Uluslararası hukukta “terör örgütü” için, üzerinde mutabakat sağlanmış tek bir tanım hâlâ -ne yazık ki- yok.
Fakat...
Gene de “sivilleri hedef almamak” tek ortak ölçüttür.
Öte yandan...
Uluslararası savaş hukukunun temel ilkelerinden biri de esirlerin can güvenliğidir.
..................
PKK her iki temel hükmü de ihlallerinin bir yeni ve kanlı örneğini daha verdi.
Bir mağarada yıllardır esir tuttuğu 13 Türk’ü gaddarca katletti.
Şehitlerimizin 1’i dışında hepsi başlarından vuruldu.
Daha önceki tarihlerde PKK tarafından kaçırılmış çoğu asker olan şehitlerimize rahmet, ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Bu katliamı yapan PKK’yı da lanetliyorum...
EL KADAR ÇOCUKLAR
Gazetecilik yaşamımın acılarla yüklü bir sayfasında PKK’nın el kadar çocuklara ve kadınlara kıymış olmasına tanıklığım da vardır.
20 Haziran 1987...
Dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Güneydoğu gezisini izliyoruz.
Sabah kaldığımız otele gelen bir haber PKK’nın “kapkara kalbini” çiziyor.
“Mardin’in Pınarcık köyünü basan
PKK 16’sı çocuk, 8’i kadın 30 kişiyi hunharca katletmiş...”
Kadim arkadaşım Yavuz Donat’la bir otomobil kiralayıp Pınarcık köyüne gittik.
Özel Harekât aracı içinde geçti son kilometreler.
Hemen önümüzdeki araç uzaktan kumandalı mayın patlatılarak havaya uçtu.
Sonrasında köye tarlalardan yürüyerek girdik.
2 YAŞINDAKİ BEBEK
Bir kerevetin üzerine, kefenlerine sarılmış 30 insan bedeni sıralanmıştı.
Yukarıdaki satırlarda 16’sı çocuk diye yazdım ama bunlardan bir kısmı el kadar bebeklerdi.
Henüz 2 yaşındaki Nurten Öztep’in mezar taşı sayfada sunduğum fotoğrafta.
“Doğum tarihi 1985, ölüm tarihi 1987...”
Herkes sessizdi.
Gözler buğuluydu, yaşlıydı.
70 PKK’lı gece dört koldan köyü basmış ve bu katliamı yapmıştı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün PKK’nın sivil halka saldırılarını sıraladı, bunlardan biri de işte bu Pınarcık katliamıydı. Onları da rahmetle anıyorum...
YANLIŞ MERCEKLER
Bu anlattıklarım ve PKK’nın sivil katliamları dünya kamuoyuna çok iyi anlatılmalı.
Çünkü...
Aynı savunma ittifakı içinde olduğumuz Batı’da bile PKK’ya “yanlış numaralı merceklerle bakan ülkeler” var.
Resmi tavırlarında ve devlet kayıtlarında PKK “terör örgütleri listesinde...”
Ama...
Göstermelik...
Fiili tavırlarında, politikalarında “özgürlük direnişçileri” etiketli mercek kullanıyorlar.
Ve...
Parayla, silahla, diplomasiyle destekliyorlar.
İşte bu noktada “sivilleri öldüren örgüt” ölçütü çok önemli.
Yazının başlarında da belirttiğim gibi, bütün farklı “terör örgütü tanımlarında tek ortak ölçüt sivilleri hedef almaktır.”
Gene...
Bir diğer ortak nokta “esirlere yaşam güvencesidir.”
Savaş hukukunun temel hükmüdür.
Silahı, savunması olmayan 13 insanımızı, bulundukları mağarayı terk ederken tarayarak katletmek...
Alçaklık...
Uluslararası hukuk suçu.
ABD AÇIKLAMASI
Bu katliam sonrası ABD Dışişleri açıklamasındaki “şartlı kınamaya” gelince...
“NATO müttefiki Türkiye’nin yanındayız.
Ve son çatışmada hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyoruz” denildikten sonra ki “kınama” şartlı...
“Türk vatandaşlarının
terör örgütü PKK’nın elinde öldüğü haberleri doğruysa bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz.”
