Sabahları gözümüzü açtığımızda “Bugün de sağlıklıyım şükür” diyoruz ama itiraf edelim ki hepimiz “ortak hüzün psikolojisiyle” yüklüyüz.
“Günaydın Hüzün” bir “kült” sinema yapıtıdır.
Otto Preminger’in yönettiği filmin oyuncuları Deborah Kerr, David Niven ve Jean Seberg’di.
Kısa saçlı, incecik Jean Seberg birkaç haftada küresel ün yapmış, milyonların sevgilisi olmuştu.
“Günaydın Hüzün” adı da büyülü iki kelimeydi.
Yıllardır duygularımızın “metaforu” olarak kullanılıyor.
........................
“Ekran toplantıları” artık koronavirüs günlerinin yaygın uygulaması. Siyasette kabine toplantıları, gazete toplantıları, şirket toplantıları böyle sanal ortamda yapılıyor.
Onlarca yüzün olduğu ekranlarda fikirler dile getiriliyor.
........................
HBR (Harved Business Review) dergisinin editörleri de toplanmışlar. Koronalı günlerin insani ortak duygusunun “hüzün” olduğuna karar vermişler.
Peki bu “acı” veren “hüznü” nasıl yönetebiliriz?
David Kessler’e başvurmuşlar. Kessler dünyanın en büyük “keder” ya da bir başka söylemle “hüzün” uzmanıdır.
Elisabeth Kübler-Ross ile birlikte “Yas ve Üzüntü” üzerine adlı kitabı yazmıştır.
Ayrıca Kessler on yıl boyunca Los Angeles’taki üç hastanenin “biyolojik tehlike ekiplerinde” görev yaptı.
Gönüllü olarak travmatik durumlarda LAPD (Los Angeles Police Department) uzmanı olarak hizmet verdi.
Afet hizmetleri ekibinde yer almakta.
167 ülkeden yılda 5 milyondan fazla ziyaretçisi olan www.grief.com’un (hüzün) kurucusudur. HBR’nin Kessler ile konuşmasını -anlaşılır olması için hafif düzeltmelerle- sunuyorum.
.......................
‘ HBR: İnsanlar şu korona günlerinde birçok çok şey hissediyorlar. Hissettiklerinden bazılarını “hüzün” olarak adlandırmak doğru mu?
KESSLER: Evet... “Hüznün” çeşitli türlerini yaşıyoruz.
Dünyanın değiştiğini ve değişmekte olduğunu algılıyoruz. Bunun geçici olduğunu biliyoruz.
Ama...
Böyle hissetmiyoruz. Çünkü sonrasında artık her şeyin farklı olacağını düşünüyoruz.
Bu da bize “kaygı” kaynaklı “hüzün” veriyor.
HBR: Birden fazla türde “hüzün” hissettiğimizi mi söylediniz?
KESSLER: Evet, aynı zamanda “beklentisel hüzün” de hissediyoruz.
“Beklentisel hüzün”, belirsizlik içinde olduğumuzda, geleceğin ne getireceği hakkında hissettiklerimizdir.
Genellikle “ölüm” üzerine de odaklanır.
Birine “korkutucu bir teşhis konulduğunda” bunu iliklerimize kadar hissediyoruz veya “bir gün bir yakınımızı kaybedeceğimizi düşündüğümüzde...”
“Beklentisel hüzün” aynı zamanda geniş çapta “hayal edilen gelecektir.”
Bir fırtına geliyor.
Dışarıda kötü bir şey var.
Korona gibi bir virüs söz konusu olduğunda da bu tür bir “hüzün” çok kafa karıştırıcıdır. “İlkel zihnimiz” kötü bir şeyin olduğunu “biliyor” ama “göremiyor.”
Bu da “güvenlik hissimizi” bozuyor.
“Güvenlik kaybına” uğruyoruz.
“Genel” değil.
Bireysel olarak veya daha küçük gruplar olarak.
Ama hepimiz için bu yeni bir his.
“Mikro” ve “makro” düzeylerde yas tutuyoruz.
HBR: İnsanlar tüm bu “hüznü” yönetmek için ne yapabilir?
KESSLER: Hüznün aşamalarını anlamak bir başlangıçtır.
Bu aşamaları sıralayacağım.
Fakat mutlaka bu doğrusal sıralama da olmayabilir.
Gene de bu aşamada “bilinmeyen bir dünyaya” iskele atmış oluyoruz ve oradan da ilk adımları... Şöyle ki...
.......................
Adım 1...
İNKÂR: En erken zamanlarda “inkâr” var.
“Bu virüs bizi etkilemez diyoruz.”
Adım 2...
ÖFKE: “Beni evde tutuyorsun ve etkinliklerimi elimden alıyorsun.”
Adım 3...
PAZARLIK: “Tamam, eğer iki hafta boyunca sosyal mesafemi korursam, her şey daha iyi olacak” değil mi?
Adım 4...
ÜZÜNTÜ: “Bunun ne zaman biteceğini bilmiyorum. Bu gerçekten oluyor ve nasıl ilerleyeceğimi bulmalıyım.”
Adım 5...
KABULLENİŞ: Tahmin edebileceğiniz gibi, “gücün yattığı yer burası.” Kabullenme sürecinde kontrolü ele alıyoruz.
“Ellerimi yıkayabilirim. Güvenli bir mesafeyi koruyabilirim. Sanal ortamdan nasıl çalışacağımı öğrenebilirim.”
.........................
Yarın devam edeceğim...