23 Temmuz “Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu Lozan Antlaşması”nın 100. yıl dönümüydü.
Bu muhteşem tarihi anlaşma için anlamlı birkaç anı yansıtıyorum.
………………..
Lozan Konferansı iki süreçte gerçekleşti.
Önce birincisi…
Konferansın Amerikalı gözlemcisi Grew, Türk heyetinin başkanı İsmet Paşa’nın maruz bırakıldığı baskıları anlatmak
için şöyle demişti:
“İsmet’e o kadar baskı yaptılar ki New York’un Harlem semtindeki bir polis karakolundaki sorgulama, latif bir
akşam yemeği gibi kalırdı.”
O yıllarda İngiltere yer küredeki kara ve denizlerin 4’te 1’ine egemendi.
İngiltere delegasyonunun başındaki Lord Curzon öylesine kibirliydi ki ve öylesine de tepeden bakıyordu ki İsmet Paşa’nın direnişleri karşısında son derece küstah bir tavır koydu.
Lozan Antlaşması için İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan bir metin hazırlamış, 30 Ocak 1923’te Türk delegasyonunun önüne koymuştu.
Sadece dört gün konuşulabildi.
4 Şubat 1923 tarihli son toplantıda Lord Curzon İsmet Paşa’ya “Tren vaktim geldi, bunları imza edin de gidelim” dedi.
Böylesine kaba bir tavrın ötesinde, imza için dayatılan metnin de kabul edilir tarafı yoktu.
İsmet Paşa “İmza etmiyorum, konferansın bu şekilde kesilmesinin sorumluluğunu da üstlenmiş bulunuyorsunuz” cevabını verdi.
Ardından, “Trene binip gideceksiniz. Memleketinizde sulhu soranlara ne cevap vereceksiniz?” sorusunu yöneltti.
Curzon’un cevabı “Asıl siz memleketinize gittiğiniz zaman ne cevap vereceksiniz?” diyerek soruyu soruyla cevapladı.
İşte İsmet Paşa’nın Lord Curzon’a öfke krizi geçirten sözleri:
“Bir cümleyle cevap vereceğim; ‘Lord Curzon sulh istemediği için konferans kesilmiştir.’
Bütün dünyaya ilan edeceğim.
‘Lord Curzon barış istemiyordu, müzakereleri zora sokmak için elinden geleni yaptı.
Konferans kesildi, yeniden harp başlayacak’ diyeceğim.”
Ortalığı buz kesmişti.
İsmet Paşa toplantı masasında ayağa kalkmış, elindeki notlara bakarak konuşmasını yapıyor.
15 DAKİKA RÖTAR
Diğer ülke delegeleri araya girdiler.
Karşılıklı tavizler alarak anlaşma sağlamaya çalıştılar ama oteline geçen Curzon böbürlenmeye devam ediyordu:
“Lozan’ı İngiltere heyeti olarak terk ediyoruz.
Benim yokluğumda geri kalan İtilaf Devletlerinin temsilcileri de Lozan’ı terk edecekler.
Çünkü benim yokluğumda onların anlaşmayı berbat etmelerine fırsat vermeyeceğim.
İmza yetkisine sahip hiç kimse Lozan’da kalmamalı.”
Aracılar tekrar İsmet Paşa’ya geldiler.
“Curzon’un trenini bir çeyrek saat tehir ettik, trene yetişip anlaşmayı imzalarsanız barış olacaktır” diyorlardı.
Şu afra tafraya bakın.
Lord Curzon önce “Tren vaktim geldi, bunları imzalayın da gidelim” gibi kendini Olimpos’un tepesindeki Tanrı Zeus zanneden havalara giriyor.
Aracılar da lütfedip, “Curzon’un trenine 15 dakika rötar sağladıklarını” söyleyerek İsmet Paşa’ya “Hemen trene yetişin, kalkmadan imzalayın, barış olsun” gibi çocukça bir öneride bulunabiliyorlar.
ESİR OLMAYA HAYIR
İsmet Paşa elbette kesin tavır koyuyor.
