Atilla İlhan’la sohbetlere doyum olmazdı.
Zülfü Livaneli’yle de öyle…
Tatilimin çoğu günlerinde Zülfü Livaneli’yle sohbet ettim.
İki ayrı gazetede, odalarımız aynı katlardaydı. Zülfü’yle söyleşmenin tadını o zaman almıştım.
Bu defa Bodrum tatilinde iyice süzülmüş, demlenmiş olarak o keyfi sürdüm.
Zülfü’nün penceresinden bakarak Bitez koyu dalgaları üzerinde kayan sohbet sörfü…
İşte aldığım bazı notlar.
………………….
Ben “hayvanı” hakaret sözcüğü
olarak kullanmıyorum.
Batı da “hayvan” hakaret değildir.
Kimse kimseye “animal (hayvan)” diye bir öfke dile getirmez.
“Ayı” var mesela.
İsveç’te Başbakan ismi…
Bjorn Borg, tenis şampiyonu, onun da adının anlamı ayı.
Amerika’da bir partinin sembolü “eşek...”
…………………
- Hiçbir hayvan yüz yüze sevişmez.
İnsanın da herhalde gelişim sürecinde ortaya çıkmış bu.
Hatta Afrika’ya giden misyonerlerden dolayı oradaki insanların öğrendiği bir şey…
“Misyoner pozisyonu” sözü ona dayanır.
…………………
- “Düşünüyorum o halde varım”
diyen bir kültürün karşısına “düşün düşün b.k’tur işin” yaklaşımıyla çıkamazsın.
…………………
- Biliyorsun bu umera rasatnameyi yıktı. Onların çarpık kafasına göre gökyüzüne bakarken rasathaneden meleklerin eteklerinin altı izleniyormuş.
…………………
- Japonlar ilk kez İstanbul’a geldiği zaman aylar boyunca bunların, Kuran’da sözü edilen “yecüc mecücler” olup olmadığı tartışıldı.
…………………
- “Ütopya’yı” öldürdüler. Şimdi “distopya” çağındayız. Geleceği ancak korkuyla düşünebiliyoruz.
…………………
Mevlâna:
“Sen okyanusta bir damla değil, damladaki okyanussun.”
…………………
31 Mart isyanında alaylı askerler, sokakta “yaşasın vatan” diye slogan atan mektepli subayları dövüp “niye yaşasın Vartan” diye bağırıyorsun “yaşasın padişahımız desenize” diyecek kadar vatan kavramından habersizdiler…
(Vartan Ermenice erkek adıdır. G.C)
…………………..
Bütün dillerde aşk destanları çok ünlü. Ama dikkat edersen hepsinde erkek adı öndedir.
“Romeo ve Juliet, Tristan ve İsolde, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre…”
Oysa “Leyla ile Mecnun’da” kadın adı önce gelir. Kadına en az değer verildiğini sandığımız doğu kültüründe bu bana hep ilginç görünür.
…………………
“Pabucu dama atılma” sözü nereden geliyor?
Eskiden “arasta” denilen çarşılarda aynı işi yapan esnafın küçük ve alçak damlı dükkanları yan yana olurdu.
Pabuç, yemeni diken işlikler de yan yanaydı.
Bir kişinin yaptığı pabuç, çabuk delinir, yıpranırsa ve esnaf loncası bu kişinin şikayetini kabul ederse, o pabuç, esnafın dükkanının damına asılır, bunu gören kimse o esnafa gitmez ve böylece o esnaf cezalandırılmış olurdu.
…………………
İspanya iç savaşında bir bomba düşer savaş meydanına. Faşistler tarafından bizim tarafa fırlatılmış bir bombadır bu.
Patlamaz!
İncelenince içinden bir not çıkar.
“Korkmayın yoldaşlar” yazmaktadır, “bu bomba patlamayacak!”
Faşistlerin kullandığı silahları üreten bir fabrikadaki işçinin notudur bu… (Anekdot Zafer Köse’den. G.C)
…………………
İnsanları kökeninden dolayı, soyundan dolayı yok etmek anlamındaki “Genosit” sözcüğüne “ekosit” diye bir kavram eklediler. Ekolojiyi yok etmek……… Ben de bir ara katıldığım Versailles konuşmalarında “ethosit” kavramını ortaya atmıştım. Gelenekleri, etnik kültürleri yok etmek, bu da soy kırımın bir versiyonu.
…………………
Eğer kapsayıcı kimliğine ihtiyaç duyduğunuz devlet dünyada güçlüyse, etnik kökeninizi aşacak bir saygınlık sağlıyorsa, elbette her yurttaş o kimlikle anılmayı tercih edecektir.
Bir zamanlar Osmanlı dünya gücüydü ve aynen Amerika’da olduğu gibi herkes kendisine Osmanlı diyordu. Birine farklı bir biçimde seslenmek onur kırıcıydı.
Fatih’in sadrazamı Rum Mehmet Paşa; Donanma Komutanı anne tarafından Rum Barbaros Hayrettin Paşa; Büyük Sadrazam Sırp Sokollu; Sultan Abdülaziz’in annesi Kürt Pertevniyal hatun; III Murad’ın annesi Yahudi Nurbanu hatun; Girit isyanını bastırmak üzere Abdülhamid’in gönderdiği Rum Karatori Paşa; Devşirme Baş Mimar Sinan; Londra Sefiri Kostaki Musurus Paşa; Ermeni nazırlar, sefirler ve daha binlercesi…
Bu şahsiyetlerden hangisine sorsan büyük bir onurlar “Ben Osmanlıyım” derdi.
………………..
Mutasavvıflar da çok ezildi.
Örneğin…
Şair Nesimi’yi 1714’te Halep’te derisini yüzerek öldürmüşlerdi.
………………..
Daha pek çok güzel satırlar not ettim. Ama yerim bu kadar…
Keyfini sizinle paylaştığım bu sohbet aslında “sesli” değil…
Zafer Köse’nin, “Livaneli’nin Penceresi’nden” adlı nehir söyleşi kitabından…
Gene de Zülfü’nün “azizim” diye başlayan sımsıcak sesli anlatımını hissederek çevirdim sayfaları.
Pandemi günlerinde kitap en iyi arkadaşım oldu.
(Doğan Kitap)