Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

İstanbul depremi kafamızın bir yerinde sürekli taşıdığımız kaygı.

Aslında…

Kökleri “1894 büyük İstanbul depremine uzanıyor.”

İlk deprem raporu o tarihte hazırlanmıştı.

“129 yıldır uygulanmayan deprem raporu” damgasıyla tozlu arşiv raflarında kaldı.

Depremin miladı

BÜYÜK ZELZELE

Tam 129 yıl önce, 10 Temmuz 1894, saat 12.00 dolayları…

Kuşlar birden havalandı.

Kümes hayvanları garip sesler çıkardılar.

Bazı hayvanlar koşuşuyordu.

Garip bir görüntü ama kimse az sonra İstanbul’un çoğunu şiddetle sarsacak, yıkıcı büyük depremi öngöremedi.

Haberin Devamı

Sonra…

Büyük bir gürültü ve sarsıntı…

İnsanlar korkuyla sağa sola kaçışırken birkaç saniye içinde deprem bıçak gibi kesildi.

Ahali ne olduğunu anlamaya çalışırken deprem tekrar başladı.

Bu kez daha şiddetliydi ve 10 saniye kadar devam etti.

İstanbul’u tarumar eden işte buydu ikincisiydi.

Ardından bir deprem dalgası daha…

Sular 50 metre kadar çekildi ve dalga dalga kabararak kıyılara tekrar vurdu.

Yükseklikleri için abartılı rakamlar var ama yarım metreyle 3 metre arasında oldukları bir gerçek.

İşte yıllar boyunca -eski söylemle- “büyük zelzele” diye anılacak deprem…

İstanbul’da en az 474 kişi öldü, yaralı sayısı 480’di, yıkılan ev sayısı 1000…

300’e yakın iş yeri de büyük zarar görmüştü.

Hasar gören bina sayısı için tahminler 10 bindi.

Diğer illerin rakamlarına girmiyorum.

Depremin miladı

ABDÜLHAMİD’DEN DEPREM ÖNLEMİ

Abdülhamid tahttaydı.

Öğlen 12 sularında yaşanan deprem öyle sarsıcıydı ki yüksek tepede ve sağlam kaya zeminde olan Yıldız Sarayı’nda da büyük panik yaşandı.

Sultan İkinci Abdülhamid, kendini güç bela bahçeye atabilmişti.

Vesveseli ve sürekli “öldürülme korkusuyla” yaşayan Sultan Abdülhamid, ölümle bu kez sahiden burun buruna gelmişti.

Depremlere karşı önlem almalıydı.

Önce depremin nedenini anlamak gerekiyordu.

Uzmanları, yüksek görevlileri ertesi gün toplanmaları için çağrıda bulundu.

O gece saray görevlileri ve aile çadırlarda kalmayı tercih etse de Abdülhamid “güvenlik” gerekçesiyle odasında uyumayı tercih etti.

Ancak bazı “dini önlemler” almayı da ihmal etmedi.

Gece boyu sarayda “Zilzal (zelzele) suresi” okuttu.

Haberin Devamı

Ayrıca Müslümanlardan “sürekli abdestli gezmelerini, namazını aksatmamalarını” istedi.

Devlet-i Aliyye’nin dört bir yanında dualar okutuldu.

Bununla beraber Abdülhamid gerçekçiydi.

Atina Rasathanesi Müdürü Eginitis’i İstanbul’a çağırttı.

Onu İstanbul Rasathanesi Müdürü Coumbary ve yardımcısı Lacoine ile birlikte “depreme dair rapor hazırlamakla” görevlendirdi.

Depremin miladı

129 YILLIK RAPOR

129 yıldır uygulanmayan bu raporun sonrasında da nice çalışmalar yapıldı, raporlar yayımlandı.

2023 yılına geldik.

Durum…

Tek kelimeyle “maalesef…”

Abdülhamid’e sunulan rapora gelince.

Yıkılan binaların çoğu “kâgir” yapılardı.

