Bir “Yassıada” anısıyla başlayalım.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuvayı Milliye komutanı DP (Demokrat Parti) iktidarında Bitlis Milletvekili “Şeyh Selahattin”, Yassıada’da diğer DP liderleri ve milletvekilleriyle birlikte yargılanıyordu.(*)
İddianamede, sıra kendisine geldiğinde, Yassıada mahkemesinin -AKİS dergisinde “dehşetengiz” diye tanımlanan- başsavcısı Altay Ömer Egesel “suçlamalarını” sıralar:
“- Anayasa’ya aykırı Meclis tahkikat komisyonu kararı DP grubunda alındığında, Şeyh Selahattin gerçi toplantıda yoktu, sağlık nedeniyle yurt dışındaydı.
Ama...
Ankara’da olsaydı ve grup toplantısında hazır bulunsaydı, nasıl olsa EVET oyu verecekti...”
Egesel iddiaları (!) sürdürür:
- “Sonrasında Anayasa’ya aykırı Meclis Tahkikat Komisyonu’nun kurulması TBMM’de oylanırken de Şeyh Selahattin hâlâ yurt dışındaydı.
Ama...
Ankara’da olup TBMM toplantısına katılsaydı da nasıl olsa kabul oyu verirdi...”
Lafın burasında Selahattin İnan el kaldırıp mahkeme reisi Salim Başol’dan söz ister.
Başol “Konuş Şeyh Selahattin” der.
Selahattin İnan kendine has doğu şivesiyle dimdik ve gayet ciddi şöyle der:
“Reis beg, izninizle şeyhliğimi başsavcı Altay Ömer Egesel’e veriyorum.”
Salim Başol kükrer:
“Nedenmiş o?”
Selahattin İnan noktayı koyar:
“Reis beg, baksanıza keramet başsavcıda, ne yapacağımı kendisi biliyor. Ama şeyhlik bende.
Olmuyor böyle. Madem keramet onda, vereyim şeyhliği de, tamamlansın bari...”
Salonda bir kahkaha kopuyor.
Hatta Salim Başol bile gülümsüyor.
Öyle ya, Selahattin İnan yurt dışında, 27 Mayıs darbesine gerekçe olarak gösterilen Meclis Tahkikat Komisyonu oylamalarında bulunamadığı halde Altay Ömer Egesel adeta niyet okuyarak, “Olsaydı kabul oyu kullanırdı, o halde Anayasa’yı ihlalden idam cezasıyla yargılanmalı” diyor.
Hukukun Yassıada’da katline “sembollerden” biridir bu anlattığım.
O nedenle bu trajik anıyla girdim.
.....................
Gerçekten Yassıada duruşmaları tarihe geçen “hukuk dramıdır.”
Ancak...
Duruşma salonunun gerisinde kalan bir o kadar acı anılar da vardır.
- Orada Başbakan, bakanlar, milletvekilleri ve Genelkurmay Başkanı tokatlanmıştır.
- İteklenip kakılmışlardır.
- Bazıları “ibret/disiplin” nedenleriyle (!!) adanın arkasındaki, içine suların da girdiği mağaralara bütün bir gece boyunca bırakılmışlardır.
- Orada bir Cumhurbaşkanı ve bir Başbakan intihara teşebbüs etmiştir.
- “Zeytinburnu’ndan adaya deniz altından tünel açılarak DP’li tutukluların kaçırılacağı” iddiası üzerine bu operasyonun (!!) planlayıcılarını bulmak adına çoğuna eziyetler yapılmıştır.
- Ve Başbakan ile üç değerli bakan o adadan bir başka adaya “infaz” edilmek üzere gönderilmişlerdir.
DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER ADASI
27 Mayıs’ın 60’ıncı yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Demokrasi ve Özgürlükler” adıyla halka açılışını yaptığı “Yassıada” çok ağır günahlarla yüklüdür.
Müzesi ve diğer tesisleriyle Türkiye günahlarıyla yüzleşmektedir.
Yeni adı ve tesisleriyle ada darbeye heveslenecek olanlara da bir “ibret” mesajıdır.
Ve umarım ki “caydırıcılık katsayısı” büyük olsun.
Bir daha böyle kara süreçler yaşanmaması dileğiyle...
......................
(*) Şeyh Selahattin İnan, Demirel hükümetlerinde bakanlık yapmış, yurtsever diplomat entelektüel Kamran İnan’ın babasıdır.