Avrupa Birliği zirvesi yarın toplanacak.
Gündeminde
Türkiye de var.
Daha doğrusu, “Türkiye’ye yaptırımlar...”
Pazartesi AB dışişleri bakanlarının toplantısı zirvenin provasıydı.
Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Avusturya çok bastırdı ama bu zirve provasında “Türkiye’ye yaptırımlar için ortak bir tavır oluşamadı.”
Tartışmalar hararetliydi.
Varılan şu noktaya dikkat.
Artık “Türkiye’ye yaptırımlar için karar alınsın veya alınmasın” diye iki ayrı blok yok.
Bütün üye ülkeler “yapılsın” görüşünde...
Ayrışım şu bloklaşmaya evrildi.
“Sert yaptırımlar” veya “hafif yaptırımlar...”
Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Avusturya “sert yaptırımlar” blokunun öncüleri.
Yani...
“Türkiye’nin tam üyelik müzakereleri askıya alınsın, Türkiye’ye ambargolar, boykotlar uygulansın.” (Silah satışı, ihracat, ithalat ve -belki- krediler...)
Buna karşılık, Almanya, İspanya ve İtalya “hafif yaptırımlar” yanlısı.
Sektörel bazda bazı simgesel yaptırımlar...
Örneğin, daha önce Doğu Akdeniz’de enerji aramalarının arkasındaki Türk şirketinin iki üst düzey yöneticisi için tedbir kararı alınmıştı.
Buna benzer pek de rahatsız edici olmayan sembolik yaptırımlar.
KREDİLER SORUNU
Hafif yaptırımlar blokunda yer alan ülkelerden özellikle İspanya ve İtalya bankaları, Türk bankaları ve özel sektöründen büyük hacimli kredi alacaklısı ülkeler...
Türkiye ekonomisi yaptırımlarla çok zorlanırsa hem İspanya hem İtalya ciddi zararlara uğrar.
Ödenemeyecek krediler önemli soru işareti.
Nispeten ılımlı tavırlarının nedenlerinden biri de bu.
Ayrıca...
Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi, akılcı politikalar yerine adeta kan davası güden ülkelerin duygusal ve saldırgan yörüngelerine girmek istemiyorlar.
Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi dışlamasının üretebileceği bölgesel olumsuzlukların bilincindeler.
Buna karşılık, AB ortakları arasındaki dayanışma gereğini de göz ardı etmeyerek ılımlı sayılabilecek yaptırımları öneriyorlar.
Almanya özelinde bir durum var.
Almanya AB’nin dönem başkanı.
Merkel bu ayın sonundan itibaren dönem başkanlığının Portekiz’e geçmesi nedeniyle “Türkiye’ye karşı sert tavırlar bizim dönemimizde olmasın” deyip sıcak kestaneleri ocaktan toplama işini Portekiz’e bırakıyor.
Burada Fransa’nın durumuna da işaret edeyim.
Macron Fransa’sı bir süredir Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Avusturya’nın yanında yer alıyordu.
Ancak...
Ortalarda bir yere doğru kayar gibi artık.
Fransa’nın Türkiye bankaları ve özel sektöründen alacaklı AB ülkeleri arasında ağır risk taşıyan bir devlet olduğunu da belirteyim.
OY BİRLİĞİ ŞARTI
Sert ya da yumuşak, AB zirvesinde Türkiye’ye yaptırımlar için karar alınması “üyelerin oy birliğiyle” mümkün.
Sertlik yanlıları başta Almanya, İspanya ve İtalya gibi büyüklerin olduğu ılımlıların oylarını alacak güçte değiller.
Buna karşılık, hafif yaptırımlar için de Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Avusturya’nın oylarını almak da bir o kadar zor.
Bloklaşma çözülmezse bir yaptırım kararının alınmaması da bir ihtimal.
Ne sert, ne hafif...
Bir de Türkiye’nin “dosyadaşı” denebilecek Polonya ve Macaristan var.
Onlara da “yaptırım” konuşulmakta.
