Dünün özeti...
HBR (Harvard Bussines Review) editörler toplantısında, koronalı günler psikolojisinin “hüzün” olduğuna karar verilir.
Küresel “hüzün/keder” uzmanı Dr. Kessler ile “hüznü yönetmek” üzerine bir söyleşi yapılır.
Dünkü söyleşideki hüznü yönetmenin “beş aşamasını” yazmıştım.
1- İNKÂR
2- ÖFKE
3- PAZARLIK (Evde oturursam bana bulaşmayacaksın ama di mi?)
4- ÜZÜNTÜ (Belirsizlik nedeniyle)
5- KABULLENİŞ (Kontrolü ele almak ve gereken önlemleri ciddiyetle uygulamak)
...................
Söyleşinin devamı:
HBR: Sadece beş aşama mı?
KESSLER: Kişisel bir “hüzün” yaşadığımda “KABULLENİŞ” aşamasında durmak istemedim.
Bu en karanlık saatlerde bir “anlam” aradım.
Ve böyle zamanlarda “ışığı” bulabildiğimize inanıyorum.
Aslında insanlar yalnız ve birbirinden uzak değiller.
Teknolojiyle bağlantılar kurabiliyoruz. Akıllı telefonlar ve bilgisayarlarla uzun sohbetler yapabiliyoruz.
Bunlar hep “anlam...”
Şimdi ve bu süreç bittiğinde de “anlamlar” bulmaya devam edeceğimize inanıyorum.
HBR: “Hüzün” hissettiğimizde hiç durmayan bir zihin...
Bununla başa çıkabilmenin ya da daha az yoğun hale getirmenin teknikleri var mı?
KESSLER: “Beklentisel hüzün” geleceğe dair en kötüyü hayal eden zihindir. Kendinizi sakinleştirmek için “şimdiki zamana gelmek istemeliyiz.”
Bu, “meditasyon” veya “farkındalık” çalışmaları yapanlar için daha kolay.
Ama herkes için biri tavsiyedir. Soyut bir tavsiye gibi görülmesin.
Aslında insanlar bunun ne kadar “prosaik (sade/yalın)” olabileceğine şaşırabilirler.
Bir örnek vereyim:
Odanızda bulunan beş şeyi söyleyebilirsiniz; “bir bilgisayar, bir masa, bir köpek resmi, bir halı ve bir kahve fincanı...”
Şimdi bir nefes alın.
Korktuğunuz hiçbir şeyin gerçekleşmediğini fark edin. Şu an iyisiniz.
Yemeğiniz var.
Sağlıklısınız.
Duygularınızı kullanarak odadaki o beş şey için neler hissettiklerinizi düşünün.
Masa serttir.
Halı yumuşaktır.
Bilgisayar yakın arkadaştır.
Köpek resmi gülümseticidir.
Burnunuza gelen fincandaki sıcacık kahvenin kokusu hoştur.
“Beklentisel kötü hayalleri” böylece gidermiş oluyoruz.
HBR: Bütün bunları okumuş ve hâlâ “hüzne” boğulmuş biri olursa ne dersiniz?
KESSLER: “Denemeye devam etsin” derim.
“Duyguların harekete ihtiyacı vardır.”
Neler yaşadığımızı kabul etmemiz önemlidir.
“Kişisel gelişimin” talihsiz bir yan ürünü olarak da “duygularımız hakkında duygulara sahip” nesilleriz.
“Kendimize üzülüyorum ama bunu hissetmemeliyim çünkü diğer insanlar daha kötü durumda” gibi şeyler söylüyoruz.
Yanlış.
Kendi üzüntü, korku ve öfkemizi hissetmeliyiz. Bunu zaten vücudumuz doğal olarak üretiyor.
Beynimizle algıladığımız başkalarının duygularını devreye koymadan, kendi doğal duygularımız sınırında kalmalıyız.
Bunu yapabilirsek duygularımız düzenli bir şekilde oluşurlar ve bizi güçlendirirler.
O zaman biz duyguların kurbanı olmayız.
Bize ait olmayan duygularla “kötü duygu çetelerinin” bizi istila etmesine kapı açmamalıyız.
Gerçek bizim içimizde hareket eden duygulardır.
Hissederiz ve gider.
Ardından bir sonraki duyguya gideriz. Yani...
Şu anda üzüntü hissetmeliyim. Bu gerekli diye düşünmek saçma. Kendimizi doğal duygularımıza bırakalım, kendi hüznümüzü hissedelim ve devam edelim.
Bu elbette “başkalarına duyarsız kalmak” değil.
Sadece “geleceğe dönük başkaları için hüzün hayal etmekle” ilgili...
ÇÖPÜNE SAHİP ÇIKMAK?
“Sosyal mesafe” koyuyoruz, güzel.
“Maske ve eldivenler” kullanıyoruz, bu da güzel.
Ama dört saatlik ömrü olan maskeleri, bir kullanımlık lastik eldivenleri sokaklara atmak...
İşte bu çok yanlış.
“ÇÖPÜNE SAHİP ÇIK VAKFI”nın çağrısını buradan duyurarak dikkat çekmek isterim.
Eldivenleri, maskeleri bir poşete sarıp çöpe atınız. Aksi halde, koronavirüse bilmeyerek, istemeyerek “yataklık etmiş” oluruz.
En iyisi “72 saat bekletip belediyeye teslim etmek.”