Türkiye ve Yunanistan’dan üst düzey isimlerin görüşmekte oldukları yolunda haberler dolaşımda.
Tansiyonun düşmekte oluşu da bu fısıltıları doğruluyor.
İlk adım 90 gün süreyle araştırma yapmak için denize açılan Oruç Reis sismik araştırma gemisinin 30’uncu günde “ikmal ve onarım” gerekçesiyle Antalya’ya çekilmesiydi.
Bunu Meis Adası’ndaki “iki Yunan firkateyninin geri çekilmesi” izledi.
Gerilime voltaj ayarlaması yapıldığı düşünülürken, şu ani gelişme yeni kuşkular üretti.
“Türkiye, Sakız Adası ve dolayları için Navtex ilan etti.”
Neden?
Yoksa sular yeniden mi ısınıyordu?
Sonra anlaşıldı ki bu gerekli olan bir refleksmiş.
Yani...
Gayri askeri statüdeki Sakız’da Yunanistan eğitim tatbikatı yapınca Türkiye’nin de protesto niteliğinde olmak üzere “Navtex” ilanı uluslararası hukuk gereğiymiş. İlerisi için hak iddialarını diri tutmak tavrıymış.
MISIR DERSİ
Yani...
“Pişmekte olan aşa soğuk su dökülmüş” değil.
Ancak...
Şüpheler haksız sayılmaz.
Daha önce de benzer bir durum yaşanmıştı.
7 Ağustos’ta Yunanistan’la anlaşma olacaktı.
“Arka kapı diplomasisi” sonuç vermişti.
Ancak bir bakıldı ki 6 Ağustos’ta Yunanistan Mısır’la Doğu Akdeniz için MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) anlaşması yapıvermiş.
Meğer Mısır’la da arka kapı diplomasisi yürütmekteymiş.
Bu çalım sonrası elbette 7 Ağustos anlaşması gerçekleşmemişti.
Şimdi bu tecrübenin burukluğu ve tedirginliği var.
Fakat...
Bu kez devrede Almanya’nın olduğunu dikkate almalıyız.
AB Dönem Başkanı Almanya iki tarafa da ağırlık koydu.
İlişkilerdeki ateşi düşürdü.
İKİ UZUN GÜN
Doğu Akdeniz’de ve Ege’de “ufunetin” alınması önemlidir.
Çünkü...
21-24 Eylül’de iki önemli AB toplantısı Brüksel ajandasında.
Birincisi AB Dışişleri Konseyi Toplantısı, ikincisi AB Konseyi...
Bu toplantıların gündeminde “Türkiye’ye yaptırımlar” da olacaktı.
Almanya işin bu raddeye gelmesini istemedi.
Fransa’nın öncülüğünde “yaptırımlar” Türkiye-AB ilişkileri içinden çıkılmaz hale getirebilirdi.
İşte bu “kötü senaryo” önlenmiş gibi görünüyor.
Fakat...
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve onun cesaret verdiği Yunanistan bütün beklentileri bozacak sabotajları sahneye koyabilir.
SERRAC’IN İSTİFASI
Türkiye, Libya ile münhasır ekonomik bölge anlaşması yaparak Yunanistan’ın Doğu Akdeniz oyununu bozmuştu.
Şimdi...
O hamlenin Libya tarafında önemli bir değişiklik var.
Libya Başbakanı Serrac istifa etti.
Yerine gelecek olan iktidar Türkiye’yle “münhasır ekonomik bölge/yetki alanı” anlaşmasını sürdürecek mi?
“Tanımıyorum” derse ne olur?
AHDE VEFA
Devletler arası ilişkilerde “ahde vefa” temel kuraldır.
Hükümetler değişir ancak devletlerin attığı imzalar kalıcıdır.
Bağlayıcıdır.
Aksi halde her iktidar, her başbakan değiştiğinde devletlerin attığı imzalar sorgulanır hale gelirse anlaşmaların hiçbir kıymet-i harbiyesi olmaz.
Ayrıca Türkiye bu anlaşmayı BM’ye bildirdi.
Kaydettirdi.
Uluslararası hukukta geçerli hale getirdi.
Bunlar Türkiye’nin lehine olan durumlar.
KUM VE PETROL
Bununla beraber...
Arap coğrafyası kum ve petrolle karılmıştır.
Kaygandır.
Yapışkandır.
Yani...
Hem sağlam zemin değildir, bastığınızda kayabilirsiniz.
Hem yapışkandır, paçanızı kaptırırsanız kurtarmak zordur.
Türkiye’nin Libya’daki riski bu iki kelimenin ipoteğinde.
Serrac daha önce hem Türkiye’yle, hem Arap ülkeleriyle konuşmuştu.
Avrupa’nın da nabzını tutmuştu.
Üzerinde büyük baskı vardı.
Sokaklar kaynıyordu.
Yolsuzluklara ve kötü yönetime tepkiliydi.
SOKAKLARDA SİLKELEMEK
Ve...
Halkı sokaklara döken gölgedeki devletleri görmezden gelemeyiz.
Ayrıca...
Arap coğrafyası ve Fransa’nın Serrac’ı “sokak hareketleriyle silkeleme” tezgâhları da hissediliyor.
Öte yandan...
Libya’da güçlü 91 kabile var.
Daha önce iki başbakanı kaçırmışlardı.
Serrac’ın üzerinde kabileler baskısı bilinmeyen şey değil.
Kısaca, Serrac sıkışmıştı.
Şimdi...
Bütün bu baskı unsurları Serrac sonrasının iktidarını oluşturmakta hangi dengeleri kuracaklar?
Yeni hükümet de sırtında bu baskıları hissederse “Türkiye’yle ilişkilerini” nasıl düzenleyecek?