Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Alman gazetesi BILD’de yayımlanan bir fotoğrafı “süper maske tartışmalarını” başlattı.
Ursula von der Leyen’in Kovid-19’a karşı taktığı “FFP2 maskesi” tek kullanımlık 20 saat koruyucu özellikte.
Tartışma konusu...
Maskenin içindeki “nanomateryal” ince bir “grafen” tabakasının bulunması.
Bu tabaka “ultra hafif, ultra dayanıklı, su geçirmez” özellikte.
Ayrıca bol temiz hava sağlıyor.
Ama onu süper yapan asıl özelliği “Kovid-19 virüsünü parçalayıcı antiviral” gücü.
Ursula von der Leyen için “Avrupa’nın bir numarası, elbette böyle üstün özelliklere sahip maske kullanır” diye düşünebilirsiniz.
Bu “FFP2” süper maskesinin 4 katmanını da gösteren ve izah eden görüntüsünü sayfaya koydum.
MÜKEMMELİN EKSİSİ
Şöyle bir söz vardır.
“En iyi, iyinin düşmanıdır.”
Bu maskenin de Kovid-19 virüsünü “parçalayıcı grafen tabakası” kusursuzluk, mükemmellik tanımlamasını hak ediyor.
Ama...
Yukarıda yazdığım söyleme döneyim.
Bu mükemmellik çok ciddi “kusur” da üretiyor da olabilir mi acaba?
Çünkü...
Amerikalı bilim adamı Andrew Maynard şu vahim soruyu gündeme getirdi: “Grafen parçacıkları SARS-CoV2’yi parçalayabiliyorsa, bu -virüs öldürücü madde- vücudumuza girerse ne olur?
Hücrelerimize de aynı şekilde davranır mı?”
Yani...
“İçimize çektiğimiz andan itibaren dil, ağız, gırtlak, nefes borusu ve akciğer hücrelerimizde de parçalayıcı etkisi olur mu?”
Arizona Üniversitesi “Risk İnovasyon Laboratuvarına” göre, “Nano malzemeler zararsız değil. Bazı grafen parçacıklarının düzensiz kenarları hücrelere hasar verebilir.”
Bu kaygılar Kanada’da da dile getirilmekte.
Birkaç çocukta “nefes alma zorluğu, cilt tahrişi” gibi semptomlar görüldü.
Kanada’da bu maskeleri üreten Çinli şirket Shengquan “ürünlerinde kullanılan grafenin nanoskopik olmadığını” açıkladı.
Ve...
Yetkili sağlık kurumları “grafenli maskelerin kullanılmasında sakınca bulmuş” değiller.
Shengquan şirketi de “Avrupa’ya -hiç sorunsuz- yılda yaklaşık 600 milyon maske ihraç ettiğini” bildirdi.
Avrupa Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in BILD’de yayımlanan fotoğrafını da şirket, kendi internet sitesinde gururla -referans olarak- paylaşmakta.
Dünkü Fransız Le Monde gazetesi soruyor: “Ursula von der Leyen, Shengquan’in maskelerini takmaya devam edecek mi?”
Le Monde sorusunun cevabını da yazmış:
“Yorum yok.”
.....................
Öte yandan, Milliyet Haber’in başındaki arkadaşımız Pınar Aktaş “Türkiye’de grafenli süper maske var mı?” konusunda bir araştırma yaptırdı.
İTÜ Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı, Tekstil Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Bülent Özipek’in şu açıklamasını gönderdi:
“Üzerinde ‘CE’ yazısı bulunan maskelerin kullanımında hiçbir sorun görmüyoruz. Türkiye’de grafenli maske olduğuna
dair şu ana kadar hiçbir bilgi alınmadı...”
.....................
Sonuç...
İhtiyacından çok fazla aşıya ve çok fazla maskeye sahip Avrupa’da böyle tartışmalar yapılabiliyor.
Ama Türkiye için eczanelerden alınan, yetkili sağlık kurumlarının şartlarına uygun maskeler mutlaka kullanılmalıdır.
Hatta...
“Çift maske çok daha güvenli...”
Ayrıca...
“En iyi aşı, eldeki aşıdır” gerçeğini de vurguluyorum.
J&J AŞISI DA ASKIDA
Amerika’da üretilen Johnson&Johnson aşısı yaptıranlarda “yaşamı tehdit eden kan pıhtılarının oluştuğunu gösteren” vakalar saptandı.
Tıpkı Avrupa’da İngiliz AstraZeneca aşısının neden olduğu benzer pıhtılaşmalar gibi...
Avrupa’da AstraZeneca’nın kullanılması durdurulmuştu.
Şimdi de Amerika’da Johnson&Johnson aşısının yapımı askıya alındı.
J&J’NİN TEK DOZU
Johnson&Johnson’un diğer aşılardan farkı “tek doz” olarak uygulanması...
Bu bir avantaj gibi görünse de aslında teoriyle örtüşmüyor.
Şöyle ki...
Türkiye’de kullanılan Sinovac aşıları gibi Johnson&Johnson aşıları da “inaktive edilmiş (ölü) virüsün iğneyle bedene verilmesi” tekniğine dayalı.
Ancak...
İki dozun önemli bir özelliği var.
Birinci dozda “inaktive” Kovid-19 virüsü bedene girdiğinde antikorlar hareketleniyor, çoğalmaya başlıyor.
Fakat...
Bir süre sonra antikor bakıyor ki bedendeki bu yabancı aktif değil, öylece hareketsiz duruyor.
“Bundan bir zarar gelmez” refleksiyle çoğalmayı durduruyor.
Ama hafızasına da kaydediyor.
İkinci doz “inaktive virüs” bedene verildiğinde, daha önce hafızasındaki kayıt nedeniyle antikor alarma geçiyor.
“Yanılmışım. Meğer bu ölü sandığım, zararsız gördüğüm yabancı hareketliymiş ve çoğalmış” algısıyla güçlü bir savunma için o da çoğalıyor.
Yani...
Antikorların yeterince savunma gücü oluşturacak sayıda artması için iki doz önemli.
Bilim Kurulu’ndan Prof. Dr. Ateş Kara’nın söylemiyle “inaktive virüs verilen iki doz aşı” vücutlarımıza “balık tutmayı öğretiyor.” Yeni nesil RNA
aşıları ise “balık yemeyi” öğretiyor.
..................
Bununla beraber, gene de tıp dünyasının “yeni nesil aşılara yöneldiğini” görüyoruz.
Çin’in bilim adamları da “yeni nesil aşı üretmeye geçmekte olduklarını” açıkladılar.