Macaristan ve Polonya’nın Avrupa Birliği demokrasi kriterlerine uyumsuz “otoriter yönetimlere kaydığı” düşünülmekte.
O nedenle, AB’nin 2021 bütçesinde “Polonya ve Macaristan’a yardım yapılmaması” koşulu yer almakta...
Bunun üzerine, Polonya ve Macaristan da “Madem öyle, işte böyle” moduna girdiler.
AB’nin 2021 bütçesine
oy vermediler.
Böylece...
Üye ülkelerin oy birliği sağlanamadığı için AB’nin 2021 bütçesi -resmi ve fiili olarak- yok.
Polonya ve Macaristan’ın kendi ülkeleri dâhil Türkiye’yi de kapsayan bütün yaptırımlara karşı oy kullanması sürpriz olmaz.
.....................
Sonuç...
Brüksel’de hava -kesinlikle- Türkiye’nin lehine değil.
Ama...
Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın “vendetta (intikam)” gibi olumsuz duygularla oluşmuş yörüngesine kapılmayacak kadar da -hâlâ- “rasyonel (akılcı)” yol açık...
..................
AP Sosyal Demokrat ve Sosyalist Grup Yürütme Kurulu Üyesi ve CHP’nin AB Temsilcisi Kader Sevinç’in gözlemlerinden, yorumlarından, raporlarından da yararlandım.
20 yıla yakın süredir daha öğrencilik döneminden tanıdığım Kader Sevinç akademik ve siyasal kariyerinde küresel başarı grafiği çizdi.
New York, Harvard, Johns Hopkins üniversitelerinde akademisyen...
Türkiye’nin kredi sıralaması
AB ülkelerinden Türkiye özel sektörü ve bankaların kullandığı kredi büyüklükleri şöyle...
İspanya: 64 milyar dolar.
Fransa: 24 milyar dolar.
İtalya: 21 milyar dolar.
Almanya: 9 milyar dolar.
(İngiltere artık AB üyesi değil
13 milyar dolar.)
..................
Avrupa ve dünya ekonomileri, özellikle de pandemi sürecinde zorlanırken AB zirvesi Türkiye’yi dar boğazlara sokacak akıl dışı yaptırımlara gider mi?
Kendi kredilerini de dikkate almak durumunda değiller mi?
Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Avusturya sırtlarında yumurta küfesi olmadığı için üst perdeden konuşuyorlar ama AB’nin büyük devletleri daha geniş açılı bakmak durumunda.
DİPLOMASİ DİLİ
AB’nin Ankara Büyükelçisi Meyer-Landrut önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “güven mektubunu” sundu.
Avrupa Birliği’nin Ankara’daki Büyükelçisi Nikolaus Meyer-Landrut pazartesi günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a itimatnamesini sundu.
Meyer-Landrut Almanya Şansölyesi Merkel’e çok yakın bir isim.
O kadar ki...
Merkel onu önce -Almanya’nın AB nezdindeki Büyükelçisi olarak- Brüksel’e atamak istemişti.
Ancak...
Hükümetteki ortağı Sosyal Demokrat Dışişleri Bakanı Maas bunu engellemişti.
Merkel böylesine
önem verdiği ve kendine çok yakın bulduğu Nikolaus Meyer-Landrut’u bu kez Ankara’ya atadı.
Diplomasi dilinde, Ankara’ya “Bakın, Türkiye’ye ne kadar önem veriyorum” mesajıydı bu.
Ancak gene diplomasi diliyle yorumlanması gereken bir şey oldu.
Cumhurbaşkanı’na itimatnamesini sunması için Meyer-Landrut’a aylardır randevu verilmedi.
Bekletildi.
Göreve başlayamadı.
Meyer-Landrut resmen -aylar sonra- önceki gün (pazartesi) itimatnamesini sunmak için kabul edilebildi.
Herhalde bu da diplomatik bir dil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “AB’ye elimizi uzatıyoruz” mesajıyla birlikte yapılan jest.
Tam da AB zirvesi öncesi.