“Doğruysa” da ne demek...
“Bir doğruysa parantezi” de bizden.
“13 vatandaşımızın katlinde PKK’nın ABD silahları kullandığı doğruysa!..”
................
TBB (Türkiye Barolar Birliği) Başkanı Metin Feyzioğlu bu 13 şehidimiz için bile yapılabilecek demagojileri göğüsleyecek bir açıklama yaptı:
“Bu 13 vatandaşımızın çoğu açılım sürecinde kaçırılmış. Hadi bakalım.
Bu 13 vatandaşımızı da devlet kaçırdı, devlet Gara’da sakladı, infaz etti diyebilecek mi bazıları!”
Pınarcık katliamında yaşamını kaybedenlerin mezarları.
GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ (2)
Cumartesi günü bu köşede “Galatasaray Üniversitesi’nin geleceği tehlikede” yorumunun yapıldığı bir haber analize yer vermiştim.
Galatasaray Üniversitesi’nde ders veren ve sayıları 32’yi bulan Fransız öğretim üyelerine, YÖK tarafından “B2 düzeyinde Türkçe bilmek zorunluğu getirildiğine” işaret eden satırlardı.
Türkiye’de oturma ve çalışma izinlerinin bu koşula bağlanması eleştiriliyordu.
Az sayıda öğretim üyesinin çalışma izinlerinin geldiği ama 18’i için durumun belirsizliği yansıtılmaktaydı.
Bu durumda olan Fransız öğretim üyeleri “günlük hayatlarını sürdürmek için AVM’lere giremediklerinden, toplu taşıma araçlarını kullanamadıklarından, bankada hesap açamadıklarından” yakınıyorlardı.
“Uzaktan eğitimde internet hesaplarının yenilenemeyeceği” kaygısı ifade edilmekteydi.
Bu Fransız öğretim üyelerinin maaşları da Fransa tarafından ödenmekte.
Fransa ve Türkiye devletleri arasındaki ikili anlaşma Galatasaray Üniversitesi’ne “özgün konum” tanımakta.
EŞİTLİK İSTİYORUZ
Yazımın yayımlanmasından sonra Sayın YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç telefonla aradı,
iddiaları cevaplandırdı.
Devletler arası ilişkilerde geçerli olması gereken “mütekabiliyet (karşılıklılık)” esasına işaret etti.
Fransa bir süredir maaşlarını Türkiye’nin verdiği ve Fransa’daki yüksek eğitim kurumlarında Türkçe dersleri için gönderdiği “okutmanlara” B2 düzeyinde Fransızca bilme koşulu getirmiş. “B2 düzeyi” günlük hayatı sürdürebilecek derecede Fransızca bilmek anlamına geliyor.
....................
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç “Biz de Türkiye olarak Fransız öğretim üyeleri için aynı şartı getirdik” dedi.
Sayın Prof. Dr. Yekta Saraç’ın açıklaması şöyle:
Fransa aldığı kararların
tarafımızca doğrudan kabulünü beklemekte, fakat bizim mütekabiliyet esasında aynı konu ile ilgili kararı almamızı kabul etmemektedir. Aynı konuda eşit muamelenin aranması kadar tabii bir durum olamaz.
Mütekabiliyeti ve eşitliği istemeyen emperyalist bir tavır tarafımızca kabul edilemez.
Bu hususta aldığımız ve alacağımız kararlar Fransız Devleti yetkililerine ve üniversitenin idarecilerine önceden bildirilmiştir.
Konu Galatasaray Üniversi-tesi’nin “özgün yapısının kaybolması, zedelenmesi” asla değildir.
Bu husustaki hassasiyetimizde değişiklik yoktur; olması da düşünülemez.
Zira Galatasaray Üniversitesi Türk Yüksek Öğretiminin çok önemli bir parçasıdır.
Fransa’nın konu ile ilgili almış olduğu kararı gözden geçirmesi
ve değiştirmesinin akabinde aynı gün Yüksek Öğretim Kurumu da gerekli adımı atacaktır.
Bu husus Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi’yle de paylaşılmıştır.
Karara politik manalar yüklememek, konuyu başka mecralara taşımamak gerekmektedir.