Bülent ve Rahşan Ecevit’in Ankara Oran’daki konutundayız.
O gün çekilmiş fotoğrafımızı da sayfaya koydum.
DSP’yi (Demokratik Sol Parti) kurmuşlardı.
Gazetem için söyleşi yapıyor, sorularıma ilginç yanıtlar alıyordum.
“CHP çok partili seçimlerde elde ettiği en yüksek oy oranına sizin liderliğiniz yıllarında ulaşmıştı (Yüzde 42). Adınız CHP’yle bütünleşmiştir. Buna rağmen neden bir başka parti kurdunuz?”
Soruma cevap verirken kırgın ve öfkeliydi:
“CHP 12 Eylül’e doğru zaten kontrolümden çıkmıştı.
Sanki Genel Başkan değildim. Beni dinlemiyorlardı.
Onlarla artık bir arada mümkün değil olamam…”
Cevabın sonrası daha da keskindi.
“CHP’de birlikte çalıştıklarımdan bir kişiyi bile DSP’ye almayacağız, kesin kararlıyız.”
Peki…
Bülent ve Rahşan Ecevit…
Sadece iki kişi bir partiyi nasıl kurabilmişlerdi?
Anlattılar.
Kısaca yansıtayım…
“Örgütte beraber çalışmak istediklerimize benim emektar daktilomla tek tek mektup yazdık.
Zarflara yapıştırdığımız pulları bile emekli maaşıyla aldık.
Eskiyle hiçbir ilgisi olmayan yepyeni bir siyasi parti bu.”
…………………….
DSP’nin AK Parti listelerinden milletvekili adaylıkları, beni bu anıya götürdü.
Sol kesimde “Olacak şey mi?” tartışmaları sürerken, Ecevit’in bu söylemleri de dikkate alınarak yorumlar yapılmalı.
DSP zaten Ecevitlerin kafasında bambaşka bir parti olarak tasarlanmış ve kurulmuştu.
“Duygusal” olarak da kopuktu.
Partinin adındaki “sol” sözcüğünün ötesindeki “mimarisine” işaret etmek istedim.
HARMAN
Zaten 2023 Cumhurbaşkanı ve Millet Meclisi seçimlerine bütün eski kalıpların, kavramların, zihniyetlerin dışında “harmanlarla” gidilmekte.
CHP’nin Kılıçdaroğlu’nu “destekleyen” ve “Millet Meclisi aday vekili” harmanına bakınız.
Necmettin Erbakan partiler dizisinin köklerine uzanan Saadet Partisi…
CHP’nin 10 yıl mücadele ettiği Bayar’ın ve Menderes DP’sinin mutasyonu…
AK Parti’de Genel Başkanlık, Başbakanlık yapmış Davutoğlu’nun Gelecek Partisi…
AK Parti’nin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın Deva Partisi…
DYP’nin İçişleri Bakanlığı’nı yapan Meral Akşener’in MHP’nin üst düzey yönetiminden koparak kurduğu İYİ Parti…
Ve bazı “marjinal” denebilecekler…
“5 benzemezi” de aşan “6 ve üzeri benzemez” kartlarla oluşan bir el.
Buna HDP’nin ittifak dışı desteğini de ilave edin.
Yani…
İttifaklar için “ortak kimya arayışı” nafile çaba olur.
Ecevitlerin Oran’daki evindeyiz.
UÇUK
AK Parti listelerinde DSP’li isimler neredeyse sembolik.
MHP ise kendi amblemi ve kendi listeleriyle seçime giriyor.
Millet İttifakı’nda ise rakamlar gerçekten “uçuşuyor.”
CHP listelerinde İttifak partilerinden 76 isim açıklandı.
Deva 25, Saadet Partisi 24, Gelecek Parti 19, DP 3, İYİ Parti 5…
Elbette bunların hepsi seçilecek demek değil.
Ama CHP listesinde yer alan 4 partiden en az 30’unun seçileceğine kesin gözüyle bakılmakta.
ANAHTAR
Bu harman 14 Mayıs’ta savrulurken seçmenin kafası karışmayacak mı?
İşte burada temel taşlar önemli.
Seçmenin büyük kısmının kafasında zaten oy vereceği parti ve Cumhurbaşkanı adayı belirlenmiş durumda.
Ancak…
O “belirlenmiş” rakam ya da oran ne Cumhurbaşkanı seçimi için gerekli olan yüzde 50+1’i ne de Millet Meclisi çoğunluğunu oluşturmuyor.
Kararsızları, tereddütlüleri, sandığa gitmemek eğilimindekileri, protestleri, pamuk ipliğine bağlı olanları etkilemek 14 Mayıs yarışındakilerin odağında.
………………….
2002 Nobel Ödülü’nü alan Daniel Kahneman “Hızlı ve Yavaş Düşünme” adlı kitabında, farklı, düşündürücü -belki de- aydınlatıcı bir pencere aralıyor.
Kahneman’a göre, “düşünerek verdiğimizi sandığımız kararlar, aslında duygusal kararlardır.
Aklın işlevi karar vermek değil, duygusal olarak verilmiş kararları meşrulaştırmaktır.”
Selçuk Şirin, Kahneman’dan hareketle “Duyguların akıl üzerindeki üstünlüğü, siyasal tercihler için de geçerlidir” görüşünde.
Foregn Policy dergisi tarafından “En Etkili 100 Global Düşünür” arasında gösterilen Jonathan Haidt seçim kampanyası yürütenlerin elinden düşmeyen bir kitap yazmış.
“The Righteous Mind: Why Good People Are Divided by Politics and Religion (Adil Akıl: Niçin İyi İnsanlar Politika ve Din Yüzünden Birbirinden Ayrılıyor…)”
Sonuç…
“İnsanların seçim dönemlerinde akıllarını tatile çıkardıklarını” iddia ediyor.
O nedenle Selçuk Şirin “14 Mayıs seçimlerinde duyguları harekete geçiren kazanacak” iddiasında.
Özelikle -henüz- “kararsız, protest, pamuk ipliğine bağlı seçmeni” kazanmanın anahtarı onların “duygularını” etkilemek.
Burada önemli olan “politika ustalığı” mı, “yüreklere dokunabilecek samimiyet” mi?
İkisi de…
……………………..
Not: Bu yazıda Selçuk Şirin’in değerli makalesinden de yararlandım. (OKSİJEN 7/13 Nisan.)