Yeni bir gelecek arayan binlerce endişeli Afgan perşembe günü Kabil Havaalanı’ndaydı.
Abbey Kapısı’ndaki ABD deniz piyadeleri tarafından aranma kuyruğundaydılar.
Yeni bir hayata giriş noktası olan kapıya doğru ilerlerken bir “intihar bombacısı patlayıcı kemesindeki infilak düzeneğini” açtı.
Müthiş bir ses, havada uçuşan parçalanmış insan bedenleri...
Her yer kan...
Hemen ardından Kabil’deki yabancıların ve daha çok Amerikalıların buluştukları Baron Hotel’de ikinci patlama...
Ailesiyle birlikte tahliye uçuşunu bekleyen bir Afgan “İnsanlar diri diri yanıyordu, nefes alınamıyordu” dedi.
Bir diğer görgü tanığı Afgan kesik kesik konuşarak anlattı:
“Ölü insanlar her yerdeydi. Parçalanmış bedenler üst üste yığılmıştı. Yüzleri acı içinde donmuştu.
Yaralıların üstleri kan içindeydi.
Üstlerinde başkalarının kanları ve et parçaları bulanmış birileri ise yaralılara yardım ediyordu.”
.......
Kabil’deki hastanenin tıbbi koordinatörü “Gelenler konuşamıyordu. Çoğu hâlâ yaşadıklarının dehşeti içindeydi. Boş boş bakıyorlardı, gözleri donmuş gibiydi” dedi.
Birçoğu aileleriyle birlikte seyahat edecek Afgan askerlerine perşembe günü havaalanının askeri tarafına geçmeleri söylenmişti.
O gün Afganistan’dan tahliye edileceklerine dair söz verilmişti.
Ölüler arasında o askerlerden de vardı.
........
Kabil Havaalanı’ndaki katliam ve kaosu anlatan yukarıdaki satırlar dünkü Washington Post’tan...
Hikmet Çetin’in yorumu
Bu dehşet verici katliamı, Afganistan gerçeklerini ve Türkiye’ye -olası- etkilerini Hikmet Çetin’le konuştuk.
Çetin Afganistan’ı avucunun içi gibi bilir.
Türkiye’de Dışişleri Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı deneyimlerinin ışığında 2003-2006 yılları arasında NATO’nun Afganistan -Kıdemli- Sivil Temsilciliği’ni yapmıştır.
Çetin’e göre, Afganistan’da “daha bir süre istikrar beklenmemeli...”
Şöyle bir değerlendirmesi oldu:
El Kaide ve IŞİD Afganistan’da
varlıklarını sürdürüyor.
Afganistan Amerika’yla anlaşmaya varırken iki taahhütte bulunmuştu.
“1- Terör örgütlerinin Afganistan’da yeri olmayacak.
2- Eski Afgan yönetimiyle Taliban bir geçiş hükümeti kuracak.”
Bu iki sözünü de tutmadı.
Taliban aslında bir Peştun hareketidir.
Ama...
Sadece Peştunlar değil, Tacikler, Özbekler, Türkmenler, Hazeralar ve başka etnik unsurlar var.
Taliban, hükümette onlara da yer vermeli.
Öyle görünüyor ki “bu geniş kapsayıcı yönetim” olmayacak.
Diğer unsurlarla Taliban’ın iç çatışmaları ülkeye bir türlü huzur ve güvenlik getirmeyecek.
İran’la konuşmak
Hikmet Çetin’e sözün burasında sordum:
“Afganistan’da sular durulmadıkça, Afgan göç dalgaları da sürecek demektir.
Öyle mi?”
Bu Hikmet Çetin’in kaygısı.
Söylediklerini özetle sunuyorum.
Afganistan’ın komşusu bütün ülkeler sınırlarını kapattı.
Sadece İran sınırı açık.
Afgan sığınmacılar İran sınırını geçip araçlara binerek topluca Türkiye sınırına geliyorlar.
Sonra da Türkiye sınırını geçmeye çalışıyorlar.
Afgan göçünün daha İran sınırında engellenmesi gerekir.