Saat 16’da asansörle aşağıya iniyor.
Yanındaki Türk delegasyonuyla birlikte oteline yürüyor.
Etrafını saran gazeteciler soruyorlar:
“Ne oldu İsmet Paşa?”
“Ne olacak HİÇ… Esir olmayı kabul etmedik.”
Birkaç dakika sonra da Curzon Lozan garından trenine biniyor.
Gazetecilere “Türkler son tekliflerimizi de reddettiler” diyor.
Lord Curzon’un treni hareket ediyor.
Bu tren Curzon’u bir daha Lozan’a getirmeyecektir.
İsmet Paşa’yla Curzon bir daha karşı karşıya gelmeyeceklerdir.
Lozan Konferansı’nın anlaşmayla sonuçlanan ikinci bölümünde İngiltere heyetinin başında artık İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold vardı.
Bu karikatür kedi anlamına gelen Gatos’ta yayımlandı. Tepkiler nedeniyle hükümet tarafından toplatıldı. Horoz görünümündeki İnönü’nün altında Lord Curzon ve Fransa Cumhurbaşkanı Poincare adlı iki tavuk görülüyor. Sorunlar da yumurtaların üzerine yazılmış.
‘LATERNA GİBİSİN’
Konferansın başında itibaren İngiltere, Fransa ve İtalya, yani Birinci Dünya Savaşı’nın galip “İtilaf” Devletleri Türk heyetine tepeden bakıyorlardı.
İsmet Paşa’ya “Siz savaşta sadece Yunanistan’ı yendiniz.
Biz ise Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlarla birlikte Türkleri de yenen galip devletleriz” diyorlardı.
İsmet Paşa ise “kendisinin ve arkadaşlarının Kurtuluş Savaşını gerçekleştiren, Sevr Antlaşması’nı hükümsüz hale getiren, genç, bağımsız, egemen ve İtilaf Devletleriyle eşit statüde genç Türkiye devletini temsil ettiğini” her fırsatta ve her vesileyle vurgulamaktaydı.
Lord Curzon ise İnönü’ye şöyle diyordu:
“Laterna gibisin, çevirip çevirip hep aynı şeyleri söylüyorsun. Eşitlik, egemen ve bağımsız devlet. Bu sözü duymaktan hepimize gına geldi.”
İsmet Paşa ona şu cevabı vermişti:
“Bağımsızlığının ve egemenliğinin bilincinde, adaletli bir barışa ulaşmayı hedef alan ulusumuzu temsil ediyoruz. Bu konferans eşit devlet arasında sürecektir.”
ATATÜRK’LE İLETİŞİM HALİNDE
İsmet Paşa her gün Atatürk’le haberleşiyor.
Ona telgrafla gelişmeleri bildiriyor, Atatürk’ün görüşlerini alıyordu.
İsmet Paşa elbette kapitülasyonların kesinlikle kaldırılmasını şart koşmaktaydı.
Lord Curzon ise “adli usul beyannamesi” gibi bir isim değişikliğiyle bunu gene dayatıyordu.
“Osmanlı borçları.
Musul meselesi vardı.
Trakya ve İstanbul’da işgalin kaldırılması da Türkiye için bir başka olmazsa olmaz” konuydu.
Ama…
Curzon ve diğer iki İtilaf Devleti resti çekmişti.
150 sayfa, 160 madde ve 9 bağlı projeden oluşan anlaşma tasarısını kabul et veya reddet anlamına gelen bir ültimatom olarak heyetin önüne koymuşlardı.
Bunun için de zaman limiti Lord Curzon’un 4 Şubat için tren biletinde yazılı hareket saatiydi.
…………………
Yarın: “Lozan’da ikinci perde…”
………………….
Bu yazıda başta Büyükelçi Onur Öymen’in “ÇÖKÜŞTEN ZAFERE LOZAN” olmak üzere Lozan Konferansı ve Lozan Antlaşması’yla ilgili kaynaklardan yararlandım.
İsmet Paşa Lozan’da diğer delegelerle…