Son günlerde okuduğum ve sevdiğim bir söylem:
“Her Firavun’un bir Musa’sı, her gecenin bir sabahı vardır. Ufkumuza korku dağları kurup, umudu kaybetmemeliyiz.
Kendimizi bu ‘deccal çağın’ korku hegemonyasından kurtarmalıyız.”
.....................
Korku “nedeniyle” değil “bilinçle” evlere kapanmalıyız.
Kendimizi aklın ışığında izole etmeliyiz.
Bunu yapabilirsek evde kalmak -nispeten- daha kolay olur.
“Korkudan” kaynaklanan “panikle” yanlışlar yapmamalıyız.
Korku, paniği...
Panik de stresi üretir.
Bilim adamlarından dinlediklerime göre Kovid-19’un yerleşmek için sevdiği ve kolay sızabildiği ortam “stresli bünyeler...”
Stresin bir diğer -olası- etkisi beslenme düzenini bozmak.
Obezite çarpanı olduğu kesin.
Kovid-19 obez bedenlere daha kolay sızıp yerleşebiliyor.
Stresin şeker hastalığına, tansiyona, dolaşım bozukluklarına, sindirim sitemine de olumsuz etkileri var.
Bunlar da Kovid-19’un ulaşmakta zorlanmadığı bünyeler.
.....................
Uzatmayayım...
Evde kalmayı, izole olmayı gerilime dönüştürmeden güzelleştirmenin bir yolunu bularak yaşamı sürdürmeliyiz.
Çünkü...
Bu “kısa koşu” değil.
“Uzun soluklu” bir zorlu süreç.
........................
“Kovid-19 bitti” diyelim.
Evlerimizden çıkıp normal yaşama döndüğümüzde de önemli problemler, sorunlarla karşılaşma olasılığı birçoğumuzu bekleyecek.
Şöyle ki...
- TURİZM en büyük darbeyi alacak sektörlerden biri.
Bu sektörde geri dönüş kısa dönemde zor.
Hem maddi imkânlar azalmış olacak hem de başka coğrafyalara giderek yeniden hastalanma korkusu.
Bu sektörde çalışmış/çalışmakta olanları zor günlerin beklediği söylenebilir.
Turizm sektöründeki bu düşüş peynirden domatese, zeytine, hediyelik eşyaya, eğlenceye, alkollü içeceklere, ulaşıma kadar bir dizi sektörde daralmanın nedeni olacak.
- TİCARET
Talep daralması daha şimdiden başladı. İnsanlar zorunlu ihtiyaçlar dışında harcamalarını daha bir süre unutmak durumundalar.
Özellikle de “esnek çalışma” ve “esnek ödeme” sistemleri nedeniyle işsiz kalabilme ihtimalini düşünerek ellerindeki, avuçlarındakini tutmak isteyeceklerdir.
“Talepteki” azalma “arzda (üretimde)” azaltmayı da tetikleyecektir.
Bu döngü hem ülkeler bazında hem de uluslararası ticarette görülecek.
- VERGİLER
Bu döngülerin kırılması için devletlerin yaptığı para yardımları günün sonunda bir şekilde finanse edilmeli.
Bunun da kaynağı devlet borçlanmalarının yanı sıra yeni vergiler.
.....................
Olası siyasal sonuçlara da bakmakta fayda var.
Bazı düşünürlere göre devletler daha güçlenecek.
“Demokrasiden fedakârlıklar” pahasına mı?
Bu, devletlere göre değişecek.
Böyle kriz dönemlerinde toplumlar devletten çok şey bekliyorlar. Bu da devletin ağırlık kazanmasına yol açıyor.
Örgütlenmiş, bilinçli ve STK’ları güçlü toplumlar, ağırlığını artıran devletler karşısında denge kurabilecekler.
Buna karşılık, sosyal kurumları yeterince gelişmemiş, STK’lar gibi antikorları zayıf toplumlarda devletin ağırlığı -kontrolsüz- artacak.
.....................
Ancak...
Enseler kararmasın.
21. yüzyılın toplumu bilgi ve haberleşme çağını yaşıyor.
Bireyler ve toplumlar yeterince örgütlü olmasalar da oylarıyla kendilerine empati yapabilen siyasi partilere iktidar şansı verecekler.
İkinci Dünya Savaşı sonrasının yoksulları ve ihtiyaç sahiplerini gözeten “refah toplumu” etiketi Roosevelt ilkeleri güncellenerek korona sonrasının dünyasına gelebilir.