Bunun için Tahran’la Ankara arasında anlaşma sağlanmalı.
TALİBAN-İRAN YAKINLIĞI
Hikmet Çetin, “Afgan sığınmacı dalgalarının önlenmesi için Ankara ile Tahran arasında bir anlaşma” tavsiye ediyor.
İran’ın Şii yönetimiyle Sünni Vahabi Taliban arasındaki ilişki nasıl?
Dünkü Le Monde değerli bir araştırma ortaya koyuyor.
Ana hatları şöyle:
‘ Tahran, Taliban’ın yakında Afganistan’da iktidarı yeniden ele alacağını öngörmüştü.
Taliban temsilcilerini İran’da ağırlamıştı.
Dini lider Ali Hamaney himayesindeki muhafazakar İran gazetesi Kayhan daha 28 Haziran’daki nüshasında “Taliban’ın değiştiğini, daha önce bildiğimiz kafa kesen Taliban olmadıklarını” yazıyordu.
Aslında 1996-2001 yıllarındaki ilk iktidar yıllarında Taliban “Şii” Hazera azınlığını katletmişti.
Kayhan gazetesi “Taliban’ın değiştiğini” yazarken bir bakıma Şii Hazeraların güvenliği için yatırım yapmış oluyordu. (“Şii Hazeralar” bir bakıma Taliban’ın elindeki “rehine nüfus” gibi.)
İran dış politikasının ekseni “ABD karşıtlığıdır.”
Doğu sınırındaki ana düşmanı ABD’den kurtuluşunu sağlayan ise Taliban...
1998’de Kuzey Afganistan’da bir İranlı gazeteci ve 8 İranlı konsolosluk mensubu diplomat Taliban tarafından katledilmişti.
Bu yıl o olayın yıl dönümü anmasından, “cinayetten sorumlu olanlardan” söz edilmeyerek jest yaptı.
İran’da yaşayan gazeteci Siamak Rahmani’ye göre, Kültür ve İslami Rehberlik Bakanlığı “Taliban’ı tanımlamak” için medyada “vahşet”, “suç” ve diğer “benzer kelimeler” kullanılmasını yasaklamış bulunuyor.
İran Dışişleri Bakanı Musevi, Taliban grubunu “İslam Emirliği” olarak telaffuz etti. Taliban, Kabil’de yönetimi ele geçirdikten sonra şehirdeki Rus ve Çin büyükelçilikleri gibi İran büyükelçiliği kapanmadı.
Afganistan’daki Şii Hazeralar gibi İran’ın içindeki Sünni “Beluç” da stratejik...
“İranlı Sünni Beluç’u ayaklanmaya teşvik etme riskini” de Tahran göz önünde bulunduruyor.
Ve son olarak “Türkiye için fena sayılmayacak” bir tavır...
İranlılar Taliban’a karşı iyi niyet gösterisi olarak “savaştan kaçan ve İran’a sığınan Afgan askerlerini” Kabil’e geri gönderdiler.
Son günlerde Kızılay tarafından İran-Afganistan sınırı boyunca kurulan yasa dışı Afgan mülteci kamplarının tamamı dağıtıldı. İran polisi ise şehirlerdeki mültecileri avlayarak geri gönderiyor.
Afganistan’daki DAEŞ-K
DAEŞ-K Afganistan’ın doğusundaki Nangarhar eyaletinde kuruldu.
Çoğunluğu Pakistanlı militanlardan oluşan küçük gruptu.
Bölgedeki aşırılık yanlısı gruplar ve bazı Taliban mensupları da bu Horasan grubuna katıldı.
“Toprakları elde tutma hırsları” var.
Sivillere, özellikle Şiilere acımasız saldırılarda bulunuyorlar.
Afganistan’daki bu diğer terör örgütleri ve şemsiye grup 100 milyonlarca dolara erişen bir mali imkâna sahip.
Bu yılın ilk dört ayında 77 saldırı yaptılar.
Konar ve Namyahar eyaletleri ve ülke geneline dağılmış küçük hücrelerle birlikte, 1500-2200 savaşçısının olduğu sanılıyor.