri almadı.
Ona “Dışarıda konuşalım” dedi.
Güzel bir bahar günüydü.
Avludaki banklardan birinde uzun uzun konuştular.
........
Vera bana “Nâzım’ın hem kendi yaşamlarını, hem de daha önceki eşi -Polonya’da oturan- Münevver Hanım ve oğlu Mehmed’in yaşamlarını devam ettirmekte zorlandığını” anlattı.
“Nâzım’ın Komünist Parti yöneticileriyle arası açıktı. Stalin’e -kendini putlaştırmış- gibi sert eleştirileri nedeniyle, şimşekleri üzerine çekiyordu” dedi.
O yüzden -kasıtlı olarak- devlet Nâzım’ın kitaplarını az sayıda bastırıyormuş, tabii bu durumda satış geliri de az oluyormuş.
Nâzım iki ailenin birden giderlerini karşılayabilmekte zorlanıyor, gelecekte yazacağı kitaplar için avanslar çekiyormuş.
Yayınevine epey borçlanmış.
Gelen adam da “Borçlarını öde” diye sıkıştırmış.
Vera’ya göre, “adamın amacı aslında Nâzım’ı köşeye sıkıştırarak, yola getirmekmiş.”
Böylece rejimin istediği gibi yazmaya ve Türkiye’ye dönük yayın yapan Bizim Radyo’da daha sert konuşmalar yapmaya mecbur kalacakmış.
........
Vera, Nâzım’ın son gecesini anlatmayı şöyle sürdürdü.
Nâzım’a şöyle dedim:
“Madem Münevver’i ve oğlunu bu kadar seviyordun... Münevver’le yeniden evlenseydin. Neden beni aldın?
İki eve bakmakta bak nasıl zorlanıyorsun. Hasta kalbin daha ne kadar dayanacak?
Kendine kıyıyorsun. Yazık değil mi?”
Sonra yemeğe oturduk. Sessizce konuşmadan yedik.
Gece konu tekrar açıldı.
“Neden Münevver’le yeniden evlenmedin?” diye tekrarlayınca “Artık mümkün değildi” cevabını verdi.
Ve nedenini açıkladı.
Moskova’ya kaçtıktan sonra kadim dostlarından mektuplar almış. O mektuplardan satırları okudu. “Nasıl üzüntü çektiğini” anlattı.
Gözleri dolmuştu.
Kalbi herhalde daha da yorgun düşmüştü.
Çok geç saatlerde yattık.
Sabah, gazeteleri ve postayı almak üzere dairenin kapısına gitti.
Açamadan orada yığıldı kaldı. Yaşama veda etti.
Kalbi o gece “bana Münevver’le yeniden evlenmediğini anlatırken, yeniden yaşadığı acı anıları” taşıyamamış olmalıydı. *
........
Vera’nın bu konuda bana anlattığı şeyleri yazmak istemiyorum.
Ancak... Nâzım’ın Moskova’ya kaçtıktan sonra “19 yaşındaki Vera’ya âşık olup evlenmesi nedeniyle, oğlu Mehmed ve eşi Münevver’i unuttuğu, onlara bakmadığı” yolundaki iddiaların “büyük haksızlık” olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Her şeye rağmen gene de Münevver Hanım’a ve oğlu Mehmed’e de bakabilmek için hasta kalbini paralarcasına çalışmış ve yorulmuş.
.......
Nâzım şu mısraları Vera için yazmıştı:
“Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi, kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı.
Ak boynu uzundu, yuvarlıktı...”
Vera bana, “İnanın ki Nâzım Münevver’i ölene kadar benden daha çok sevdi” diyerek noktayı koydu.
......
Nâzım Hikmet, Moskova’da Rus büyüklerinin mezarlarının bulunduğu Novodeviçi’de yatıyor. Başında iki Rus sanatçısının iri bir kayayı oyarak yaptıkları “Rüzgâra karşı yürüyen adam” çalışması...
Taşın üzerinde şairin el yazısıyla “Nâzım” adı oyulmuş.
Önündeki mezarda ise Nâzım’ın aşkı, son eşi Vera’ya yatıyor.
Ve... Başında doğal haliyle bir taş üzerinde el yazısıyla “Vera” yazılı.
.......
Nâzım’ın yayımlanmış bütün kitapları üzerinden yaşamını anlatan çok değerli bir çalışma...
Adı “Nâzım Hikmet’in ELLERİNİN İZİNDE...”
Müellifi M. Merih Güneş.
Yayımlayan Küçükçekmece Belediyesi.
1000 sayfa... Sadece 1100 adet basılmış (Benimki 0751 sayılı.)
Ticari amaçlı değil (Hors Commerce.)
Fotoğraflar, şiirler, oyunlar, küresel medyadan gazete kupürleri, çizimler, anılar...
Yabancı dilde basılmış kitapların kapakları harika bir çalışma.
Merih Güneş’i, emeği geçenleri ve bu yapıtı yayımlayan Küçükçekmece Belediye Başkanı Kemal Çebi’yi kutluyorum.
..........
* 19 yıl önce bu köşede yazdığım yazıdan da seçtiğim bazı satırlar.
Nazım’ın oğlu ‘Mehmed’den
Les Lettres Françaises’de yayımlanan bir Nâzım şiiri…
Bunu Nâzım, henüz Türkiye’deyken yazmış. Sanıyorum hapisten çıkarılıp özgür kalması için Fransa’da düzenlenen kampanya Nâzım’ı duygulandırmış olmalı.
“Dünya Silahsızlanma Kongresi” öncesinde yayımlanacak “Barış ve Silahsızlanması Uğrunda” başlıklı bir kitapta yayımlanması için yazmış. 1000 sayfalık kitapta buldum.
......
Nâzım’ın Oğlu Mehmed’in
Fransa’ya Mektubudur
İyi niyetli Fransızlar,
ben üç aylık bir bebeğim,
mavi gözlü bir oğlan çocuğu,
henüz yürümeyi beceremiyorum,
hatta emziğimi tutmayı bile,
ama öğrendim gülümsemesini,
kuru kunduğa, güneşli aydınlığa
ve anne sütünün kokusuna
..........
Şiir uzun ve şöyle bitiyor:
Yalnız değilim diye seslenen
benim gibiler çok, pek çok
Biz savaş istemeyenleriz
biz ölüm istemeyenleriz.
Hayatı sevmek öyle basit öyle kolay ki.
İyi niyetli Fransızlar,
Barıştan yana olanlarla
birlikte olun
Fransa yaşasın diye
biz yaşayalım diye.
Mehmed, Nâzım Hikmet’in oğlu