Türkiye’nin aştığı AİHM kaynaklı son kriz bağlamında “Polonya örneğine” bakalım.
...........
Her şey geçtiğimiz nisan ayında Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurusuyla başladı.
Başbakan Morawiecki yüksek yargıçlardan “Avrupa Birliği hukukuyla, Polonya anayasası arasındaki hiyerarşik ilişkiyi inceleyerek şu sorunun cevabını” istedi:
“Hangisi üstün?”
12 üyeli Anayasa Mahkemesi toplantılar yaptı ve kararını açıkladı:
Brüksel, Polonya’nın egemenliğini kısıtlıyor.
Bazı Avrupa yasaları, Polonya Anayasası’nı ihlal ediyor.
Hukuk kaynakları hiyerarşisinde Avrupa Birliği Anlaşması, Polonya Anayasası’nın altındadır.
Ve -tahmin edebileceğiniz gibi- Brüksel’de kıyamet koptu.
Polexit mi?
Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılış sürecinin simgesi “Brexit”ten esinlenerek Polonya’nın da Avrupa Birliği’nden kopma olasılığı için “Polexit” sözcüğü üretildi.
Democracy Reporting International’ın koordinatörü Jakub Jaraczewski, Polonya Anayasa Mahkemesi kararını “Yasal bir Polexit” olarak tanımladı ve şu yorumu yaptı:
“Kendisini Avrupa Birliği hukukundan ayrı ve üstün ilan ederek Polonya dramatik sonuçları olabilecek bir yola girmiştir.”
Peki...
Bütün bunlara neden olan hukuk sorunu neydi?
“Yargının bağımsızlığı.”
Polonya hükümeti “yargıçların atanması, tayinleri ve görevden alınmaları için yüksek yargıçlardan bir disiplin kurumu” oluşturmuştu.
Amacın “yargıyı siyasal etkilerden arındırmak” olduğu öne sürülüyordu ama bu söylem hiç de inandırıcı olmamıştı.
Asıl hedef “yargının böylece iktidarın emrine, en azından etkisi altına alınmasıydı.”
Elbette tepki dalgaları yükselmişti.
Yargıçlar “Bağımsızlığımızı kaybediyoruz” yolunda açıklamalar yapıyordu.
Sokaklar karıştı
“AB hukuku Polonya Anayasası’nın altındadır” kararının açıklanmasından sonra çarşı karıştı.
Önce Anayasa Mahkemesi önünde toplanan göstericiler “Belarus’a hoş geldiniz” gibi “otoriter devlet” mesajı veren sloganlar attılar.
Meydanlara, caddelere çıktılar.
Avrupa Birliği ise zor bir ikileme girmişti.
“Avrupa Birliği hukukunun üye ülkeler iç hukuklarının üstünde olması” temel ilkedir.
“AB’nin kalbidir.”
Polonya’nın ayrıcalığı olamaz.
Ama...
İngiltere’den sonra Polonya’yı da kaybetmek çok kötü olurdu.
Macaristan’a da yol açılabilirdi.
Ayrıca...
Polonya halkının yüzde 80’i “Avrupa Birliği’nde kalmaktan” yanaydı.
Avrupa Birliği olaya serinkanlı yaklaştı.
İlk aşamada, Polonya hükümetini “parasal yaptırımlarla zorlamak” yolu denenmeliydi.
Pahalıya patladı
Brüksel, Avrupa Adalet Divanı’ndan Polonya’ya “günde 1.2 milyon dolara kadar ceza vermesini” istedi.
Ardından “Koronavirüs Kurtarma Fonu’ndan” Polonya’ya yapılacak 42 milyar dolarlık ödeme de askıya alındı.
23 milyar euro’luk hibe ve 34 milyar euro’luk “ucuz teşvik kredisi” ise bekletiliyor.
Bu arada...
“Yargıçların atanması ve rızaları olmadan farklı mahkemelere veya bölümlere atanmaları da dâhil Disiplin Kurumu’nun askıya alınması” için Avrupa Adalet Divanı da karar aldı.
Karar uygulanıncaya kadar mali yaptırımlar devam edecek.
Ama...
Polonya yönetimi bunu görmezden geliyor.
Sırada Macaristan
Öte yandan, Macaristan’da da Başbakan Victor Orban Polonya’yı destekliyor.
Fransa’da Cumhurbaşkanı adayı olan aşırı sağcı Marine Le Pen Macaristan’ı ziyaret etti.
Orada Avrupa Birliği bakın nasıl tanımlandı.
Kendi varlığı, gücü
ve her şeye kadirliğiyle sarhoş olmuş merkezi bir Brüksel iktidarı...
Macaristan ve Polonya’ya karşı yaptırım tehditleri -a fortiori (daha kuvvetle)- dışlama Avrupa Komisyonu’nun kabul edilemez şantajıdır.
.........
Bundan sonrası ne olabilir?
AB Dış İlişkiler Merkezi’nden Piotr Buras ihtimalleri şöyle sıralıyor:
1- AB, anlaşmalarını değiştirir.
2- Polonya Anayasası’nı değiştirir.
3- Polexit.
4- AB hukuk düzeninin içeriden yıkılması.
........
Sonuç...
AİHM kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Birliği Sözleşmesi, Avrupa Adalet Divanı kararlarının “üye devletlerin iç hukuklarına üstünlüğü sürmeli mi?”
Bu sorun Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği yönetiminin başını ağrıtmakta.
Sergen’in olgunluğu
Beşiktaş-Galatasaray maçı oynanmadan ekranlarda özlediğimiz bir görüntüye tanık olduk.
Sergen Yalçın, Fatih Terim’e geldi, birbirlerine sarıldılar.
Sergen, Fatih Hoca’nın yanına oturdu.
Gülümseyerek konuştular.
Sonra yine sarılarak vedalaştılar.
.........
“Ne konuştukları” sorulduğunda, Sergen Yalçın efendilik, nezaket ve olgunluk yansıtan bir açıklama yaptı.
Fatih Terim benim hocamdır.
Ona sevgim ve saygım hiç eksilmez.
Fatih Hoca ileride, -belki de- hiçbir teknik adamın gelemeyeceği yerlere ulaşmış, Türkiye’nin en başarılı hocasıdır.
Sergen Yalçın Beşiktaş’ı geçen yıl Süper Lig’in alt sıralarındayken devralmış, şampiyon yapmıştır.
Çalıştığı diğer takımlarda da başarılı bir kariyer grafiği çizmiştir.
Maç sonraları yaptığı açıklamalarda ses tonu, yüz ve beden dili, özgüvenli ama kibirli değil, başarıyı hazmetmiş, hayatı iyi okumuş, olgun bir kişiliği ortaya koyuyordu.
Fatih Hoca için söyledikleri Sergen Yalçın’ı daha da büyüttü.
Sadece futbolda değil her meslekte bu sevgi ve saygı kültürüne ihtiyaç var.