Avrupa ile Türkiye arasında bir yeni “yüksek gerilim testi” daha…
Sayfaya koyduğum Macron fotoğrafına bakın.
Sarı yıldızlarla çerçevelenmiş mavi fonda “Avrupa’nın geleceği konferansı” yazılı.
Konferans 6-7 Ekim’de Çekya’nın başkenti Prag’da toplanacak.
“Gayriresmi” bir zirve olarak planlanıyor.
…………………..
Türkiye davet edilecek mi?
Dünkü Le Monde gazetesinde bu konu “Avrupa Siyasi Topluluğu Projesi Türkiye dosyasıyla karşı karşıya” başlığıyla işlendi.
İlk satır ise şöyle:
“Proje AB üyesi olmayan ülkelerle istişareyi genişletmeyi amaçlıyor ama 27 üye, (AB üyesi ülkeler), Ankara’yı, Macron’un çok sevdiği bu projeyle ilişkilendirme konusunda isteksiz.”
Gazeteye göre sorun “Türkiye için olduğu kadar AB için de hassas. Üye devletler Ankara konusunda gerçek bir ikilemle karşı karşıyalar.”
PUTİN KARŞITI KULÜP
Konferansın kısa ve açık anlatımını yapayım.
AB’ye henüz üye olmamış ülkeler var; bazı Balkan ülkeleri ve Ukrayna.
Brexit’le AB’den ayrılan İngiltere.
Ayrıca İsviçre ve Norveç.
Bu devletlerle “Ukrayna’ya Rus saldırısı karşısında Avrupa’yı hep birlikte savunma fikrine daha fazla devleti kazanmak” birinci amaç.
İkinci amaç ise “henüz AB üyesi olmayan devletleri de bir aidiyet duygusu içinde tutabilmek…”
Yani…
“Putin karşıtı bir kulüp” oluşturuluyor.
…………………….
Le Monde’a göre, “gerçi Türkiye AB üyeliğine aday statüsünde…”
Ama…
“Türkiye’yi bu Putin karşıtı kulüple ilişkilendirmekte” tereddüt var.
Türkiye’nin davet edilmesine karşı olanlar -üyelik müzakereleri dondurulduğu sürece davetiye gönderilmemesi- gibi bir bahane /gerekçe öneriyorlar.
Ve…
“Türkiye’nin Rusya’ya karşı yaptırım paketlerine katılmamış olmasını” bu bahane/gerekçe paketine koyuyorlar.
TOP ÇEKYA’YA
Ancak…
Türkiye’nin Ukrayna’ya elini uzatmış olması…
SİHA ve İHA yardımları…
Ukrayna buğday stoklarının Odessa ve Rus işgali altındaki diğer Ukrayna limanlarından ihtiyaç içindeki ülkelere ihracı bağlamında Türkiye’nin inisiyatifi ve başarılı arabuluculuğu…
Boğazları Rus savaş gemilerine kapatmış olması gibi nedenlerle Türkiye’nin yanında olan AB ülkeleri de var.
AB’de kararlar “oy birliğiyle” alınır.
“Türkiye’yi davet etmeyelim” diye bir öneri sunulsa, o karar çıkmaz.
Fransa Devlet Başkanı Macron Élysée Sarayı’nda toplanan büyükelçilere “Türkiye sorunu bazı üye ülkeler tarafından gündeme getiriliyor, tartışılacak. Fransa’nın vetosu yok” açıklamasını yaptı ve “Prag zirvesi için davetiyeyi göndermek AB Konseyi Dönem Başkanı Çek Cumhuriyeti’ne kalmıştır” dedi.
Top Çekya Başbakanı Petr Fiala’da…
THATCHER VE MERKEL KOKTEYLİ
İngiltere’nin yeni Başbakanı Liz Truss…
“Rol modelinin Demir Lady Thatcher olduğunu” söyledi…
Muhafazakâr Parti’nin kadın Başbakanı Thatcher 1979’da İngiltere’nin “Avrupa’nın hasta adamı olarak görüldüğü” süreçte başa geçmişti.
Enflasyon yüzde 13’ün üzerindeydi.
Yaygın grevlerle 29 milyon işgünü kaybedilmişti.
Yeni Başbakan Truss da enflasyonun aynı seviyeye yaklaştığı bir süreçte göreve geldi.
Demir yolu işçileri, hemşireler, çöp toplayıcılar, postacılar, öğretmenler ve memurlar ya grevdeler ya da greve gidiyorlar.
Doğal gaz fiyatlarındaki artış yaşam maaliyet krizini tetikledi.
Ev enerji faturaları nisan ayında gerçekleşen yüzde 54’ün üzerine bir de yüzde 80 bindirerek artacak.
Putin meselesi devasa boyutta.
ŞOK TEDAVİ
En hassas meseleleri bazen kaba bir şekilde ele aldığı için “insan el bombası” olarak adlandırılan Liz Truss ne yapacak?
Bugünün “Avrupa hasta adamının” ihtiyacı olan şey “şok” edilmektir.
Bakalım sert politikası beklenen bu şokla sonuç alacak mı?
Öte yandan, Liz Truss kıvrak politika dansları, “U” dönüşleri yapabiliyor.
Üç başbakanın hükümetinde de sürekli yer almak onun kıvraklığının göstergesi.
…………………….
Truss karizmatik değil ama azimli, “narsist bir prensesten” çok “savaşçı” olarak tanımlanıyor.
Bu yönüyle de eski Alman Şansölyesi Merkel’e benzetiliyor.
Kısacası, o bir Thatcher ve Merkel kokteyli olarak şu siyaset ortamında ilginç bir karışım.
CİNCİNNATUS JOHNSON
Boris Johnson son konuşmasında “Cincinnatus gibi sabanıma dönüyorum” dedi.
Sosyal medyada kafa karışıklığına neden oldu.
……………….
Cincinnatus, milattan önce 5’inci yüzyılda Roma cumhuriyetinin seçilmiş konsülüydü.
Siyasette geçirdiği süreçten sonra artık çiftçilik yapmaya karar vermiş bir asildi.
Ancak…
İtalya’nın sertliğiyle ünlü Aequi Kabilesi yaka yıka Roma’ya yaklaşıyordu.
Şehri istila etmek üzereydi.
Roma liderleri Cincinnatus’a gidip, “Roma’yı kurtarması” için yalvarmışlardı.
Cincinnatus tarlasını sürmeyi bıraktı ve kente geri döndü.
Olağanüstü yetkilerle Roma’nın tek diktatörü olarak atandı.
Aequi güçlerini yendi, ardından sadece 15 gün sonra başkanlığı gene bıraktı ve çiftliğine geri döndü.
Bu nedenle siyasette “erdem modeli” olarak kabul edilir.
…………………….
Amerika’nın ilk başkanı George Washington da Cincinnatus’la özdeşleştirilir.
O da iki dönem başkanlıktan sonra iktidardan vazgeçmişti ancak göreve çağırıldı, İngilizleri yendi.
Ohio’daki Cincinnati şehri -dolaylı olarak- Cincinnatus adını almıştır.
Şehre “Amerikan Bağımsızlık Savaşı”nı anmak için kara ordusundan subaylar tarafından kurulan Cincinnati derneğinin adı verildi. (Cincinnatus’un çoğul hali.)
……………………..
Sosyal medyada Johnson’un kendisi için yaptığı bu benzetme hayli alay konusu…