Çünkü…

Kullanılan malzemeler az ve kötüydü.

Neyse ki İstanbul’daki binaların çoğu ahşap oldukları ve sarsıntılara karşı esneye bildikleri için ayakta kalmışlardı.

“Tuğla binalar” sağlamdı ancak yıkılan binalar arasında gene de oranı yüksekti.

Çünkü özensiz ve az malzemeyle yapılmıştı.

En çok can kaybı Kapalıçarşı’daydı.

Bunun nedeni “esnafın dükkân büyütme sevdasıydı.”

Esnaf dükkânlarını genişletmek için sütunları kesmiş ya da küçültmüş, duvarları inceltmişti. (Yıl 2023 son depremde yıkılan yüksek binaların çoğunda giriş katındaki dükkân kolonlarının kesilmiş olduğunu görüyoruz.)

Haberin Devamı

Okullar da yıkılmış ya da büyük hasar almıştı.

Hatta…

Fatih Rüşdiyesi’nde öğrenci olan Halit Efendi depremden sonra şu mısraları yazmıştı.

Kurtulduk mektepten çok şükür ettik/ Kimsede hal kalmadı cümlemiz bittik/ Peder maderimizi görmeye gittik / Hazır olduk ol emr ü fermane / Kimisi bıraktı hep kitaplarını / Kurtarmak için hep canlarını/ Koştular görmeye hep hanelerini / Hepsinin gözyaşları oldu revane

Depremin miladı

SANSÜR

125 yıl öncesinin en büyük avantajı “toplanma alanlarının” bulunmasıydı.

2023 İstanbul’u için bunu söylemek mümkün değil.

Depremden sonra elbette sansür daha da sıkı uygulandı.

Ölenler, yaralılar ve bina yıkımlarıyla ilgili haberleri yayanların gazeteleri toplanıyor, kapatma kararı alınıyordu.

Bu arada kara mizah olayları da yaşanmaktaydı.

Misal…

“İkdam” adıyla yayımlanan gazete Sansür Dairesi’ne “ön kontrol için” gönderilmişti.

Orada bazı çıkartmalar yapılmıştı ve basılma izniyle birlikte matbaaya geri göndermişti.

Ancak…

Dizgi işlemlerimde bir başka cümledeki “mösyö” kelimesi yanlışlıkla “Padişahtan söz edilen cümlenin başına” gelmişti.

Cümle “Mösyö Cenab-ı Şehriyari” olmuştu.

Gazete bu haliyle yayımlandığı gün deprem olmuştu.

Nasıl olsa bu büyük zelzelede hatamız görünmez diye düşünüyorlardı ama su uyur, düşman uyumazdı.

Sansür Dairesi gazeteyi süresiz kapattı.

…………………

Başka bir sürü gazete daha sık sık kapatıldı.

II.Abdülhamid’in yarı resmi sözcüsü durumundaki Ahmed Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesi hariç.

Tercüman-ı Hakikat, diğer gazetelerdeki deprem haberleri nedeniyle “ihbarcılık” yapıyordu.

Bu arada gazeteler karaborsaya düşmüştü.

Fahiş fiyatla satılıyordu.

Fiyatı 10 para olan gazeteler piyasada 20, 30 ve 40 kuruşa alıcı buluyordu.

…………………..

Tercüman-ı Hakikat gazetesi birinci sayfadaki haberine, “ölenlere değil Padişah’ın sağlığına dua ederek” başlamıştı.

Abdülhamid, deprem için yardım kampanyaları düzenledi.

Önce 1000 lira vermişti. Sonra verdiği paralarla 5 bin liralık bağışa ulaşmıştı.

Yurt içinde ve yurt dışında da büyük yardım fonları toplanmıştı.

……………………..

“2023 ikinci milat” olabilir mi?

Bir başka yazıya…

……………………

Bu yazıda Evrensel’den, gazete Duvar’dan, Tarih dergisinden, Journo’dan da yararlandım.