CHP’de “Seçimler neden kaybedildi?” sorusuna cevap aranıyor.
Bu konuda çalışma yapanlar dünya demokrasileri “iklim değişikliğini” de dikkate almalılar.
Bu değişikliğin ilk habercisi hafta başında toprağa verilen eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’dir.
Onu Amerika’da Trump, Venezuela’da Maduro, Macaristan’da Orban, Brezilya’da Bolsonaro, İngiltere’de Boris Johnson hatta -bir bakıma- Putin izledi.
İtalyan yazar Antonio Scurati “world” köşesinde Berlusconi’yi “reklam dilinin tüm siyasi mantığı ezdiği, yeni bir siyaset çağının peygamberi” olarak tanımlıyor.
“Post truth (gerçek ötesi)” diye adlandırılan ve kitlelere “gerçekleri” değil “onun inanması gerekeni” sunan siyaset tavrı ve üslubu…
Antonio Scurati, Berlusconi’nin “yeni yüzyıl ve milenyumda Batı demokrasileri geleceğinin habercisi” olduğunu yazıyor.
VENN ŞEMASI
Dünkü New York Times’ta ise Frank Bruni “Çapkın oligarkların kardeşliği” başlığıyla “Trump’ın, Berlusconi’nin devamı olduğunu” yazdı.
Salı günkü The Times’ta Mattia Ferraresi ise bu ikisi arasındaki paralelleri ortaya koymuştu.
Aslında Berlusconi ile Trump arasında tamamı örtüşen bir “venn diyagramı” olduğunu iddia etmişti.
“Venn şeması” da denen bu diyagram “kesişen üç daireden” oluşuyor.
Üçünün kesiştiği alan onların ortak karakteri.
Yukarıda saydığım isimler için durum böyle ama Mattia Ferraresi’ye göre, Berlusconi ile Trump’ın daireleri kesişmekten öte tam örtüşüyor.
Berlusconi’nin başlattığı bu popülist, “reklam dilinin siyasi mantığı ezdiği” yeni politikaları temsil eden liderlerin ortak noktaları şöyle:
VATANDAŞTAN ÖTE TÜKETİCİ
1- Berlusconi çapkınlığın nirvanasına varmıştı. Trump da ona yakın… Diğerlerinin ise bu imajı cömertçe yansıttıkları söylenebilir. Erkek seçmen üzerinde bir “gıpta” yani “keşke ben de… Helal olsun adama, yaşamasını biliyor” sempatisini üretiyorlar.
Berlusconi kurduğu televizyon kanallarında “gösteri ve seksin çok sattığını” kavramıştı.
Villalarında düzenlediği “bunga bunga” seks partileri için yayınlar, söylentiler onu rahatsız etmiyordu.
Trump’ın siyaset basamakları öncesi adım attığı eşik de televizyondaki Çırak programıydı.
Öylesine başarılı olmuştu ve milyonlarca hayran kazanmıştı ki kafasında “Beyaz Saray’a gitmek” ışığı yandı.
2- Sosyal medyayı daha çok Trump ve diğer liderler kullandılar.
En büyük yatırımın “kin” olduğunu keşfetmişlerdi.
Bu damarı sonuna kadar kullandılar.
Frank Bruni onlar “psikososyaldiler ve hatta bazen psikopattılar” diye etiketliyor.
3- Kabalık…
Rakiplerle alay etmek, küçümsemek onlara prim yaptırıyor.
4- Onlar “narsisttirler…”
Kendilerine hayrandırlar.
Zenginliklerini, renkli yaşam tarzlarını ortaya koymanın ötesinde kendi görüntülerine de odaklıdırlar.
Berlusconi’nin sayısız yüz gerdirme operasyonları, saç ekimi…
Trump’ın çoğunlukla güneş yanığı turuncu teni, sarı saçlarının kavis çizen iri buklesi gibi…
5- Yapaylığı bir “özgünlük” haline getirmiş olmaları.
Bu gerçekten bir “oksimoron” harikası.
6- Oy istedikleri toplumları için “herkese daha geliri bol, daha hoş bir hayat vaadi.”
Ve bu vaadi “ özgüven, iyimserlik, eşittir tüketicilik” olarak sunmak.
Başarının anahtarı ve liderin “filozof taşı kitle demokrasisinin mantrası…”
Halkta “bolluk diyarının herkes için olacağı” algısını yaratmak.
Eski siyasi sınıfa, eski ekonomik güçlere ve eski entelektüel seçkinlere karşı tepkiyi yansıtmak.
7- Berlusconi’nin inancı şuydu: “Her şeyi satın alabilmelidir. Futbolcular, oylar, parlamenterler, demokratlar…”
Diğerleri o denli açık olmadılar.
Bu hazcılık (hedonizme), bu “çaresiz iyimserlik” pompalanmalıdır.
Gerçek, rüyayla rekabet edebilecek kadar güçlü değildir.
“Vatandaş eşittir tüketici” anlayışı…
UYANMAK
Bu “popülist” ve “gerçek ötesi” siyasetten toplumlar uyandığında çok acı bedeller ödemek zorunda kaldılar.
Bazıları -Venezuela gibi- hâlâ ödüyor.
Ama…
Hafızalarında o rüya gibi yıllar hâlâ tatlı izler olarak sürmekte.
Ve özlüyorlar da…
………………….
CHP elbette bu popülist ve gerçek ötesi, vatandaşın “tüketiciye dönüştürüldüğü” siyaset iklimini benimseyemez.
Zaten bunu düşünmek, önermek bile abestir.
Sadece CHP’ye değil Türkiye’deki hiçbir siyasi partiye!..
Ama…
Satırların sonuna bir “yekûn çizgisi” çekerek, iktidara oynayanların seçmene “Bu lider, bu parti yapabilir” özgüvenini yansıtması “umut ve geleceğe dönük iyimserlik vermesi” gerekir.