CHP Cumhurbaşkanı adayının Kemal Kılıçdaroğlu olacağı yolunda işaretler yoğunlaşmakta.
Peki...
“Millet İttifakı’nın ortak adayı” mı olur, yoksa “1. turda CHP’nin adayı” olarak mı yarışır?
Gerçi Kılıçdaroğlu “Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin adaylığını istemesi halinde, kabul edebilirim” gibi bir söylemle “ortak adaylık” mesajı verdi.
Ama...
“Doğru olanı” bu mu?
Sandık matematiği
Sandık matematiği ne gösteriyor?
Önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun, Recep Tayyip Erdoğan karşısına -daha 1. turda- “ortak aday” olarak çıkarıldığı süreçteydik.
Fransa’dan deneyimli bir politikacı Türkiye’deydi.
“Büyük hata” demişti.
Nedenini şöyle açıklamıştı:
“1. tura her partinin kendi adayıyla girmesi 2 turlu başkanlık seçiminde kuraldır. 1. turda ne kadar çok aday yarışırsa katılım o kadar yüksek olur. Her seçmen kendi görüşündeki adaya oyunu verir. Böylece 1. turda adaylardan birinin seçilme ihtimali -neredeyse- çok düşüktür. En yüksek oyu alan 2 aday 2. turda yarışacaktır. Böylece 2 ortak aday etrafında kendiliğinden 2 ittifak bloku oluşur. Seçmen kendi görüşüne yakın bulduğu adaya oy verir.”
Seçmen nabzı
Kamuoyu araştırmalarına göre Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçimleri için -hala- en yüksek oranda desteğe sahip.
Bu durumda Fransız politikacının “sandık algoritması 1. turda her partinin kendi adayını göstermesi” formülüne ağırlık kazandırıyor.
Akşener faktörü
1.turda “çok aday” seçeneği Millet İttifakı’nda fay kırıklarına neden olabilecek sarsıntıları da önleyebilir.
Toplumda sağlam bir tabanı olan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, sürecin başında da sonunda da “haksızlığa uğramış” algısını ve psikolojisini üretmez.
1. turda yarışır.
Aldığı oy onu ilk adaydan biri yaparsa son turda Erdoğan’ın karşısına “Millet İttifakı’nın adayı” olarak o çıkar.
Yok...
Kemal Kılıçdaroğlu (veya CHP başka bir aday göstermişse o) ilk turda 1. ya da 2. olursa, son turda Erdoğan’a karşı yarışır.
CHP ve İYİ Parti arasında sıkıntı yaşanmaz.
İttifak ve HDP
HDP’yle “ittifak anlaşması olmadığını” CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından birkaç kez dile getirildi.
Gene de...
Bu konu Millet İttifakı’nın yumuşak karnı...
HDP’yle ittifak yapmadan “HDP oylarının Millet İttifakı’na yönelmesi bu 2 aşamalı formülle” sağlanabilir.
..........
Ayrıca “ittifaklar” çok da sağlam duvarlar değildir.
“Duvara dayanma yıkılır” diye bir atasözümüz hafızada tutulmalı.
Yandaki yazıda bunun Türk siyaset tarihindeki “ilk hedefler beyannamesi örneğini” anlatıyorum.
İlk hedefler beyannamesi
1957 seçimlerine Demokrat Parti’ye karşı CHP, “merhum Osman Bölükbaşı’nın MHP’si ve Demokrat Parti’den kopanların kurduğu Hürriyet Partisi’yle ittifak yaparak girmek” kararını almışlardı.
O yıllarda “ekseriyet seçim sistemi” uygulanıyordu.
Yani...
“Bir ilde en yüksek oyu alan parti o ilin bütün milletvekillerini kazanmış” sayılıyordu.
İşte bu seçim sistemi nedeniyle 3 parti ittifak yaparak gireceği seçim bölgelerinde çoğunluk oyu sağlayarak iktidarı ele geçirmeyi hedeflemişlerdi.
