1 Mayıs İşçi Bayramı’nı evlerde kutladık.
Pencereden, balkonlardan alkışlarla...
Bayraklar astık.
Ve -neredeyse- hadisesiz...
1 Mayıs bağlamında “işgücünün kutsandığı” bir Japon hikâyesi anlatayım.
...................
Japon taş işçisi...
Elinde balyoz, diğer işçilerle birlikte bir dağ yamacındaki kayalıkta taş kırmaktadır.
Mevsim yaz.
Güneş tam tepesinde...
Belden yukarısı çıplak taş işçisini fena halde yakmaktadır.
Güneşin ateş gibi ışınlarından bunalan taş işçisi tanrısına yakarır:
“Tanrım, bu güneş ne kadar güçlü. Beni güneş yapsana.
Ben de ışınlarımla dilediğim her yeri kavurayım!..”
.....................
Bu yakarış “onun tanrısı nezdinde” kabul görür.
Taş işçisi, bir anda güneşe dönüşür.
Alev alev ışınlarıyla dünyayı kavurmaktadır artık.
İstediğini yakabileceğini hisseden taş işçisi, kendisine insafsızlık yaptığını düşündüğü patronuna yöneltir yakıcı ışınlarını.
Böylece ondan intikam alacağını ve bir ders vereceğini düşünür.
.....................
Fakat o ne!
Yoğun ve kocaman bir bulut parçası gönderdiği alev alev yakıcı ışınlarının önüne geçer.
Patronuna ders vermek hayal olmuştur.
Taş işçisi düşünür.
“Hımmmm... Galiba büyük bir bulut, güneşten de güçlü yoksa bulut mu olsam?”
Tanrısına tekrar yakarır.
“Tanrım, beni bulut yap. Yanılmışım, bulut güneşten daha güçlüymüş meğer...”
Tanrısı bu saf delikanlıyı sevmiştir.
Dileklerini kabule devam eder.
Onu bir anda “kocaman bir bulut” yapar.
Taş işçisi mutludur.
Öyle ya...
Yıllar boyu vücudunu yakıp yara bere eden güneşi engelleyebilecek, patronunu sırılsıklam edebilecek hatta tepesine dolu yağdıracak güce kavuşmuştur.
......................
Ancak...
Bir rüzgâr patlar ki ama ne rüzgâr...
O koskoca bulutu savurur dağıtır, sürükler götürür başka coğrafyalara.
Taş işçisi “Gene yanıldım” diye düşünür.
Bulut olmak istediğinden fena halde pişmandır.
“Bu bulut da neymiş, sigara dumanının irisiymiş meğer” der.
Karar verir:
“Rüzgâr, aslında hepsinden güçlüymüş!..”
Madem tanrısı onun isteklerini hep yerine getiriyor, bu kez de geri çevirmez umuduyla yakarır:
“Tanrım, beni rüzgâr yapsana...”
Tanrısı onun bu isteğini de kırmaz.
Taş işçisi, bir anda rüzgâra dönüşmüştür.
Keyfi yerindedir.
Artık istediği gibi esecektir.
Patronunun evinin bahçesindeki ağaçları sökebilecek, evinin damını hatta otomobilini bile uçurabilecek güce erişmiştir.
İyilikler de yapacaktır.
Balıkçıların yelkenlerini usul usul eserek şişirecek, onlara yardım edecektir.
Buğday öğüten yel değirmenlerinin kanatlarını çevirecektir.
Şöyle birkaç deneme yapayım der.
Gerçekten gücünü dener.
Kasırgalar yaratır.
Denizleri köpük köpük dalgalandırır.
“Şöyle bir patrona doğru yöneleyim” diye daha önce taş kırdığı dağ yamacındaki kayalıklara yüklenir.
Bakar ki kayalıklar yerinden oynamıyor.
Daha hızlı yüklenir.
Kayalar hiç oralı değil.
Hani derler ya: “Yel kayadan ne koparır?”
Öyle bir durum.
Birden eski “taş işçisi günleri” gelir aklına.
Balyozu çaktı mı kayaları koparıyor, un ufak ediyordu.
Kafasına dank eder.
“Hımmmm... Ne güneş, ne bulut, ne rüzgâr... Elimle balyozumla en güçlüsü bendim, en güçlüsü işçi olmak.”
Tanrısına yeniden seslenir:
“Tanrım, senden son isteğim var. Beni tekrar taş işçisi yap.”
Tanrı gülümseyerek onu “tekrar taş işçisi yapar.”
Gaipten bir ses gelir:
“Nihayet gerçeği gördün. Asıl güç sensin bunun bilincinde ol...”
.......................
Cem Karaca’nın “İşçisin sen, işçi kal” nakaratlı “Tamirci Çırağı” şarkısı tadında bir hikâye bu.
.......................
Bu öykünün üretildiği Japonya’da 1 Mayıs tatil olmadığı için İşçi Bayramı 1 Mayıs’tan önceki hafta sonunda kutlanıyor.
Japonya’da çalışanlara Şükran Günü kutlamaları 23 Kasım’da yapılıyor ve o gün tatil.