Bir de ortak “ilk hedefler beyannamesi” yayınlanmışlardı.
Hesaplarına göre...
DP iktidarına son vermeleri yakındı.
Bu beyannameyle “Anayasa ve seçim sistemini değiştirerek 2 yıl içinde yeniden seçime gideceklerini taahhüt ediyorlardı.”
Basını sünnet eden Menderes ve ileri gelen DP’liler (Meclis Başkanı Refik Koraltan, bakanlar Fuat Köprülü, Samet Ağaoğlu ve Emin Kalafat...)
“Oldu da bitti Maşallah “ 9 Haziran 1956 - Ulus Gazetesi
Evdeki hesap
Ancak...
Evdeki hesap çarşıya uymadı.
Demokrat Parti bir yasa çıkardı.
“Seçimlere siyasi partilerin ittifak yaparak girmelerini yasakladı.”
Bu yasaya göre “partiler ittifak yapsalar bile aldıkları oylar geçerli sayılmayacaktı.”
Böylece...
İttifak çökmüş oluyordu...
..........
2021 Türkiye’sine dönelim.
AK Parti ve MHP’de “seçim sistemi çalışmaları” var.
Bu konudaki açıklamalar medyada yer almakta.
“Millet İttifakı”na karşı genel seçimlerde yeni bir sistem gelebilir.
Elbette, “yasal zaman sınırları aşılmamak kaydıyla...”
Buna karşın...
Cumhurbaşkanı seçiminde bir yasal değişiklik “Anayasa’da değişiklik gerektirdiği için” pek de olası değil.
Yayıncının kâbusu “Me Too”
Geçen yaz New York Valisi Andrew Cuomo’nun anılarını anlattığı kitabın yayın hakları için kıran kırana bir mücadele yaşanmıştı.
Amerika’nın büyük yayın evlerinden 7 rakamlı teklifler havada uçuşuyordu.
Penguin Random House’a bağlı yayınevi Crown ipi göğüsledi.
Yayın hakkını aldı.
Bu arada Cuoma’ya yüklü bir avans ödemesi de yapmıştı.
3 milyon dolardan fazla...
Vali Couma da “Kovid Yardım Programı” için New York Eyaleti’ne bu avansın 500 bin dolarını bağışlamıştı.
11 kadın
Ve hiç hesapta olmayan bir tsunami vurdu New York Valisini.
Coumo tarafından yıllar içinde “cinsel tacize uğradıklarını iddia eden 11 kadın” gazetelerin 1. sayfalarına, televizyon ekranlarına, dergi kapaklarına yansıdılar.
Bu tsunami Coumo’yu sürükledi götürdü.
Büyük yüce ve karizmaya sahip Coumo görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
Hakkında bir sürü dava...
Hatta “kitabını hazırlarken kendisine bağlı devlet memurlarını kullanıp kullanmadığı” bile Savcılık araştırmasında.
Kadersiz kitap
Bu durumda “Coumo’nun kitabının satmayacağı” yayın evinin en büyük kâbusu.
Oysa...
Ne büyük satış beklentileriyle Couma’dan yayın haklarını satın almıştı Crown.
Kitap uzun süre çok satılanlar listelerinin ilk sırasında kalır diye düşünülüyordu.
Son örnekler bunu tahmini doğruluyordu.
Aynı yayınevi Barack ve Michelle Obama’nın anıları için 60 milyon dolar ödemişti.
Bill Clinton’ın otobiyografisini Knopf 15 milyon dolara almıştı.
Bu büyük telif ödemelerine rağmen yayınevleri yüksek paralar kazanmıştı.
Coumo ise tam bir hayal kırıklığı olacak gibi görünüyor.
Crown “zararın neresinden dönersek kardır” hesabıyla avansı unutup, telif anlaşmasındaki geri kalan parayı ödememenin yolunu arıyor.